TÜBİTAK, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘a ait olduğu iddiasıyla internetten yayımlanan ses kayıtlarının “montaj” olduğunu bildirdi.
Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış‘ın, gazeteci Metehan Demir ile yaptığı iddia edilen görüşmesinin ses kaydına ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında TÜBİTAK’ın hazırladığı bilirkişi raporunda da, kaydın “montaj” olduğu yazıldı.
***
Egemen Bağış‘ın tapesinde konuştuğu iddia edilen kişi gazeteci Metehan Demir idi. Kayıtta “Bakara- makaralı” ifadelerle Kur’an’ın ayetleriyle dalga geçen; dindar insanların duygularıyla alay eden “ben her cuma twitter’a google’dan bir ayet sallıyorum” gibi cümleler kullanılmıştı.
Egemen Bağış‘ın montaj olduğunu iddia ettiği tapedeki konuşmaların yayımlanmasının hemen akabinde Hürriyet Gazetesi eski Ankara Temsilcisi Metehan Demir, konuşmayı doğrulamıştı. Kamuoyundan özür dilemiş dahası Hürriyet ve CNN Türk TV’deki görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Merak ediyorum, “kayıtların montaj olduğu ispatlandı” diyen Egemen Bağış, Metehan Demir aleyhine dava açabilecek mi?
***
Başbakan Erdoğan ise kendisi ile oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen ses kaydı internete düştüğünün ertesi günü kaydın ‘hem montaj hem dublaj’ olduğu savunmasını yapmıştı. Ancak konuşmalarında “kriptolu telefonumu dinlemişler,” “eşimle, çocuğumla yaptıklarımı verebildiler” ifadelerini de kullanmıştı. Buradan şu sonucu çıkarmıştık: Başbakan’a göre bu konuşmalar olmuş fakat montajlanmıştı.
Başbakan, bunun dışında kendisi ile ilgili olduğu iddia edilen diğer bazı ses kayıtlarını kabul etmişti.
‘Alo Fatih’ olarak bilinen ses kaydında Fatih Saraç ile yaptığı görüşmede Habertürk Televizyonu yayınına yaptığı müdahaleyi doğrulamıştı. ‘Alo Mustafa‘ kaydına da itirazını hatırlamıyorum.
Aynı şekilde, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptığı konuşmada Doğan Grubunun bir davasına müdahale ettiğini, Adalet Bakanı’na “buradan mutlaka bir mahkûmiyet çıkması gerekir” dediği görüşmesini de kabul etmişti.
Erdoğan’ın yalanlamadığı bir diğer ses kaydı da, Koç grubunun aldığı 3 milyar dolarlık MİLGEM ihalesine müdahale ettiği ve ihaleyi iptal ettirerek, yeni bir ihaleyle Metin Kalkavan‘ın şirketine verilmesini sağladığına dair konuşmaydı.
Anlaşılan Başbakan ve kendisini savunanlara göre, yayımlanan ses kayıtları doğru, fakat bir kısmı “montajlı” idi.
*****
TÜBİTAK’TA NELER OLDU?
İki ses kaydının montaj olduğuna dair rapora kadar TÜBİTAK’ta epey değişiklikler oldu.
TÜBİTAK Eski Başkan Yardımcısı, TÜBİTAK BİLGEM Eski Başkanı Hasan Palaz, 26 Mayıs’ta yaptığı açıklamada şu iddialarda bulunmuştu:
“-Son 2 ay içerisinde 250 den fazla mühendis ve bilim insanı kurumdan atıldılar.
–Yüzlerce çalışan tasfiye edildi ve uzmanlık alanlarının dışında görevler verilerek savruldu.
-Kurumsal hafızayı temsil eden 90’a yakın üst düzey yönetici görevlerinden el çektirildi.
-Kuruma yıllarını vermiş, tecrübeli ve yetkin 30 üst düzey yönetici gerekçe dahi gösterilmeksizin hukuksuzca kurumdan atıldı.
-Bu süreç içinde yüzlerce çalışan baskı, mobbing ve ayrımcılığa maruz kalmaya devam etmektedir.”
Şimdi, işin teknik ayrıntısı bir tarafa, TÜBİTAK’ta bu kadar tasfiye ve yeni kadro teşkilinden sonra bu raporun açıklanmış olması bile rapora “güvenilirlik” açısından şüphe ile bakılmasına sebep olmakta.
Var olan şüphelerin bertaraf edilmesi Başbakan’ın ve TÜBİTAK’ın saygınlığına gölge düşmesini engeller.
Bence ilk yapması gereken iş, ses kayıtlarının uluslararası güvenilirliği olan iki üç kurumda daha incelettirilmesidir.
Mademki kayıtların montaj olduğuna inanılmakta, farklı kurumlardan teyit alınması, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, Erdoğan’ı da rahatlatacaktır.
Sadece TÜBİTAK raporuyla bu dosya kapatılmaya çalışılırsa şüphelerin ve iddiaların doğruluğuna inananların artmasına sebep olur.
*****
KEŞKE BÜTÜN TAPELER MONTAJ OLSA
Benim gönlümden geçenin ne olduğunu sorarsanız samimi cevabım şu olurdu: Keşke bu ses kayıtlarının hepsinin sahte ve düzmece olduğu ispatlanmış olsa.
Zira demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş bir devletim olsun istiyorum.
Dindar görünümleriyle aklımızı ve gönlümüzü çelenlerin, gerçekten imanlı olmalarını ve imanlarının eylemlerinde tezahür etmesini diliyorum.
“Dindarlık görünümü ile ‘dini ahlak’ın apayrı şeyler olduğunu görmek, başkalarına Allah’tan korkmayı öğütleyenlerin, aslında Allah’tan korkmayabileceğini fark etmek” canımı acıtıyor.
İnsanların eskiden olduğu gibi ‘bu adam dindar, o yüzden dürüst adam’ diyebildiği örnekler görmek istiyorum. Özellikle de bizi yönetenlerin “hırsız” diye anılması içimi yakıyor. “Yöneticilerimiz dürüstlüğün sembolüdür” diyebildiğimiz, onlarla gurur duyabildiğimiz bir Türkiye hayal ediyorum.
*****
RAPORDAKİ EKSİKLİKLER GİDERİLMELİ
TÜBİTAK Raporunda kayıtların ‘heceler birleştirilmek suretiyle elde edildiği’ iddia edilmekte. Birçok uzman “böyle bir teknolojinin dünyada halen mevcut olmadığını” ifade ediyor. “Anlam, duygu ve tonlama bütünlüğü ile arka fon seslerinde süreklilik olan böyle bir kaydı oluşturmanın mümkün olmadığı” açıklanıyor.
Böyle bir teknoloji ilk defa Başbakan Erdoğan ile ilgili ses kayıtlarında uygulandı ise olay tarihe bu yönüyle de geçecek demektir.
Bu “tarihi” olayın raporunda “kim tarafından hangi yöntemlerle hazırlandığı, hangi referansların, araçların kullanıldığı” bilgilerinin olmaması ciddi bir eksiklik sayılmakta.
C. Savcılığı veya Mahkeme TÜBİTAK’tan bu eksikliğin giderilmesini ve “detaylı bir analiz raporu sunmasını”, raporun “Biz şu teknikleri kullanarak şu frekansta şöyle bir müdahale tespit ettik” şeklinde netlik taşıması için ek rapor düzenlemesini istemelidir.