Zaman zaman, basında, bazı köşe yazarlarının tehlikeli yazılarıyla karşılaşıyorum. Şahsen üzülmek ve hayıflanmaktan kendimi alamıyorum. Samimiyetle kaleme alındığına inanıyor; fakat muhakemeli olarak yazıldığını sanmıyorum. Bunu da üç şeye bağlıyorum:
Bir: Yakın Tarih’i ayrıntılarıyla bilmemek; bilse de yanlış yorumlamak.
İki: Milletin inancını kavrayamamış olmak veya tam olarak yerine oturtamamak.
Üç: Batı’yı Türkiye ve Türkler’e karşı ilgisiz sanıp, iç – dış sorunlarda suçu hep kendi devletine yüklemek.
Basında yanlış gördüğüm fikir ve düşüncelerden biri: Türkiye’nin “çok kültürlü” bir yapıya, resmen geçiş yapmasının, ısrarla istenmesidir. Düşündürücü ve tehlikeli olan husus: Kendi halinde tabii bir görünüm arzeden bu duruma resmiyet kılıfı geçirilerek, Türkiye’nin yamalı bir bohça kılığına sokulmak istenmesidir.
O zaman Türkiye’de bütün dertler bitecek, ortalık süt-liman olacak! Öyleyse Türkiye mozaik görüntüsüne dönüştürülmeli! Her bölge birbirinden ayrı ve kopuk olmalı! Her yöre, bağımsız bir görünüm kazanmalı! Klasik tabirle Tavaif – i Müluk / Devletçikler denen küçük küçük devletler türemeli! Yani önce Türkiye parça parça bölünmeli, sonra da bir araya gelerek birlik teşkil etmelidir.
Tıpkı, sağlam bir insanın uzuvlarını kesip ayıracak; sonra da birleştireceksiniz ve karşısına geçip; işte şimdi asıl sıhhatine kavuştun! İşte şimdi sapa sağlam oldun! Denilmesi gibi. Hemen belirteyim ki, Türkiye mozaik / karışım değil; terkiptir. Bazıları doğuşları ile olmasa bile, bütün halk; oluşuyla tek bir millet, tek bir yürektir. Oluşunun ise, iki dayanağı vardır. Din ve Dil. Çünkü Din, Dil bir ise Millet birdir. Sadece Din bir ise, Millet yine birdir.
Bu Millet’in Din’i İslamiyet, Dil’i ise Türkçe’dir. Türkçe’yi bilmeyen yok gibidir. Varsa da, yöresel diline ek olarak, ortak lisan Türkçe’yi öğrenmesi lazımdır. Tabii bunda en büyük görev devlete düşmektedir.
Çünkü istikbal / gelecek; İslam Alemi’ni ve Türk Dünyası’nı arkasına alacak olan bir Türkiye’nin ve Türkçe’nindir. Dünya bir şehir hükmünü almış; her eve radyo ve televizyon girmiştir. Türkçe yayınlardan herkes yararlanabilmektedir.
Kaldı ki, Türkiye’de tabii ve yöresel olarak görülen folklorik mahiyetteki farklılıklar çakıl taşları; Türkiye’yi halkıyla bir bütün ve tek bir vücut yapan vasıf ve nitelikler ise, Uhud dağı hükmündedir. Uhud dağı çakıl taşlarıyla değiştirilmez.
İşte Uhud dağı değerindeki birlik cevherlerimiz: Bu milletin Allah’ı bir, Peygamber’i bir, Kitabı bir. Mihrab’ı, Minber’i, Kıblesi bir. Bayrağı, Vatan’ı, Devleti bir. Bir bir bir; bu sayısız aynilikler; bir ve bütün olduğumuzun yani birliğimizin nişane ve tapularıdır.
Unutmayalım ki, Yüce İslam Dini, aynı doğuşta olanlardan ziyade, aynı oluşta olanların dinidir.
Velhasıl, Türkiye’de herkes müslümandır. Müslümanlar ise kardeştir. Çünkü:
“İnneme’l – mü’minune ihvetün.” / “Ancak, inananlar kardeştir.” (Hucurat: 10)