Bir kısım yandaş medya bir zamanların komünist SSCB’nin Pravda’sı, ya da “Mısır’ın yarı resmi El Ahram Gazetesi” gibi.
Gazetecilik ilkeleri ve etiği bir yana bırakılmış, birer resmi propaganda aracı haline gelmiş durumdalar.
Hatta bazılarını dinledikçe George Orwell’in 1984 romanında anlattığı hayali ülkede, tele-ekranlardan yapılan propaganda cümleleri aklıma geliyor.
***
1984- 2018
İngiliz yazar George Orwell‘in, (1949 yılında yayımlanan) 1984 adlı eserinde tasvir ettiği ülkede, “insanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlaki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmıştır. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir. Totaliter bir merkezi tek Parti’nin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile halk ve hayatı manipüle edilmektedir.”
“Big brother/ Ağabey”in yönettiği sistem bütün insanları izlemektedir. Sürekli sesli ve görüntülü propaganda ile verilen bilgilerin tamamının doğruluğunun kabul edilmesi beklenmekte ve beyin yıkama ile bu sağlanmaktadır. Roman kahramanı Smith, “Doğruluk Bakanlığında çalışmaktadır. İşi kendisine gönderilen notları eski verilerin ve bilgilerin yerine yazmaktır yani tarihi değiştirmektir.
1984 romanında “Ağabey”in yönettiği sistemin sloganları da ilginçtir: SAVAŞ BARIŞTIR, ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR, CEHALET KUVVETTİR. “Karşıt kavramlar bir arada kullanılarak kişinin bariz gerçeğe aykırı olanı kabul etmesi beklenir. Zira kitaptaki düzende devleti yöneten partiye bağlılığını göstermesi için, insanın gerekirse akla aykırı olanı bile doğru bellemesi gerekir.”
Düşünce polisi, romanın kahramanı Winston Smith’in sisteme aykırı düşüncelerini ve günlüğünü öğrenir ve “düşünce suçlusu” olarak yakalar.
“Sevgi Bakanlığı” denilen binada çeşitli işkence ve beyin yıkama işlemlerinden geçen Smith, bütün algıları ve değerlerini kaybeder. Artık düşünce polisinin dediği gibi, “iki kere ikinin beş ettiğine” tüm kalbiyle inanmaktadır.
“Sevgi Bakanlığı”ndan çıktıktan sonra çok rahat şartlar altında, hiç izlenmeden yaşamaya başlar. Hiç arkadaşı yoktur ama bunun onun için bir önemi de yoktur. Ve geçen her gün, Parti ve Ağabey’e olan bağlılığı artarak mutlu(!) bir şekilde yaşamaya devam eder.
Oysaki “özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir.” Bunun ağır bedelleri olsa da…
*****************************************
Gerçekler Acı da Olsa Bilinmelidir
Vatandaşlarımızın bir bölümü sürekli tele-ekran taklidi yandaş kanalları izliyor. Bunlar ülkeyi sistemin her şeyine hâkim bir güçlü liderin yönetmesi gerektiğine inanıyor.
Yandaş kanallardan her gün izledikleri “Üçüncü havalimanını kıskanan Almanlar”, “TSK’nın kullandığı silahların tamamı yerli ve milli”, “Ülkemiz tarımda Avrupa’da bir numara” gibi gerçeğe ve akla aykırı propaganda haberleriyle mutlu ve gururlu.
Fakat gerçekler farklı. Mesela “Almanya’nın 2017 bütçesi 45 milyar dolar fazla verirken bizim bütçe 12,5 milyar dolar açık verdi. Bütçe açığının yanı sıra gelişmekte olan 22 ülkenin ekonomileri arasında, 47 milyar dolarla, en yüksek cari açık da bizim…” (Murat Muratoğlu- Sözcü)
Konya ovası kadar yüzölçümü olan Hollanda gıda ve tarım ürünlerinde 100 milyar dolarlık ihracat hacmine sahip. Hollanda gıda dış ticaretinden yılda 7 milyar dolar fazlalık veriyor.
Hollanda sadece gıdada değil, mal ticareti ve servis hizmetleri ihracatında da fazla vermekte. 72 milyar dolar dış ticaret fazlası var. İhracat yaptığı ürünlerin %20 ‘si yüksek teknolojili ürünlerden oluşmaktadır.
Vatandaşımız yoğun propaganda etkisinde düşünme melekesini bir kenara bırakmış.
“Ey Almanya, Ey Hollanda sen kim oluyorsun ya?” diye efelendiğimiz devletleri küçümsüyorlar. Ne de olsa onları yönetenler arasında “Reis” gibi biri yok.
Düşünemiyor, sorgulamıyorlar… Bu kadar dış ticaret fazlası veren, yaptıkları otomobilleri, uçakları kullanmakla övündüğümüz Almanya dünyanın en büyük havalimanını yapmayı neden akıl edemiyor veya beceremiyor?
Vatandaşımız sormuyor, Almanya’da 11 bin makam aracı varken neden Türkiye’de 36 bin makam aracı var? Üstelik “onların hepsi bizimkilerin yarısı Alman…”
Başbakan’ın “Tankların makineleri Almanya’dan geliyor, önemli aksamlar Almanya’dan geliyor, basit parçalar Türkiye’de yapılıyor” açıklaması yerine, “Ordumuz tamamen yerli ve milli silahları kullanıyor” açıklamasına odaklanıyor.
Afrin‘de kullandığımız silahların yüzde 70’ini kendimiz yapıyor olmamız elbette iyi. Ama bunlar terörist güçlere karşı kullanılan hafif silahlar. Düzenli ordulara karşı kullanılabilecek ağır silahların yüzde kaçı yerli?
Üstelik son yıllarda gururla bahsettiğimiz “yerli ve milli” insansız hava araçlarının radar sistemlerini Hollanda’dan ithal ettiğimizi de unutmayalım.
*********************************
Tarımda da Durum İyi Değil
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık açıkladı:
“Yanlış tarım politikaları nedeniyle, son 15 yılda, Belçika yüz ölçümü kadar, 29 milyon dönüm araziyi ekmekten vazgeçtik. Halen Hollanda’nın yüz ölçümü kadar arazimiz nadasa bırakılmış durumda.”
“2017’de baklagillerde gümrükler sıfırlandı. Nohudu Kanada’dan, Arjantin ve Meksika’dan, mercimeği Arjantin ve Kanada’dan, kuru fasulyeyi ABD’den alıyoruz” Türkiye’nin her yerinde yetişebilen bakliyat ithalatı için son 5 yılda 1,3 milyar dolar ödedik.”
Saman ithal, buğday ithal, et ithal, bakliyat ithal, meyve ithal…
Daha önce tarımda kendi kendine yeten bir ülke olan Türkiye son 15 yılda ithal gıda cenneti ve en pahalı gıda tüketen insanlar ülkesi oldu.
***
Yandaş medya bağımlısı vatandaşlarımız, 14 Şeker fabrikasının satılmasına itiraz edebilir mi?
Bu kararın pancar üretimini öldürmek ve hayvancılığa darbe olduğunu düşünebilirler mi?
Bunların şeker piyasasını insan sağlığı için çok tehlikeli mısır şurubu/ nişasta bazlı şekere bırakmak olduğunu fark edebilmesi mümkün mü?
Biliyorum “iki kere iki dört eder” demek insanı mutlu etmiyor.
Ama özgür olmak için, bazen mutsuz olmayı göze almak gerekir.