Ekonomik krizin başlamasından beri devleti yönetenlerin açıklamaları vicdanlarımıza hitap etmediği gibi, aklımızla alay edildiği hissi uyandırıyor.
Birkaç gün önce Kocaeli’de Körfez ilçemizde “oğluna okul pantolonu alamadığı için bunalıma giren” İsmail Devrim (45) kendisini banyoda iple asarak hayatına son verdi.
Bu olayla ilgili haberi okuduğumda, derin bir üzüntü duydum. Ayrıca birlikte yaşadığımız toplumun bir ferdi olmanın sorumluluk duygusuyla bir utanç hissine kapıldım. Muhtemelen sizler de aynı duyguları yaşadınız.
Buna karşılık resmi makamlar bu duygulardan çok uzak açıklamalar yaptılar:
- Kocaeli Valiliği konuyla ilgili açıklamada, “bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı olay sebebinin psikolojik nedenlere dayandığı anlaşılmıştır” dedi.
- Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının açıklaması ise şöyle idi: “İsmail Devrim’in trafik kazası geçirdiği, yaralandığı için çalışamaması nedeniyle bunalıma girdiği anlaşılmıştır. Bir şirkette çalıştığı tespit edilmiştir. Haberlerde belirtildiği gibi oğlunun okul pantolonunu alamaması söz konusu değildir. Bu yönde çıkan haberler asılsızdır. Soruşturma halen devam etmektedir.”
Her iki açıklamada da bir üzüntü, bir vicdani sızı, bir mahcubiyet duygusunun olmadığını görüyoruz. İntiharın sebebi “psikolojik nedenlere dayandığı” ifadesiyle açıklanıyordu.
Üstelik “soruşturma devam ederken” henüz kesin kanaat edinilmemişken, acilen neden bu açıklamalar yapıldı?
2001 yılında borç içindeki bir esnafın yaptığı, yazar kasa fırlatma olayı gibi bir etki yapmasından mı korkuldu?
Bu olaydan iki gün önce de, Şanlıurfa’da işsiz genç üzerine benzin döküp kendini yakmıştı. Ne tür bir siyasi etkisi oldu ki?
***
- Körfez İlçe Milli Eğitim Müdürü, “olay öncesi okul idaresi kıyafetlerle gelinmesini istemiş ancak iddia edildiği gibi çocuğun derse alınmaması gibi bir olay yaşanmamış” cümlesinden sonra “anladığımız kadarıyla çocuğun kıyafetle ilgili sorununu evde anlatması sonrası baba yaşadığı durum neticesinde üzücü olayı gerçekleştirmiştir” açıklamasını yaptı.
Bu açıklamada kıyafetle ilgili sorun yaşandığı ve intiharın bu sebeple olduğu kabul ediliyor. Fakat yine üzüntü, sorumluluk duygusu ve utanma hissi gibi vicdanımıza hitap eden bir beyan yoktu.
*********************************
Merhumun Eşinin İfadesi
Merhum İsmail Devrim’in eşi Hafize Devrim’in olayı anlattığı ifadeleri çok net:
“Lise 1’e giden oğlum okuldan geldi. Anne, ‘pantolonum okulun istediği pantolon olmadığı için dersime giremedim. Derse almadılar; bir gün yok yazıldım’ dedi. Babası bunu duyunca çok üzüldü. Akşam Gebze’ye gidip pantolon aldılar. Sabah erkenden uyandım, baktım banyoda ışık yanıyor. Kalktım baktım kendini asmış…”
“Oğlumun gittiği okulda kıyafetler belli. Buna uymak gerekiyor. Üstünü almıştık. Pantolonu alamamıştık. Pantolonu da sonra alırız diye düşünmüştük. Eşim o durumu kafasına çok taktı, ‘Ben size bakamayacaksam niye yaşıyorum ki? Çocuklarıma bakamıyorsam niye yaşıyorum. Ölseydim bundan iyiydi’ dedi” diye konuştu.
Bu arada Merhum İsmail Devrim’in mevcut siyasi iktidara muhalif biri olmadığını, “24 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı için Recep Tayyip Erdoğan’a ve siyasi parti olarak da AKP’ye oy vermiş olduğu” bilgisini de paylaşalım.
Ola ki “iktidarın yaptığı her şeyi olumsuz gören, ‘asrın liderimizin yeni Türkiye’sini’ anlamayan Ce Ha Pe’li biri” zannedilmesin.
Yani merhum intihar ederken “siyasi saiklerle” karar vermiş olamaz!
******************************
Olayın Aslı
Basında yazılanlar ve resmi açıklamaları bir bütün olarak okuduğumda olayın şöyle açıklanabileceği kanaatine vardım:
Merhum İsmail Devrim Kocaeli-Dilovası’ndaki İMES-Organize Sanayi Bölgesi’nde torna ustası olarak çalışıyorken, iş yolunda motosikletiyle kaza yaptı ve kolu ezildi.
Kazadan sonra torna tezgâhında kolunu gerektiği gibi kullanamadığı için işten çıkarıldı. İşsiz kalan İsmail’in psikolojisi bozuldu. İki çocuğunun okul masrafları ruhsal durumunu daha da ağırlaştırdı.
Pantolon meselesi de bardağı taşıran son damla oldu. “Çocuklarıma bakamıyorsam niye yaşıyorum?” dedi ve intihar etti.
******************************
Devlete Düşen
Burada devlette yönetici olanlara düşen, intihar eden kişinin psikolojik bunalıma girmesine sebep olan işsizlik konusu ile okullarda tek tip kıyafet giyme konusunda dar gelirli ailelere getirilen yükün nelere mal olduğunu; çocuk pantolon sebebiyle derse alınmadıysa, öğretmen kalitemizi değerlendirmeleridir.
İsmail Devrim’in durumunda olan, hatta daha kötü ekonomik şartlarda olan vatandaşlarımızın psikolojik bunalımlarının nelere yol açabildiğini düşünmek zorundayız.
Hele devlet başkanı, bakan, vali vd görevlerde iseniz, bu vatandaşlarımızla duygudaşlık yapmaya, onları anlamaya ve meseleleri çözmek için çalışmaya mecbursunuz.
“Bu dünyada bana kimse bir hesap soramaz” diye düşünebilirsiniz. “Adamın psikolojisi bozulmuş, intihar etmiş, bana ne?” diyebilirsiniz.
Ama “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu / Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” inancına sahipseniz böyle davranamazsınız.
***
İsmail Yıldızdoğan arkadaşımız anlatmak istediğimi çok güzel özetlemiş:
“Vali demek; veli demektir! Veli demek; baba demektir!
Hiç bir baba “evladım deliydi de öyle intihar etti” demez.
Ne der? “Benim evladımı kim delirtti?”
Mecnun’un “Bu gözler Leyla’yı gördü” deyip bir köpeğin gözlerini öptüğünü gören o şehrin valisi emir buyurur: ‘Kays’ı Mecnun eden Leyla’yı bulun getirin!’
İşte vali böyle olmalıdır!”