Çevre insanı şekillendiriyor. Sonra insan, dönüp çevreyi şekillendiriyor. Muhakkak çok meraklı bir etkileşim süreci. Bu şekillenme ve şekil vermeyi inceleyenler, uzmanlıklarına göre farklı noktalara odaklanıyor. Biyologlar, antropologlar, psikologlar farklı farklı. Psikologlar şöyle söylüyor: Çevre insan beynini şekillendirir, insan beyni de çevreyi.
Son haftalarda beyin-çevre etkileşmesi hakkında iki kitap okudum. Biri, Bruce Wexler’in Beyin ve Kültür, Nörobioloji, İdeoloji ve Toplumda Değişim (Brain and Culture, Neurobiology, Ideology, and Social Change, MIT Press 2006). Türkçesini bulamadım. Diğeri, baba oğul iki psikoloğun, Douglas T. Kenrick ve David E. Lundberg-Kenrick’in Modern Problemleri Taş Devri Beyniyle Çözmek (Solving Modern Problems with a Stone-Age Brain, American Psychological Assosiation, 2022). Türkçesini Say Yayınları geçen ay Taş Çağı Beyni başlığıyla yayımlamış.
Çevremizle beynimiz uyumlu mu?
Çevre beynimizi, beynimiz çevremizi… O hâlde her şey yolunda mı? Dünya ve insan birbirine ideal uyumda yuvarlanıp gidiyoruz; öyle mi? Maalesef tam öyle değil. Bizim çevreye etkimiz güçlendikçe yaşadığımız küreyi bir çevre felaketine doğru sürükleyebiliyoruz. Bu herkesin bildiği ve önlemeye çalıştığı bir gelişme.
Baba-oğul Kenrickler, başka bir uyumsuzluktan söz ediyor. Bizim beynimizi, Homo Sapiens Sapiens denilen modern insanı yüz elli bin yıldır, onun öncesini üç milyon yıldır taş devri şartları etkilemiş. Taş devri şartları, avcı-toplayıcı yaşam tarzı demek. Sonra, bu zaman ölçülerine göre daha dün, çevremizi kökten değiştirmişiz. Modern çağ 10 000 yıllık. Endüstri devrimi birkaç 100 yıllık. Milyon, yüz bin, bin ve yüz… Böyle dev farklılıklara mertebe farkı diyoruz. Sonuç: O çok uzun zamanların şekillendirdiği beynimiz, bugünün çevresi içinde eski model, hem de çok eski model kalıyor. Taş devri beyniyle endüstri ve internet çağında yaşamaya çalışıyoruz ve bu her zaman iyiye alamet değil.
Ye yiyebildiğin kadar!
Taş devri insanı, avcı-toplayıcı insandır. Nasıl geçinir? Her gün yiyecek arar. Meyve, bitki… Zaman zaman küçük hayvanları avlar. Çok nadir de daha büyükleri… Fakat gıda kolayca elde edilen bir şey değildir. Hele ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi verecek zengin gıda pek az bulunur. Dolayısıyla kalorili besin, yağlı av bulduğumuzda yiyebildiğimiz kadar yemeliyiz. Avcı-toplayıcılık enerji gerektirir. Avcı toplayıcı kalorili besin bulur… Bu güzel alışveriş yüz binlerce yıl sürer gider.
Bugün şeker, karbonhidrat, yağ, velhasıl yüksek kalorili yiyecekler elimizin altında. Şeker ve kalori dolu içecekler de. Bakkalda yoksa süpermarkette. Taş devri beynimiz çok mutlu. Bize “Ye!” diyor. “Ne kadar yiyebilirsen ye. Kalori bulmuşsun! Ne duruyorsun, ye!” Kilometrelerce yol yürümemize, saatlerce av peşinde koşmamıza, ağaçlara tırmanmamıza, arı kovanları soymamıza gerek yok. Alışveriş sepetine at, yürü.
Sonuç: Taş devri beynimiz sayesinde 21. asırda en büyük sağlık sorunumuz şişmanlık. Fazla kalori fazla kiloya; fazla kilo şeker hastalığına, kalp hastalığına, damarlarımızın tıkanmasına yol açıyor. Hareket azaldıkça ağırlaşıyor, ağırlaştıkça hareketsizleşiyor ve hastalanıyoruz. Taş devri beynimiz mutlu!
Lider kim olsun?
Kalori ve şişmanlık orada dursun, başka bir konuya geçelim. Taş devri insanı toplum hâlinde yaşar. İnsanın toplum içinde yaşamadığı bir dönem yoktur. Toplumların da liderleri olur. Taş devri insanı iseniz nasıl bir lider istersiniz? Alfa erkek olmalı. Öyle olmalı ki kabilede muhalefet yapmaya kalkan olursa vurunca düşürmeli. Herkes ondan korkmalı. Sonra rakip kabilelerden, düşman kabilelerden bizim bölgemize sızmaya çalışan olursa onları korkutup kaçırmalı. Mesela yumruklarını göğsüne güm güm vura vura ve homurdanarak üstlerine yürüdüğünde dehşet uyandırmalı. Demek ki bizim mağaraların başkanı iri yarı, uzun boylu, sert, asık suratlı, vurdu mu yıkan biri olmalı.
Taş devrinde böyle. Hâlbuki bugün ihtiyacımız olan yönetici, bilgili, insanı anlayan, takım kurmayı ve takım oyunu oynamayı bilen, duygusal zekâsı yüksek lider tipi. Ama “bugün” daha dün! Taş devri beynimiz milyonlarca, yüz binlerce yılın yapısı.
İki tarzı riyaset
Yıllar önce, burada, “Tahakküm ve saygınlık- İki tarzı riyaset” başlıklı bir yazı yazmışım. Başka bir psikoloğa, Joseph Henrich’e dayanarak hemen hemen aynı hatayı anlatmışım. O, taş devri liderine “tahakküm lideri”, çağımızın gerektirdiği lidere de “prestij lideri” diyordu. İki lider tipinin bütün davranış farklarını tasvir ediyordu; konuşmalarından yürüyüşlerine kadar. Taraftarlarının onlara, onların taraftarlarına davranışını da.
İhtiyacımız biriyken genellikle başka biri başa geçiyor. Hani sık sık, “İnsanlar nasıl oluyor da hâlâ bunu seçiyor?” diyoruz ya. Kenrickler, İdi Amin ile Vladimir Putin’i örnek veriyor. ABD’nin Demokrat ve Cumhuriyetçi partileri başkan adayları belirlenirken de uzun boylu ve iri yarıların, “sert erkek”lerin seçilme şansı daha yüksekmiş. Bakalım bu sefer önce kimler, sonra da kim seçilecek.
Taş devri beyniyle günümüzün iki çelişkisi: Obezite ve maço liderler.