Talibân radikal örgütü devlet kuracak(mış).
Hangi kafayla, hangi birikimle ve eğitimle, hangi kadroyla? Finans nedir,
işletme – yatırım nedir, bütçe nedir bilir mi acaba?. Uluslararası ticaret
nasıl yapılır, inovasyon – proje nedir, endüstriyel üretim nedir, risk nedir nereden
bilecek. Bildiği tek şey; kendini güya asr-ı saadette farzedip bütün “küfür”
milletini taramak. Hem de tekbir getirerek. İşlediği her haltı örtmek için de
(güya) Allah için yaptığını iddia ederek. Aslında İslam dünyasının da bir
handikapı. Neyine güveniyor acaba, hangi olmayan
donanımına? Halkına “gelecek” vaad
etmekten aciz bir yığın silahlı kitle, bir yığın kafası karışık şekilperest gürûh. “Ya itaat et, ya da
ölürsün” dayatmacı – ilkel davranışlı bu örgüt modern dünya uygarlığıyla nasıl entegre olacak, bilmek zor. Kaldı ki
devlet kurmak ciddi bir iştir. Yüzlerce uzmanlık alanı, binlerce ayrıntı demek.
Hukuk olmayan despot bir yönetimin
kuşattığı toplumda; adalet, hakkaniyet,
bilim, sanat, mülkiyet hakkı, hür teşebbüs, aidiyet duygusu olabilir
mi? Özgür olmayan bir halkın geleceğe ait hedefleri-umutları olabilir mi hiç! Seyahat
hakkının bile denetlenip izne tabi tutulan bir toplumda “devlet” kavramı çok lüks olmaz mı?! Olan beynini “..kızlar okusun
mu – okumasın mı?” safsatasına harcayan
bir zihniyet için bu kavram ancak bir serap olmalı.
Talibân bilinmeyen değil, nevzuhur bir
zümre hiç değil. Evveliyatı iyi bilinir. Sicili
oldukça bozuk. Değil evrensel
değerlere uymak – eğer imkân olsa – insanın duygularına bile set çekme
istekleri var. Dünyayı Peştun
aşiretinden ibaret, öldürmeyi de bir adamlık(!) saymaktalar. Defalarca
yönetimi ele geçirdiğinde baskı ve eziyet icraatlarını bilmeyen yok. Fotoğraf,
heykel, sinema, bütün müzik aletleri, satranç, TV, video… ve diğerleri
kesinlikle yasak. Kadınlar için de tarifeli kırbaçlamadan infaza kadar, spor yapmaktan kriket
oynamaya ve şarkı söylemeye kadar, ceza listesi çok uzun; saymakla bitmez.