Tehlikeli  Rotalar

46

     Türk Devleti ve Türk Milleti zaman okyanusunda, tarih boyunca çok büyük, çok çeşitli yıkıcı dalgaların sadme ve darbeleri karşısında kalmıştır.

     Bugün de aynı yıkıcı, bölücü sonuçlara götürmesi muhtemel sureti haktan görünen; samimi bir şekilde sarfedilen çok yanlış, çok tehlikeli fikirler aramızda kol gezmektedir.  

     Türk Devleti ise, her zaman yaptığı gibi, bütün bunlara dayanmaya, direnmeye ve her zaman yaptığı ve yapacağı gibi ayakta kalmaya çalışıyor.

     Bu çalkantılara sebep olanlar; belki samimi, iyi niyetli ve kasıtsız olabilirler! Fakat düşünce ve amaçlarında isabetsiz olup, farkında olmadan yersiz, mantıksız bir arayış ve bâtıl bir hedef (!) peşinde koşmaktadırlar!

     Bindikleri dalı kesmekte, ayaklarını kaydıracak; yazık, çok yazık ki, son derece tehlikeli bir zeminin oluşmasına çalışmaktadırlar!

     Bunun için maalesef, tamamen yanlış adımlar atılmasını -doğru sanarak- istemektedirler!

     Çünkü bir sözün zâtında ve aslında doğru olması başka, muktezayı hâle binaen / zaman ve zemin hesaba katılarak doğru söylenmesi başka bir şeydir.

     Meselâ: Bir kısım aydınlar:

   “Türkiye’de ‘Bir Kürt meselesi var!’ demektedirler!”

     Hâlbuki bu bakış  “Türkiye’de aynı zamanda bir Lâz, bir Çerkez, bir Gürcü ve bir Arap gibi birçok meseleler de var!” demektir.

     Ve çok yanlış bir bakış ve çok tehlikeli bir anlayış tarzıdır.

     Evet Türkiye’de Türklerle beraber, onlarla içiçe yaşayan; Türkler gibi -başka ne dili bilseler de- Türkçe’yi bilip konuşan, Türkler gibi aynı dine / İslâm’a inanan Lâzlar, Çerkezler, Gürcüler ve Araplar gibi daha birçok kavim ve unsurlar vardır.

     Fakat Lâzcılık yapan bir Lâz, Çerkezcilik yapan bir Çerkez, Gürcülük yapan bir Gürcü ve Arapcılık yapan bir Arap ve bu gibiler yoktur. Olamaz da. Çünkü bütün bu unsurlar; asırlardır Türklerin kurdukları devletler içinde -kendi dillerini bilmekle beraber- Türkçe konuşup yazarak, aynı İslâm dinine inanarak; Türklerin liderliğinde Türk Milleti’ni meydana getirmişlerdir.

     Fakat bu durum onların kendi asıllarını unutmuş olmaları demek değildir.

     Zaten buna ihtiyaç da yok gerek de.

     Evet Türkiye’de sayılan bu gibi kavim ve unsurlar vardır. Ama kimsenin bir Kürt, bir Lâz, bir Çerkez, bir Gürcü ve bir Arap vs. gibi bir meselesi yoktur.

     Çünkü DİL, DİN bir ise MİLLET birdir. Türkiye’de din de birdir, dil de. Kaldı ki millet doğuştan ziyade bir oluştur.

     Zira millet; aynı doğuşta olanlarla, aynı oluşta olanların meydana getirdiği bir bütün, artık ayrılması imkânsız bir terkiptir.  

     Bütün bu kavim ve unsurlar; bu topraklarda yüzyıllardır maddeten kurucu lider Türklerin önderliğinde ve mânen Türk Dili’nin müşterekliği ile ve tabii en büyük birleştirici husus olan İslâm şemsiyesi altında -inşallah Kıyamete kadar sürecek olan- Türk Milleti’ni, Türk Devleti’ni ve kısaca Türkiye’yi ortaya çıkarmıştır.

     Türkiye’de Resmî Dil Türkçe dışında herkes, başka hangi dili bilse ve konuşsa da, her Türk Vatandaşı; Türkçe’yi gayet iyi bilmekte, konuşmakta ve yazıp okumaktadır.

     Zaten “Türkçe” dediğimiz dil, bir bakıma Türk Dilbilgisi kaidesi çerçevesinde kullanışa aldığımız; Kur’an’dan dolayı bilhassa Arapça kelimelerin, Türkçemizde yer almasından başka bir şey değildir.

     Her Müslüman kavmin Kur’an-ı Kerîm; müşterek / ortak kutsal kitabı olduğu için, Kur’an’dan  aldıkları  kelimelerin varlığı onları; bir de bu şekilde, aynı İslâm Kültürü’nün mensubu olmaları hasebiyle, onların mânen İslâm kardeşliği çerçevesinde, bir ve beraber olmalarını sağlamaktadır.

     İslâm’ın da sembolü olan, İslâm Hilâlini içeren Ay – Yıldızlı bayrağımız altında bir ve bütünüz İnşallah Kıyamete kadar be dostlar!

Önceki İçerikParticilik Hastalığından Kurtulmak!
Sonraki İçerikSebep Yok ama Sonuç Mükemmel!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.