Terörün Düşündürdükleri (2)

86

Şüphesiz ki, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler ve Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan terör saldırıları ile Amerika’nın böğrüne saplanan uçaklar; bizlerin de böğrüne saplanmış gibiydi. Yakınlarını kaybeden Amerikalıların duydukları acıları, bizler de burada ta yürekten duymuştuk. Kimi eşini, kimi ana-babasını, kimileri de yakınlarını kaybetmişti. Dayanılır acı mıydı bunlar? Allah hiçbir milleti böyle bir terör afetiyle karşılaştırmasın.

Biz az mı çektik bu acıları? Belki bizim kadar terörden çekmiş başka bir millet yoktur. Kırk yılda kırk bini aşkın insanımızı kaybettik! Nice ocaklar söndü. Hâlen de sönmekte! Nice çocuklarımız öksüz ve yetim kaldı. Bağrımıza milletçe taş bastık ve basıyoruz! Tüm bunlara rağmen Milletçe vakur bir sesle haykırdık bütün dünyaya: “Vatan sağ olsun.”

Evet, sevgili okur! Biz Türkiye ve Türk Milleti olarak bu hususta çok dertliyiz. Biz Türkiye olarak bütün dünya devletlerine söyleyecek çok sözümüz var. “Bir dokun bin ah dinle kâse-i Fağfurdan.” misali, çok doluyuz çok… İnşallah bu terör olayları; artık dünya devletlerinin gözlerini açmaya vesile olur da, el altından, sinsice ve gizlice teröre destek olmaktan cayıp vazgeçerler. Terör mü, bir daha mı, aman Allah göstermesin diyerek, bu uğursuz, insanlık dışı etkinliklerden el ayak çekerler.

İsterlerse çekmesinler! Allah’ın hükmü o kadar büyük, Allah’ın hükmü o derece kapsamlı ki, İlâhî ferman bir kere çıkmaya görsün, önünde hiçbir kuvvet duramaz! İlâhî hükmü hiçbir şey önleyemez. İlâhî hükme hiçbir şey engel olamaz.

Bütün dünya devletleri bilsin ki, mazlum ve masum insanların zarar görmesi kaçınılmaz olan terör faaliyetlerini sürdürmek isteyen devletler bilsin ki, özellikle teröre kucak açan, terörü destekleyen, terörü besleyen, terörü kışkırtan malum devletler bilsinler, korksunlar ve titresinler ki, terör er-geç kendi ayaklarına dolaşacak, kendi insanlarına zarar verecek, kendi ülkelerinin parçalanmasına önayak olacak.

O malum ve bilinen devletler -Batılı devletlerin hangisi yok ki, aralarında- er ya da geç terörün kurbanı olacaklar. Bundan asla kurtuluş yok.

Çünkü dünya etme-bulma dünyası. Çünkü dünya rüzgâr ekenin fırtına biçeceği dünya. Çünkü dünya bir gün gelir “Kendim ettim, kendim buldum.” dedirtecek dünyadır.

Ne sanıyorlar kendilerini, bu terörü destekleyen devletler a dostlar? Ne sanıyorlar? Yaptıkları, yaptıracakları yanlarına kalacak sanıyorlarsa, büyük bir yanılgı içindeler. Sadece kendilerini aldatmış oluyorlar. Ne büyük gaflet, ne büyük cehalet, insanlığa ne büyük ihanet bu, a dostlar!

Bütün zalimler, bütün teröristler, bütün şer odakları ve bunları destekleyen devletler; şu İlâhî hüküm karşısında titremeliler, kendilerine gelmeliler. Bu işten artık caydık demeliler. Yoksa İlâhî adaletten kaçılmaz. İlâhî adalet hiç şaşmaz. Çünkü “Allah ihmal etmez, imhal eder.” Sadece biraz -o da hikmet icabı- zaman tanır o kadar.

Evet, kendisinden kaçılamayacak, o kapsamlı İlâhî hüküm ise şudur sevgili okur:

“Kişi, (bırakın yaptığını bir kenara) kınadığına (bile) uğramadan ölmez.”

Bu hüküm aziz dostlar! Yapılan kötülük er ya da geç, yapana döner. Yapılan kötülük; yapanı bulur. Yapılan kötülük, yapanın kendi başında patlar. Hatta yapılan kötülüğün, yapanın yakınlarının da başına gelebileceğini ima eden bu hüküm; çok kapsamlı, çok geniş ve çok daha içeriklidir.

Çünkü bu hüküm insanın, devletin ve milletlerin; bırakın yaptığını, kınadığının bile başına geleceğini hatırlatıyor. İnsanın, devletin ve milletlerin aklını başına getiriyor. Artık ey insan sen bilirsin. İyi düşün. Aslında ne yaparsan yap, iyiden kötüden yana. Mutlaka bu yaptığın seni ve yakınlarını mutlaka bulacak. Şayet bu dünyada bulmayacak ise Ahirette muhakkak karşılığını göreceksin. Yapmak ne kelime, hadi bunu anladık. Kimi, neyi kınarsan, o da başına gelecek. Artık sen bilirsin. Ne istersen onu yap. Ama önce, bu yaptığının sana geri döneceğini bil, hatırla ona göre yap veya yapma.

İşte ABD’nin başına gelen terörü ve diğerlerini; bir de bu açıdan ele alalım. İyice bir düşünelim. “Ne büyüksün Ya Rab.” diyerek İlâhî Adalet karşısında saygıyla eğilmesini bilelim.

 

 

Önceki İçerikOrta Asya, Orta Çağ ve Genel Türk Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ile Hazar Devleti’ni ve Bulgar Türklerini Konuştuk.
Sonraki İçerikTerörün Düşündürdükleri (3)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.