Millet olarak tarihimizi çabuk unutuyoruz, hatta daha önceki Türk tarihi olaylarına baktığımızda hep yabancı tarihçilerden, yabancı kaynaklardan nakledilen belgelerle bilgileniyoruz.
Bu yüzden, arşivlerimizde biriken tarihi bilgi kaynaklarının bir çoğununda İstanbul kâğıt hurdacılarında haraç-mezat satıldığı söylenirdi. Çok şükür son yıllarda bu konuya devletimiz önem verdi ve değerli bilim adamlarımız ve tarihçilerimiz yetişti.
Geçtiğimiz günlerde, Kocaeli Türk ocağının tertiplemiş olduğu Konferans’ta kurtuluş savaşı komutanlarımızdan Kâzımkarabekir paşamızın kızı Timsal Karabekir hanımefendiyi dinledik. Timsal hanım sağ olsunlar bu konferansta çok sayıdaki dinleyici topluluğuna birçok belge ve bilgiler sundular. Tabii bu bilgi ve belgeler, direkt birinci ağızdan dinleyicilere sunulunca önemi bir kat daha artıyor.
Dediğim gibi, Timsal hanım, çok önemli bilgi, ve belge sundu. Tarihin ters yüz edilip çarpıtıldığı günümüzde bu konferans daha da bir önem kazanıyor. Ogünleri yaşayan yabancı bilim adamları, tarihçiler ve hariciye mensuplarının raporlar tutup memleketlerine gönderdiği tarihi belgeler her ne hikmetse bu gün dahi açılmıyor. Açılmıyor çünkü malum Ermeni, sözde soy kırım yalanı, Türkiye’nin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi şantaj malzemesi olarak sallandırılıyor.
O yıllarda Ermeni çetecileri kullanıp Türk milletinin üzerine salan Rus generali dahi Ermenilerin doğudaki akıl almaz vahşi katliamlarını gördüğünde; ben bile insanlığımdan utandım diye biliyor da Türkiye’de her fırsatta en ufak bir durum söz konusu olduğunda bazı malum çevreler “bende Ermeni’yim” Demekten utanmıyorlar.
Timsal hanım’ın bizzat babasından dinleyip anlattığı bir vahşeti aktarayım sizlere: Kazım Karabekir paşa, bir gün Erzurum’un köylerinden birine teftiş için yola çıkar. Köye yaklaştığında köyün dışında ağızlarındaki dişleri görülecek kadar gülen köylüleri görür. Kendi kendine, herhalde benim geleceğimi duyup, karşılamaya çıktılar ve bana sevinç gösterisi yapıyorlar diye düşünür. Biraz daha yaklaştığında ne görsün, aman Allahım tam bir vahşet. Bütün köy halkı Ermeni çetecileri tarafından kazığa oturtulmuşlar. Zavallı insanlar acıdan kıvranarak ölürken dişleri o yüzden açıktan görülüyormuş. Bizler anlatılırken dayanamadık ya gözlerimizle bizzat görseydik ne yapardık bilemiyorum.
Timsal hanım kurtuluş savaşımızdan kalan beklide son canlı efsane ve Kurtuluş savaşımızın eşsiz kahramanlarından birisinin Türk milletine emaneti. Millet olarak onun kıymetini çok iyi bilelim diyeceğim ama ne yazık ki vatana ihanetlerin kol gezdiği şu günümüzde onun yeterince kıymetini bilebilir miyiz biraz zor.
Kıbrıs mücahidi, Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş’a dahi son günlerini zehir etmedik mi? Hiç faydasız bir AB referandumu sırasında neredeyse bizzat başbakan tarafından: Git siyasetini Kıbrıs’ta yap diyerek vatandan kovacak duruma getirmedik mi?
Bu vesileyle Türk ocağı yönetimine çok teşekkür ediyorum. Çok sayıda sivil toplum örgütü mensuplarına başta Aydınlar Ocağı Başkanı Ruhittin Sönmez, eski başkanlardan İbrahim Kahraman, Ahsen Okyar, Türk Eğitim Sen. Kocaeli Şube Başkanı Süleyman Pekin, BBPİl Başkanı Serhat Duyar olmak üzere bir çok kişiye ev sahipliği yapmışlardır.