Güneşini gövdesine alan asma için artık ağlama vakti gelmiştir. ‘’Ben ağlayayım da, Bağ bozumunda sen gül ‘’ diye içinden içinden söylenir. Bahar ayının doğada ilk gözyaşları yağmurla başlar, asma dalından akan gözyaşı ile devam eder.
Mistik bir açıklamaya getirecek olursak eğer, insanın, gökyüzünün, asmanın gözyaşları diğer bir anlamda arınmadır. Her şey diğer bir zıddı ile meydana gelir. Ağlamak gülmek kadar kıymetlidir, zira özü gülenin yüzü güler, özü ağlayanın da gözü ağlar.
Efsaneye göre bey kızı Ruşendil, yani gözleri görmeyen kalp gözü ile gören. Evin bahçıvanına gönül vermiştir. Bey babasından korktuğu için bunu dile getiremez. Bahçeye çıktığı zamanlar, bahçedeki asma dalından yapılan çardak altında dinlenir hep. Bahar gelip bağ budanma zamanı, özellikle bağın altına güneşlenmeye çıkar. Amacı bağ budandığında dallarından akan sulardan nimetlenmek ve bahçıvan sevdiğine daha yakın olmak. Bahçıvanda beyin kızına ilgisiz değildir ama dile getiremez, zira bu onun sonu olur, evden kovulacağını ve bir daha bey kızı Ruşendil Sultan’ı hiç göremeyeceği gerçeğini aklına bile getirmek istemediği için susar.
Bahar gelir çatar, bağ budama günü gelmiştir. Bahçıvan bağ makasını eline alır, bağı budamaya başlar. Evin aşçısı Sultan’ın kulağına usulca fısıldar bahçıvanın bağı budamaya başladığını. Ruşen dil bahçeye çıkar. Sevdiği asma dallarını budadıkça sular damlamaya başlar. Kız bir yandan elindeki şişeye damlayan suları doldurmaya çalışırken, diğer yandan damlayan suları saçlarına sürmeye başlar. Bahçıvan sevdiği kızı yakından görünce hüzünlenir, gözlerinden iki damla yaş düşer. Sultan bunu fark eder. Asma dalları ağlıyor ama acep kime ağlıyor ki diye sorar. Bahçıvan, sevdiğine diye usulca yanıt verir. Bu sözleri duyan Sultan, asmanın sevdiğimi olur, kime sevdalı acep diye sorar. Bahçıvan, üzümüne diye yanıt verir. Sultan, kendi kendine sevdalananı da daha ilk kez duyuyorum. Üzümlerin olmasına daha çok var, çok gözyaşı dökecek diye hayıflanır. Olsun der bahçıvan, sonunda kavuşacak ya ağlamaya değer diyerek, Sultanı bağ üzerinden sevdiğini ilan eder. Sultan asmadan damlayan suları gözlerine sürerek, belki bu damlayan sular beni de sevdiğime kavuşturur, diyerek asma dalının gözyaşlarıyla kendisinin gözyaşlarını doldurduğu şişeyi bahçıvana uzatır. İşte o gün bu gündür, asma budandığında ne zaman gözyaşları aksa, bu biraz da iki aşığın gözyaşları olur. Asma üzümüne ağlar, sevenler iki kara göz üzerine ağlar.
Bağ budama işini bitirdikten sonra, eline sazını alır, vurur tellerine….Tevkekte üzüm karaaaaaaa, Zaralı Halil’ den türkü çığırmaya durur.
“Tevekte üzüm kara yâr yâr yâr yâr
Tevekte üzüm kara yâr yâr yâr yâr
Salkımı düzüm kara diley diley yangınam
Ben o yâre vurgunam yâr yâr yâr aman
Salkımı düzüm kara diley diley yangınam
Ben o yâre vurgunam yâr yâr yâr aman
Ben yâre gidemiyom yâr yâr yâr yâr
Ben yâre gidemiyom yâr yâr yâr yâr
Elim boş yüzüm kara diley diley yangınam
Ben o yâre vurgunam yâr yâr yâr aman
Elim boş yüzüm kara diley diley yangınam
Ben o yâre vurgunam yâr yâr yâr amannnnnnnnn…..”
Asmanın gözyaşları, aşkın gözyaşları, sazın gözyaşları bey babaya kadar ulaşır. Bey baba kızını bahçıvanı ile evlendirir. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevtine diyeceğimiz bir zamanda. Bahçıvan kızı bahçeye, o çok sevdiği bağın altına götürür, asmanın dallarını budamaya başlar. Asma dalından akan gözyaşları, Sultanın gözyaşlarıyla karışır. Sultan birden gülümser. Çığlık çığlığa bağıramaya başlar. “Asmanın gözyaşları, senin gözyaşların, benim gözyaşlarım karıştı bana şifa oldu, gözlerim görmeye başladı. Özü ağlamayanın gözü ağlamaz, gözü ağlamayanında özü iyileşmezmiş.” Ruşendil sultan’a asma dalının gözyaşları şifa olur, gözleri görmeye başlar. Bir kızları olur adını Asma koyarlar. Ruşendil Sultan gönül gözü ile gördüğü sevdiğini, artık dünya gözü ile görmüştür artık.