Terörde Gelinen Nokta

87

Çok özel stratejik ortağımız Amerika, Güneş harekatını engelledi ve sonrasına da hiçbir şekilde müsaade etmedi. Çünkü BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), BAP (Büyük Amerikan Projesi) idi ve buna kimseyi ortak etmiyordu. Kuzey Irak’ta sözde demokrasi ile birlikte tüm petrol şirketlerinin başına ya yüksek rütbeli bir Amerikalı bürokrat veya emekli bir general getirilmişti.  Daha birçokları için iş sahası açılacak ve Ortadoğu petrollerinin gelirinin 50 yıl daha Amerika’ya akıtılması gerekecekti.  Başından beri kullandığı 36. Paralelin kuzeyi, çekiç güç, Peşmerge , sözde Kürt kardeşliği, barış ve açılım gerçekte, Büyük İsrail’in ayak seslerinden başka bir şey değildi. Bunun için de Orta Doğuda sürekli terör estirecek ABD patentli, ABD’nin kurguladığı Partiya Karkeren Kürdistan/Kürdistan İşçi Partisi (PKK), El-Kaide, El-Nusra, Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) (Selefilik), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve  PartiyaYekitiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi (YPG) gibi terör örgütlerine yeni yeni görevler düşüyordu.

Bu gruplar uzun yıllar her çeşit silah ve mühimmatı birbirlerine karşı veya bir diğerine kullanacaklar, kendi kendilerini yok edecekler, şehirleri viraneye döndürecekler, yıkacaklar, yakacaklar ve sonuçta buralara da birileri demokrasi getirecek ve yıkılanı yeniden imar edecektir.

Kerkük ve Musul’da oynanan oyunlar, gözümüzün içine baka baka Rojova adı altında Suriye’nin kuzeyinde de oynandı. Bunun amacı doğrudan  Irak’tan Lazkiye’ye kadar uzanan yeni bir Kürt koridoru ile Akdeniz’e açılmaktı.  Gelecekte Kerkük petrolü, Kıbrıs’ın doğusundan çıkarılmaya başlanan Rum ve İsrail petrolü, Lazkiye’de kurulacak rafinerilerden geçirilerek Amerikan kontrolünde Dünya’ya pazarlanacaktır.

Bu bölgelerde yaşayan Türk/Türkmen ise bu bölgelerden sürülmekte, yurtları ve yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Halbuki başından itibaren İŞİD’e, ÖSO’ na, El-Nusra’ya hatta YPG’ ye şirin gözükme yerine  Suriye Türkleri eğitilip, donatılacak ve arkalarında durulduğu herkese hissettirecekti. Dört milyona yakın Suriye Türk’ü de kaderine terk edilmeeyecekti. Bugün yeni yeni eğitip donattıklarımızı da diğer örgütler ya öldürüyor, ya da kaçırıyor.

Fakat biz her çeşit ihanetlerine karşın, başlarında Amerikalı, İngiliz ve İsrailli subaylar olmak üzere Peşmerge ve PKK’yı bir 29 Ekim günü topraklarımızdan geçirttik. Roma’nın muzaffer orduları gibi alkışlattık. Sonra bizim için stratejik önemi tartışılmaz  Kobani denilen bölgeyi, güneyimizde kurulan ve Türkiye’yi kuşatan yeni Kürt oluşumuna armağan ettik.

Milli çıkarlarımızı ve milli stratejiyi bir kenara bırakarak ve egemenliğimizi paylaşmayı göze alarak, açılım suskunluğu adına, silah bırakacak ve yurt dışına çıkacak denilen PKK’yı besledik. Palazlandırdık, güçlü silahlarla donattık, eğittik, gençlik teşkilatlarını kurdurduk. Kırda ve şehirde örgütlenmesini sağladık. Şimdi yeniden vuruyor, yol kesiyor, insanlarımızı kaçırıyor, araçları yakıyor, yolları patlatıyor, karakol, askeri birlik demiyor hatta komando  tugayına saldırıyorlar. Günde birkaç şehit haberi alıyoruz. Bunca askerimize, donanıma, silaha, İnsansız Hava Aracına , helikopter ve uçağımıza rağmen.

Son günlerde uçaklarımız, terör kamplarını bombaladı. Teröristlere muhakkak çok zayiat verdiler. Çünkü “bombardımanı kesin barış yapalım” demeye başladılar. Sırtını PKK ve PYD’ye dayadıklarını belirten bir grup milletvekilimiz, “bu kamplar PKK kampı değil,burada siviller öldürüldü” diyerek bu kamplardan birini ziyarete gittiler. Fakat kameraya yansıyan görüntüler içinde pek çok silahlı PKK göze çarpmaktaydı. Oraya giden bölge milletvekilleri akıl veriyor, emirler yağdırıyor ve teröristler için hak arıyordu. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin millet vekilleriydi.

Akıllı adamlarımızla, akıl verenlerle, devletin en yüksek yönetim kadrolarıyla hep birlikte açılım ve barış naraları ile ellerimizi havalara kaldırarak şarkılar söyledik. Yurtiçi ve yurtdışı, İmralı’dan Kandil’e uzanan görüşmelerde otoritelerimiz yer aldı. Terörist başı, başmüzakereci oldu. Mektuplar gitti geldi ve sonunda bir caniden bir kahraman yarattık. Ondan medet umar hale geldik. Terörle teröristle mücadele değil,müzakereler planladık.

Arap baharı üzerine, BOP projesi kapsamında ateşle gittik. Kol kola girerek, birlikte parlamento çalışmaları yaptığımız Esat’ı bir anda Eset ettik. Kendimizi Mursi’denTırsi’den Rabia’dan kurtaramadık. İran politikasında da Amerika’nın dümen suyundan çıkamadık. Ortadoğu’da hiç dostumuz kalmadığı gibi Ortadoğu ateşinde kızarmaya başladık. Bu arada fırsattan istifade Yunan’da 16 adamıza el koydu.

Bütün bu olan biteni biz görüyoruz, sonucunu tahmin ediyoruz ve bir felakete doğru gittiğimizi fark ediyoruz da, ülkenin yöneticileri, polis, emniyet güçleri veya silahlı kuvvetler farkında değilmi? Hatta bazı şehirlerde yapılan örgütlenmeler, kimlik kontrolleri, para toplamalar ve isyan provaları görmezden geliniyor.

7 Haziran seçimleri birçok değişikliği de beraberinde getirdi. HDP Başkanı Selahattin Demirtaş’ın masumane ve safiyane konuşmaları kendisine, farklı kesimlerden 80 milletvekili kazandırdı. Biz Türkiye’nin partisiyiz dediler. Hatta İstanbul mitinglerinde Türk bayrağı görür olduk. Bu Türkiye partisinin lideri; “Biz millet iradesi ile buradayız. Bizi bundan böyleİmrali veya Kandil ilgilendirmiyor, demokratik barış süreci yaşıyoruz. Terörü, teröristi ve törör silahını tasvip etmiyoruz. Derhal bunlar terk edilmelidir” diyemediler. Hatta ateşi ancak Öcalan keser, PKK’ya yalnız Öcalan hükmedebilir yaklaşımlarında bulundular. Kazandıkları otoritelerini kullanamadılar. Türkiye’nin partisi yutturmacasını yutturamadılar. Halbuki Demirtaş, büyük bir cesaret ve irade ile bugün elde etmiş olduğu başarısına başkalarını ortak etmemelidir. Birileri halen Demirtaş’ın başarısına ambargo koyma gayreti içindedir. O da birilerine hesap verme zorundadır.

Birçokları halen anlamını bilmeden veya kasıtlı olarak; “silahlar sussun”,  ” eller tetikten çekilsin”, “ateş dursun”, “akan kan dursun” şeklinde başlıklar atıyorlar. HDP’li veya Kürt ırkçısı kimseler; ” hem ulusal, hem de uluslararası kamu oyunu Türkiye’deki savaş konseptine (!) karşı duyarlı olmaya ve toplumsal barışı sağlamaya çalıştıklarını” ısrarla belirtiyorlar. Yani bir tarafta güçlü Türkiye Cumhuriyeti devleti, diğer tarafta kendilerini sözde Türk devleti ile mukayese eden ve onunla savaşan  bir başka silahlı kuvvet  misali tanımlıyorlar ve Dünya’yı bu şekilde kandırmaya çalışıyorlar. HDP’nin desteklediği, içli dışlı olduğu veya HDP’yi destekleyen bu terör örgütü büyük işler yaptığını sanıyor ve kendisini öyle tanıtma gayreti içinde, karşılıklı masaya oturarak, müzakereyi planlıyor. Çünkü daha önce bu tavizi almış bulunuyorlar. Bu tavizi alan sadece onlar mı? Ülkemiz binlerce teröristin geçiş yolu olmuştur, Üç yıl içinde sınırlarımız üç milyon göçmen tarafından zorlanmıştır. Binlercesi tutuklanmış ve sınır dışı edilmiş olmalarına rağmen kapılarımızda, yurt dışında filanca örgüte karşı savaşırken ölen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının cenazeleri beklemektedir. Gelen geçen belirsiz  hale gelmiştir. Amerika kasım 2014 de istediği İncirliğe 9 ay sonra ağustos 2015 de kavuşmuştur. Güvenli bölge ayrı bir aldatmacadır. O bölge artık güvenliğine ortak olduğumuz Kürt bölgesidir.

Dikkat ederseniz HDP bugün hem yurt içinde hem de yurt dışında bir taraftan “barış güvercinleri uçuruyor”., diğer taraftan silahlı gücü PKK ile terör estirmeye devam ediyor. Çok ciddi bir şekilde final oynamaya çalışıyor. Devleti yönetenler ise bütün bunlara rağmen halen ağırdan alıyor ve büyük şehirlerimizi de teröriste teslim ediyor.

Sonuç olarak, güçlü devlet, güçlü ordu demokrasi ve barış aldatmacaları karşısında yeterince oyalanmıştır. Bu da teröristi biraz daha cesaretlendirmiştir. Şehirde ve kırsalda teröristin üstüne gidilmemiş, askerin hareketi engellenmiştir. Türk devletinin ve milletinin huzur, güven,  can emniyeti ve geleceği için terör derhal sonlandırılmalıdır. Devlet, teröriste layık olduğu şekilde muamele etmelidir. Devletin teröriste çağrısı;  “10 gün içinde silahınla birlikte teslim ol” şeklinde olmalıdır. Halen direniliyorsa,  teslim olmamışsa, Türk Silahlı Kuvvetleri güçlerini harekete geçirir. Sorun Kandil, Irak’ın kuzeyi veya Suriye’nin kuzeyi ise,  Atila’nın dediği gibi sınırlarda problem yaşanıyorsa, sınırların ötesine geçilir. Haydi Türkmenlerim, siz de kendi devletçiğinizi kurun arkanızdayım denir. Bu coğrafyada Amerika’nın her zaman Türkiye’ye muhtaç olduğu unutulmamalıdır. Türkiye’ye düşen cesaretli ve milli politikalarla hakkını gerektiğince savunmaktır.