Uzun dönemdir yazdığım yazılara karşı, kendi görüşlerini yazan, soru soran veya eleştiren kardeşlerimiz oluyor.
Ancak son zamanlarda bunların birleştiği ortak nokta hep aynı olmaya başladı.
Beni sadece durum tespiti yapmakla eleştiriyor ve çözüm yollarını göstermediğimi söylüyorlar.
Bu eleştirilerinde pek haklı değiller ama ben yine de çözüm yollarının kesiştiği en önemli noktayı bir kez daha belirtmeliyim: Siyaset yapmak…
Türkiye ve Türk Milleti; içinde bulunduğu sıkıntılara birdenbire düşmedi. Ülkeyi yöneten siyasi iktidarlar uzun yıllar boyunca kötü icraatlarıyla bizi bu hale getirdi.
Osmanlı – Türk İmparatorluğu yıkılırken de benzer, sosyal – kültürel – ekonomik ve siyasal sorunları yaşıyorduk. Buradan sakın ola ki Türkiye Cumhuriyeti yıkılacak anlamı çıkmasın.
O dönem itibarı ile Türk Milletinin hayrına düşünen siyasetçiler ve siyasi iktidarlar; yaşanan sıkıntıları bir İstiklal Mücadelesi vermek suretiyle yeni bir Türk Devletinin kuruluşu ile taçlandırdı. İyi ki onlar varmış. Ancak o dönemler konuşulurken dikkat edin bu insanlar malum çevrelerce daima yerden yere vurulur. Sanki Türk Milletini ayağa kaldırmak bir suçmuş gibi!
Eğer Mustafa Kemal, asker üniformasını çıkarıp Türk Milletinin başına geçmeseydi ve kurduğu milli ordu ile var olma savaşını yapmasaydı, bunları devrimleri ile de perçinlemeseydi, bu gün Türk Milletinden ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinden söz etmek olanaksız olurdu.
Türk Milletinin, Atatürk’ün ölümü ile derin bir uyku haline sokularak, siyasetten uzak tutulması bu günkü tabloyu ortaya çıkarmıştır.
Siyaset yolu ile iktidar olmayı başaramıyorsanız, ekonomiyi kontrol edemiyorsunuz demektir. Ekonominin kontrolü elinizde değilse sanatı, kültürü, bilimsel gelişmeyi, sosyal olayları etkileyemiyorsunuz sonucu ortaya çıkar. Bunlarda halk üzerinde sosyolojik ve psikolojik değişimlere yol açar. Nitekim bu gün Türkiye’de her türlü yanlışı doğruymuş gibi benimseyen ve davranan büyük insan yığınları yaşamaktadır.
Siyasetin içinde olup iktidarı elinizde tutamazsanız, halkın devletle buluşma alanı olan bürokrasiyi de gaflet ve ihanetin içine terk etmişsiniz demektir.
Türkiye’nin günümüzdeki haline bakınca; Türküm demeyi bir kenara bırakın, Türk Milletine mensubum diyemeyen bir siyasi iktidar, kimin eline geçtiği belli olmayan bir sermaye, etnik kimliği ile övünen bir bürokrasi, yabancı kültür istilası, gayri milli bilim çevreleri, garip sosyal olaylar, Türk’e uzak sanatçı müsveddeleri görüyorsunuz .
Televizyonlarda bir basın toplantısı izliyoruz. Ortada Gürcüyüm diyen bir başbakan, solunda kürdüm diyen bir bakan, sağında arabım diyen bir bakan… Türk’üm diyeni arada bulasın…
Çünkü Türk siyasetin dışında kalmıştır. Dolayısıyla ekonomide, sanatta, kültürde ve bunlarla ilgili bürokraside artık Türk yoktur. Türk olmak bu sebeple geçer akçe değildir.
İktidar böyle de ana muhalefet farklı mı? Kimi söze Kürt Galip’in torunuyum diye başlar, kimi il başkanı babam kürt anam alevi kürt diye devam eder, kimi de Cumhuriyet tarihinde kara bir leke olan “Dersim İsyanı”nı savunur ve kendi genel başkan yardımcısını yerden yere vurur. Oysa Genel Başkan yardımcısı “Dersim İsyanı”nda yaşanan kara gerçekleri bilerek olaya vurgu yapmıştır. Kendisini de bu açıdan tebrik ediyorum. Ama sen misin bunu diyen…
Bu olayda da görülmüştür ki; iktidar partisini yönetenlerle ana muhalefetin içine yuvalanmış olanların benzer olay hakkında fikir beraberliği mevcuttur. Yine Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyetine tepki ve hesaplaşma çabası…
Keşke bu “Dersim İsyanı”nın kara tarafları açıklansa da Türk Milleti bunları bir öğrense.
Türk Siyasetinin; İslamcısı, sosyal demokratı, komünisti, laiki, liberali, muhafazakarı maalesef aynı ortak tabaktan beslenmektedir.
Bu sebeple Türk Siyasetinin geleceğinin kotarılmasının birkaç cengaverin mücadelesine kaldığını söylemek hiç yanlış olmaz.
Küresel güçlerin emrine girerek satılmışlığı tescil edilmiş olan medya da bütün bu işlerin müsebbibi olarak Türkleri göstererek Türk Milletini suçlamaktadır.
Satılmış olan medyanın Türk Milletinin iktidar olması halinde ülkenin bölüneceğini topluma pompalayarak gerçekleri saptırması ve menfaatlerini her şeyin önünde tutar hale gelmiş olan halkımızın aklına korkuyu da koymaya çalışması çok manidardır.
Gördüğünüz gibi, ülkenin içine düştüğü durum ve bundan çıkış yolu; siyasetten ve iktidar olmaktan geçmektedir.
Türk tarihi boyunca, boşluk bıraktığınız an siyasetimizi her zaman ihanet şebekeleri yönetir hale gelmiştir. Bu yıllardır süre gelen bir durumdur, sadece günümüze has bir özellik olarak da görülmemelidir.
Onun için yine vurguluyorum tek çözüm siyasettir.
Siyaset zor ve zahmetli bir iştir. Ancak mutlaka Türk Milletine mensup Türkiye Sevdalılarınca bir milli şuur çerçevesinde hakkıyla yapılmalıdır.
Türk çocukları milli bir iktidarda Türk bürokrasisinin önemli noktalarında görev yapmak üzere yetiştirilmelidir.
Gelecekten endişe duyan, bu günkü tabloda sorumluluğu olduğunu kabul eden herkes; taşın altına elini koymalı ve kolonizatör Türk Dervişlerinin Anadolu’yu ve Balkanları ruhen feth ettikleri gibi davranarak, Türk Milletini selamete çıkarmalıdırlar.
Bu vazifeyi kimse başkasından beklemeden, bulunduğu ortamda kendisi bizzat gereğini yaparak yerine getirmelidir.
Türk Milletini siyaseten iktidar yapmak için, başta ailemiz olmak üzere, okulda, işyerinde, çarşı – pazarda, camide, sokakta, mahallede, kahvede ve aklımıza gelen her ortamda; gönül ve düşünce seferberliği ilan etmeliyiz.
Gelişen olaylar ve psikolojik harekatlar çok iyi takip edilmeli, hepimiz olayları iyi düşünerek ve dikkatle izlemeli, bunlara bakarak iyi analizler yapmalı ve bu suretle Türk toplumunu aydınlatmayı başarmalıyız.
Ancak bu şekilde Türk Milletini içine düştüğü girdaptan kurtarabiliriz.
Yoksa siyaset; Türk Milletini aldatarak ve kandırarak iktidar olmuş olan Türk Milletinin düşmanlarının elinde kalır, bürokrasi onlara benzer, sanatçı diye müsveddeleri önümüze koyar, kültürümüzün adını değiştirir, inancımızı ve imanımızı yanlış yollarda zaafiyete uğratırlar.
Bunların bu gün olmadığını bana kim söyleyebilir?
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve yaptıkları bizim önümüzü aydınlatan en büyük ışıktır.
Türk Milletinin bağrından çıkacak olan, Türk Milleti ve Türkiye Sevdalısı insanlarımız; fiilen milletin önüne çıkarak siyaset yapacak ve bizlerde onları vatanın her santimetrekaresinde elimizden ne geliyorsa, demokrasi yoluyla bir Kurtuluş Mücadelesi verir gibi katıksız ve şartsız destekleyeceğiz.
Görün bakalım o zaman şapka nasıl düşecek ve kel görünecek…