İnancımızda evrensel bir hüküm var: “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkası için de isteme. Kendin için istediğin bir şeyi başkası için de iste.”
İşte insanlık bu.
Öyle bir umde, öyle bir prensip ki, insanı ve insanlığı kurtarmaya yeter.
İnsanı ve insanlığı maddeten ve manen memnun eder. Huzurlu kılar.
Kafaları ve kalpleri tatmin eder.
Yine milletimizin fertler arası ilişkiyi yönlendirecek güzel bir sözü var:
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.”
Yâni iğneye tahammül edemeyen sen; nasıl olur da, çuvaldızı başkasına batırmaya kalkarsın?
Tarih boyunca sadece bizim kurduğumuz şanlı devletler değil, diğer tüm İslâm devletleri, insan ve insanlık aleyhine kasıtlı bir politika gütmemişler.
Fakat Batılı devletlerin kendi dışındaki insanları, milletleri sömürmeyi; devlet politikası hâline getirdikleri bilinen bir gerçek. Bu davranışlarını yazık ki, bugün de örtülü şekilde sürdürmekteler.
Petrol başta olmak üzere, yer altı kaynaklarına sahip ülkeleri, özellikle Ortadoğu’yu sıkı bir kontrol altında tutmak istemekteler.
Bunun için devamlı karışıklık içinde tutmaktalar.
Böylece sırasında müdahale etmek imkânını muhafaza etmiş olmaktalar.
Bunun için, her zaman ve zeminde geçerli olan taktiği kullanmaktalar: Parçala, böl, hükmet!
Bunun en somut örneği, Türkiye’de uygulandı ve uygulanmakta.
Terör örgütlerini başımıza üşüştürerek, 40 yıl boyunca Türkiye’nin altını üstüne getirdiler.
40 binden fazla yurttaşımızın kanına girdiler.
Şimdi de meydanda yapamadıklarını masada yapmanın şeytanî oyunları içindeler.
İçine düşürülmüş olduğumuz malî krizin de temelinde Batı’nın rolü var.
Çünkü Türkiye’den taviz koparmanın başkaca yolu kalmadı.
Evet, Ortadoğu’da yavaş yavaş “Ben de varım.” diyebilecek bir Türkiye’nin zuhuru, Batılı sözde müttefiklerimizin yazık ki, uykularını kaçırmakta.
Dün koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkanlar; bugün Türkiye’nin de varlığına tahammül gösterememekte!
Güney, kuzey, doğu ve batısından parçalara ayırmanın hesabını yapmaktalar!
Irak’ı parçalamanın, kuzeyinde kukla bir devletçik kurdurtmak istemelerinin temelinde de, bu ezelî politikaları var.
Sonra da bu kukla devleti; güneydoğu Anadolu’ya sıçratmanın uğursuz hesap ve hayali peşindeler!
Çünkü kendine gelmiş, kendine güvenen bir Türkiye’nin Ortadoğu’da tarihî hukuktan kaynaklanan hakları olduğunu bilmekteler.
Bir gün bunu söz konusu yapmayacağı ne malum diye düşünmekteler.
Daha dün, Türkiye’deki terörü besleyen, destekleyen, her türlü insanlık dışı saldırıları görmezden gelerek “Tavşana kaç, Tazı ‘ya tut!” politikası güdenler.
Geceleri helikopterlerle dağa taşa yardım paketleri atanlar!
Sonra da yüzümüze karşı sahte gülücüklerle utanmadan:
“Terör konusunda Türkiye’ye hak veriyor, onun yanında yer alıyoruz1” diyenler.
Şimdi kalkmışlar sıkılmadan “Terör insanlık suçudur!” diyebiliyor.
Elbette terör insanlık suçudur. İnsanlığa aykırı.
Hele inancımızda ona asla hayat hakkı yok.
Çünkü “Birinin suçu yüzünden bir başkası suçlanamaz, cezalandırılamaz.”
Aksi takdirde zulüm olur.
Yer gök titrer. Kaldı ki:
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”