Terör ve İslam (2)

159

Fakat eğri oturup doğru konuşalım. “İslâmî Terör” yoktur demek; “terör yapan Müslüman yoktur” demek değildir. Bu ikisi birbirine karıştırılmamalı.

İslâm; katli, adam öldürmeyi yasakladığı halde; katil olanlar yok mu? Var. Bunun için İslâm suçlanıyor mu? Hayır.

İslâm doğru bulmadığı hâlde, hırsızlık yapan yok mu? Var. Bunun için İslâm suçlanıyor mu? Hayır.

İslâm kumar oynamayın dediği halde, kumar oynayan yok mu? Var. Bunun için İslâm suçlanıyor mu? Hayır.

İslâm teröre yer vermediği halde, terör yapan Müslüman yok mu? Var. Bunun için İslâm suçlanıyor mu? Evet, ne yazık ki suçlanıyor!

Oysa, yukarıdan beri sergilenen mantık silsilesine göre, İslâmın suçlanmaması gerekmez miydi? Gerekirdi şüphesiz.

İşte burada durup bir güzel düşünelim. Eğer aklıselimle düşünür, sağduyuyla akıl yürütürsek; yanlış hükümden vazgeçip, cayacağımız muhakkak.

Ne hikmetse, katil olan Müslümancın; meselâ “Ali katil oldu!” gibi, sadece ismi zikredilirken; terör yapan Müslüman eylemcinin terörünün önüne, İlâmdan kaynaklandığını ima edip gösteren “İslâm” yaftası ekleniyor: Terör olayı, oluyor “İslâmî Terör!”

Bu şekildeki terkip ve ifadeyi, dışımızdakiler İslâmı kötülemek için bilerek kullanıyor. İçimizdekiler ise en hafifinden düşünmeden kullanmış oluyor.

İşte meselenin püf noktası! İslama yapılan bu iftirada düğümleniyor be dostlar!

Terör yapan her insanın bir kimliği, bir de dini vardır. Kimi şu milletten, kimi de şu veya bu dindendir.

Dinden kaynaklanmasa bile, bazı kişiler maalesef, gaye için her şeyi meşru, uygun ve yapılabilir görür. Şüphesiz bu anlayış, Materyalist ve Makyavelist bir görüştür. Gayri insanîdir. İnsanlık dışıdır.

Bununla beraber İlahî bakıştan gerçek manada mahrum oldukları için veya İslâmı yanlış anladıklarından ötürü, yahut İslâmi yanlış yorumladıklarından dolayı; bu gayri İslâmî yola, bu İslâm dışı metoda kapılabilirler. Nitekim kapılıyorlar.

Böylece büyük bir zulme sebep oluyorlar. Güya hak ararken suçsuz, mazlum ve masumların kanına giriyor, haklarını ellerinden alıyor. Kaş yapayım derken göz çıkartıyor. Haklıyken haksız duruma düşüyorlar.

Demek ki, haklı olmak başka, hak aramak daha başka bir şey.

Oysa hem haklı, hem de hak yolda yani meşru, uygun ve insancıl yolda olmalı. Hak ararken, haksızlık yapmamalı.

İşte terörü yapanlar; haksız yolu seçmiş oluyor. Bir kat daha haksız bir hâle düşmüş bulunuyorlar.

Bu yanlış, batıl ve sapık terör yoluyla, hak arama girişimine başvuranlar; ne acıdır ki müslüman ülke gençlerinin içinden de çıktı ve çıkıyor!

İslâmi kötülemek için, öküz altında buzağı arayanlara da, böylece gün doğmuş oldu ve oluyor. Âdeta bayram yaptılar ve yapıyorlar.

İşte İslâm dini o kadar aziz, o derece nezih, o nisbette temiz ki; küçücük bir siyah noktaya bile tahammülü yok.

Bu bakımdan terörden medet umanlar dünyanın son kitaplı dinine büyük bir gölge düşürmüş oldu ve oluyor.

Fakat bu yanlışın yapıldığını gören ve daha da yapılacağını sezen ve büyük İslâmî eserler yazmış olan Türkiye dışından bir âlim; yığınlar üstünde yine büyük etki yapan eserler yazmış olan çağdaşı yine Türkiye dışından bir yazarı ölüm döşeğindeyken ziyaret eder.

Yazmış olduğu son eserini ona göstererek, yakasına yapışır. Âdeta yüzüne karşı, haykırırcasına şu manalara gelen bir hitabede bulunur:

 

 

Önceki İçerikSiyasi Liderlerin Tazminat Davaları
Sonraki İçerikHangi Siyasi Parti Başarılı Olur?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.