Tek Adam Diktatörlüğü mü, Başkanlık Sistemi mi?

112

Adam, sürekli konuşuyor, o konuştukça döviz fırlıyor, döviz fırladıkça devletin ve sanayicinin dış borcu durduk yerde yükseliyor ve var olan sıcak para dışarı kaçıyor, dış yatırımcı ürküyor.

“Yapma etme yanlış yapıyorsun, bu böyle gitmez” diyenlere ise: “Ben halkın oyuyla seçilerek geldim, herkes işine baksın” türünden sözlerle yüksek perdeden fırça atıyor.

Seçim meydanlarına çıkıyor, o makama gelirken ettiği yemini çiğneyerek: “Anayasayı değiştirmek için dört yüz Milletvekili istiyorum sizden” deyip, iktidar partisi için resmen oy talebinde bulunuyor.

Peki, ama bu iş nereye kadar böyle gidecek, “dur yapma bu ülkeye zarar veriyorsun” diyecek bir makam ve mevki yok mu? Var diyen beri gelsin, yok işte.

Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin devlet başkanları da böyle mi yapıyor, onların denetleme mekanizmaları nasıl işliyor? Eğer sağlam bir yapıya sahip olmasalardı, bu güne kadar ABD ve batılı ülkelerde demokrasinin en geniş biçimde uygulandığı devletlerde bu kadar rahat hareket edebilirler miydi?

Bir defa başkanlık sistemi oturmuş ülkelerde; Burhan Kuzu‘nun dediği gibi başkanı: “Zavallı Obama” durumuna düşüren çok kuvvetli “yüksek mahkemeler” var, Senato var. ABD Yüksek Mahkeme Üyesi Charles Huges: “Yüksek Mahkeme nasıl anlarsa, Anayasa odur” der. Yani sürekli olarak bizimkinin: “yargı; elimizi kolumuzu bağlıyor, işleri geciktiriyor” diye dert yandığı sistem, başka ülkelerde bakınız nasıl telakki ediliyor.

İdari Mahkeme’nin verdiği Kaçak-Sarayla ilgili durdurma kararına: “Gelsin de durdursun bakalım” diyebilen bir Cumhurbaşkanı’na yaptırım uygulatacak hiçbir makam ve merci kalmamıştır maalesef.

Son yıllarda dillerinden düşürmedikleri Osmanlı sistemi modelinde dahi, Padişahların bu kadar geniş yetkisi yoktu. Padişahlığın yanında, Sadrazam ve Şeyhülislam makamları vardı. Bir konu tartışılırken onların da görüşleri alınırdı. Türk tarihinin hiç bir döneminde tek adam devri olmamıştır.

Böyle Giderse Ne Olur?

Toplumun yarısı onu sevdiğinden, biat kültürü neticesinde onun kulu, kölesi ve esiri olur. Diğer yarısı, şerrinden, baskısından, gazabından (bakmayın siz onun: “bizim rahmetimiz gazabımızdan daha büyük olur” )dediğine, gene esiri olur. Yani sevenler de, sevmeyenler de esir olacaktır, korku imparatorluğu nüksedecektir.

Ya Parlamento?  Köşkte topladığı bakanlar kurulunda, Serok Ahmet’in tek başına oynadığı yalnızlık, zavallılık durumunu gözlerinizin önüne getirin de geleceği hayal edin bir hele.

En okumuşundan en cahiline, en zengininden en fakirine kadar herkes sinmiş vaziyette. Üniversite rektörleri, yargı mensupları, işçi sendikalarının başkanları  el pençe divan duruyorlar karşısında.

Peki, ama “bu böyle gider mi, binlerce yıllık bir kültüre sahip Milletin kaderi böylemi olmalıydı?” diyecek olursak;

Hayır, bu böyle devam edemez, etmemeli de.

Önümüzde, 7 Haziranda Türk Milletinin önüne konacak bir sandık var. Eğer Türk Milleti olarak aklımızı peynir-ekmekle yemediysek, bizleri bekleyen tehlikenin farkında olup, seçimimizi ona göre yapmak zorundayız. Yoksa 7 Hazirandan sonrası için bizleri bekleyen kâbus dolu günler yakındır.

 

Önceki İçerikAşkı Meşk Etmek
Sonraki İçerikGönüllere Cemre Düştü
İdris Türkten 1 12 1949 tarihinde Tokat/Artova da doğdu. İlkokulu Artova Gaziosmanpaşa ilkokulunda, Ortaokul ve Liseyi Turhal da okudu. Berlin Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün 2. Sınıfından ayrıldı. Kocaeli Petkim Petro Kimya Fabrikasından emekli oldu. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatlarının her kademesinde görev yaptı. İYİ Parti Kocaeli İl kurucuları arasında bulundu ve İYİ Parti yönetim kurulunda bir dönem görev yaptı. Halen Kocaeli Aydınlar Ocağı İdari Sekreterliği görevini yürütmektedir. Editörlük ve güncel Köşe Yazarlığı yapmaktadır. Biri kız, iki erkek evladı var.