Tıp Fakültesi Hastanesi Dolayısıyla

53

                        “Allah eksikliğini de göstermesin, eline de düşürmesin.” sözü, söylendiğinde hem söyleyende hem de muhatabında tebessüm oluşturur. Daha çok hekimlerimiz için söylenir.

            Bugünlerde bir yakınımın hastalığı sebebiyle Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sıkça gitmeye başladım. On beş yıl önce de annemin birkaç ameliyatını orada yaptırmıştım. Üniversite hastanesinde çok şey değişmiş. Personel sayısı artmış, yeni branşlar eklenmiş, ek binalar yapılmış, tıp alanında hızla değişen teknolojiye ayak uydurulmaya çalışılmış. Devletin yaptığı yatırımın ve fedakârlığın somut halini burada görmek mümkün.

            Tıp camiasının veya sektörünün içinde değilim. Bu camia ile ihtiyaç oldukça muhatap oluyorum. Dışarıdan biri olarak, görebildiğim kadarıyla, KOÜ Tıp Fakültesinde her branştan oldukça yetkin kadro mevcut. Fakültedeki eğitim disiplinini, seviyesini değerlendirebilecek bilgiye sahip değilim. Hocaların, hasta-hekim ilişkisindeki memnuniyet, olması gerekenin altında değil.

            Fakültede, kurulduğunu gözlediğim otomasyon sistemi, tıkır tıkır işliyor; röntgen, tahlil gibi işlemler hızlı ilerliyor; hastalar yorulmuyor. Randevu sistemi, aksamıyor; hastaları zaman israfından kurtarıyor. Her hizmetin bir bedeli olmalıdır, hizmetlerin bedeli de ortalama gelir düzeyine sahip kişileri yormayacak seviyede.

            İyilikte, güzellikte sınır yoktur. Mükemmel, güzelin düşmanıdır, denir. Mükemmellik adına, bazı güzellikleri eleştirmem gerektiğini düşünüyorum.

            Mekân, insanla değerlidir. Bu güzide kuruluşu güzelleştirecek insanların, insan ilişkilerinde daha samimi, sıcak, öğretici, huzur verici olmasını istemek, buradan hizmet alan herkesin hakkıdır. Bu konuda, çalışanların ve mesleğine yeni başlayan hekimlerin, kendilerinden beklenen davranışa sahip olmadıklarını gözlemledim.

            Burası, şüphesiz bir özel hastane değil, ancak hastanenin görünen yüzü olan personelin, insan ilişkilerinde daha yardımsever, hoşgörülü olmasında bir hayli eksiklik var. Gelen hastaya mekân zaten yabacı, hasta serseri mayın gibi, ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyor. Hastalara yardımcı olacak görevlilerin bulunması, varsa daha görünür hale getirilmesi, hastanenin hizmet kalitesini artıracaktır.

            Hekimlik, bir akıl ve gönül işidir. Aklını ve gönlünü birlikte kullanmayı beceremeyen gençler, bu mesleğe soyunmamalı. Empati, sempati, güler yüz, insan sevgisi, sabır gibi hasletleri taşımayanlar, bu mesleğe girmemelidir. Alçakgönüllülük, herkes gibi, özellikle hekimleri yüceltir, kibir ise sevimsiz kılar. Mesleğinde çiçeği burnunda olan genç hekimlerin kliniklerde bu yönüyle yetersiz olduğunu müşahede ettim. Sorduğum sorulara hekimden yeterince cevap alamadığım için “kibir abidesi” demek zorunda kaldım.

            Haya güzeldir, kadında daha güzeldir; cömertlik güzeldir, zenginde daha güzeldir; adalet güzeldir, yöneticilerde daha güzeldir, denir. Ben bu söze ilave yapma gereğini duydum: “Tevazu, güzeldir; hekimde, öğretmende, bürokratta, akademisyende daha güzeldir. Kibir, diğer adıyla büyüklenme, kişideki bütün güzellikleri örten çirkin bir kusurdur. Hizmet sektöründe bulunanlar, kendilerine muhtaç kişilere karşı anlayışlı, sabırlı, yol gösterici olmak durumundadırlar. Karşısındakine değer vermek zorundadırlar. İyilik, onların yaşam tarzı olmalı, iyilik vitaminiyle beslenmelidirler. İyilik yapmadığı günü yaşanmamış kabul etmeli, kendini her canlıya borçlu hissetmelidir.

            İyilik duygusu, sevgiyle beslenir, sevgiyle yaşar. Sevgi, geliştirilen, yönetilen bir duygudur. Sevgiyi geliştirememiş, hayat tarzı haline getirememiş hekim için her muayene, angarya; öğretmen için her öğrenci, sıkıntı; bürokrat için her iş, bir dert; akademisyen için her teori, kaos demektir. Sorunları çözmekle görevli olanların, sorunları kendileri ürettiği halde, kendilerini çözüm üretmede tek yetkin kişi olarak görmeleri, maalesef, bu meslek gruplarında daha belirgin. Olgunluk ve yetkinlikte kimliğini ispatlamış ve insani değerleri hakkıyla içselleştirmiş hekimlerimizi, akademisyenlerimizi, bürokratlarımızı, öğretmenlerimizi tenzih ederek demek isterim ki, ülkemizde özellikle bu meslek erbabında kendi dışındaki insanları rahatsız eden bir büyüklenmenin, hazımsızlığın varlığı inkâr edilemeyecek bir gerçek.

            Kibir, her insanın doğasında mevcut. Şartlar onu köreltir veya büyütür. Sosyal hayattaki değer anlayışımızın, eğitim sistemindeki ölçülerimizin, ahlakımızı çirkinleştiren kibir duygusunu yeşerttiğini düşünmekteyim. Kibir, yetiştiği yerde yok edilmelidir. Bu konuda üniversitelerimizde hocalarımıza, okullarda öğretmenlerimize, bürokraside üst yöneticilerimize, toplumda kanaat önderlerine büyük ve vazgeçilmez sorumluluklar düşmektedir. Kibir, insanları birbirinden uzaklaştıran şeytandır, onun yok edilmesiyle toplumda güven artacak, gönüller birbirine yakınlaşacak, meslek sahiplerinin yaptığı her iş angarya olmaktan çıkarak bir eğlence haline gelecektir. Alanın da satanın da mutlu olduğu bir ticaret, ne bereketli bir ticarettir.

            Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde gözlediklerimden hareketle oluşan düşüncelerim ne sadece bu kuruma ne de sadece bugüne mahsus. Kibirlilik, toplumsal bir hastalığımız. Üniversitelerimizin hangi meslek dalında olursa olsun, programlarına insan ilişkileriyle ilgili dersler koymaları gerektiğini düşünüyorum. Hekim haklarının yanında, hasta hakları, insan hakları tıp fakültelerinin temel derslerinden olmalıdır. Hasta psikolojisini idrak edememiş bir hekim, sahaya çıkarılmamalı, onun bu güzide mesleği kirletmesine izin verilmemelidir.

            “Yol odur ki vara, / Göz odur ki Hakk’ı göre, / Er odur ki alçakta dura, / Yüceden bakan göz değildir.” der Yunus Emre.