Taha Akyol’a Sorduklarım

98

 

Hafta içinde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi desteği ve Kocaeli Fikir Kulübünün organizasyonu ile İzmit’te konferans veren Taha Akyol‘u dinledik. Taha Akyol önemli bir fikir adamı ve gazeteci. Bugünlerde ne İsa’ya yaranabiliyor, ne Musa’ya.

Davet ediliş sebebi afişlere göre “Anayasal süreçte Başkanlık Sistemini” anlatması idi. AKP’nin Başkanlık Sistemine destek sağlamak için yaptığı konferanslardan biri olacağı beklentisi vardı.

Fakat O, önce Rumeli’yi kaybedişimizin sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik sebeplerini anlattı. Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşları sonrasında 11 milyonluk Türkiye nüfusunun 4,5 milyonunun Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen göçmenlerden oluştuğunu ifade ederken, “oralardan gelenlerin gidebileceği bir vatan vardı. Burada başımıza benzer bir durum olursa başka gidebileceğimiz yer yok. Bu gemiyi iyi yüzdürmek zorundayız” dedi.

Daha sonra da soru cevap kısmında açıkça “Türkiye’de Başkanlık Sistemine karşı olduğunu, bu sistemin Türkiye için lüzumsuz ve uygulamasının zararlı olacağını” vurguladı.

Ben Taha Akyol’un buraya kadar anlattıklarına tamamen katıldığım halde, AKP’li dinleyicilerin bir kısmı bu tavırdan pek memnun kalmadı.

Ancak Başbakan’ın “çözüm süreci” dediği PKK’nın mahkûm lideriyle yürütülen müzakere sürecine “kanın durması lazım” gerekçesiyle destek vermesi bir kısım AKP’lileri memnun etmiş olsa da, benim gibi “süreçten” endişesi olanları tedirgin etti.

Soru cevap kısmında ben de bu konuyu açıklaması için şu soruyu sordum: “P. Sorokin’in çok kullandığınız bir ilkesi vardır: Sosyal olaylar çok faktörlüdür. Bu faktörlerin bileşkesine göre neticesi belirlenir. Rumeli’nin kaybındaki faktörleri topluca değerlendirirken müzakere sürecini tek bir gerekçeyle “kanın durması” gerekçesiyle açıklamanız yetersiz kaldı. “Öcalan militanlarını neyin karşılığında sınır dışına çekecek?” sorusuna cevap almadan destek vermek doğru mudur?

Taha Akyol meselenin çok zor ve çetin olduğunu, PKK’nın ciddi bir kitlesel destek sağladığını, artık “takrir-i sükûn veya sıkıyönetimgibi sert usullerle çözümün mümkün olmadığını söyledi. Tek çare gibi görünen bu çözüm arayışının sonucunun da garanti olmadığını, çünkü müzakere yoluyla çözüm üreten ülkelerde de esasen tam bir çözümün sağlanamadığını örnekleriyle anlattı. İngiltere’de, Fransa’da ve başka ülkelerde müzakere sonucu yapılan benzer çözümlerin şimdilik bölünmeyi önler gibi gözükmekle birlikte ayrışma ihtimali hala çok yüksek. Buna rağmen “Başka çaremiz yok denemek zorundayız” dedi.

*****

Ben de aklıma takılan diğer soruları ve görüşlerimi hemen ertesi günü e-posta ile Taha Akyol’a gönderdim. Henüz bir cevap alamadığım soruları sizlerle paylaşmak istiyorum. Cevap alabilirsem cevapları da paylaşırım.

1- Balkan Utancı’na dair verdiğiniz bütün bilgiler ve çok boyutlu yaklaşımınıza tam olarak katılıyorum.  Çok dilli, farklı eğitimlerden geçmiş etnik unsurların bir arada yaşatılamayacağının örnekleri çarpıcıydı. Ben bu örneklerden eğitimde ve kamu hizmetlerinde dilin tek olması gerektiğinitevhid-i tedrisatın ne kadar önemli olduğunu anladım.

2- İmralı Görüşmeleriyle ve Diyarbakır Meydanında millete yaşatılan utanca sebep olan sürece desteğinize dair açıklamalarınız, “sosyolojik olayları tek sebeple açıklamak yanlıştır” kuralına aykırı olarak tek sebebe indirgenmişti: “Kanın durması halinde kin ve öfkenin azalacağı ve bir arada yaşama iradesinin güçleneceği” varsayımı. Gerekçeniz de Türkler ile Kürtlerin çok iç içe geçmiş, aynı mahallelerde, aynı apartmanlarda yaşamamız, karşılıklı evlenmelerin olması ve ortak inanca ve kültüre sahip olmamız. Bu durumda Kürtler de ayrılmak istemez kanaatindesiniz.

Çok iç içe geçmişliğimizin ayrışmaya mani olma beklentisi de gerçekçi değil. Güneyimizde kurdurulan Arap devletlerini oluşturan halklarla da bugün Kürtlerle olan iç içeliğimiz kadar kaynaşmıştık. Irak’taki Kürtler ve Türkler arasında da kaynaşmışlık söz konusu idi. Şimdi Süleymaniye ve Erbil tamamen Kürtleştirildi. Kerkük ve Telafer’de Türk varlığını yok etmek için yapılanları iyi bilirsiniz. Ayrı devlet kurdurduğunuz zaman ayrışma sürecini hızlandırırsınız.

3- Kanın akmasının sebebi devlet değil. Kanın durması kan döken PKK’nın bundan vazgeçmesine/vazgeçirilmesine bağlı.  Ama “PKK neyin karşılığında kan dökmeyi bırakacak?” sorusuna bugüne kadar ne siz ne biz cevap bulamadık. Gelişmeler ayan beyan gösteriyor ki Türkiye’nin bir bölümünde hâkimiyet PKK’ya devredilecek, Barzani Devletine benzer bir devlet/ özerk bölge oluşturulacak. Yeni Anayasa da bunun için ve bunları sağlamaya matuf olarak hazırlanacak.

“Ayrıştırarak bütünleştirme” tezinin geçersizliği Barzani Devleti uygulamasıyla açıkça ortada iken, neden bu kadar saf olalım? Barzani Devleti, Merkezi Irak hükümetine ne kadar bağlı ise PKK devleti de Türkiye Cumhuriyeti’ne o kadar bağlı olmaz mı? PKK ve Öcalan’ın vurguladığı 4 parça  Kürt Devleti oluşturulup palazlandırılıncaya kadar sürecek geçici birlikteliği kâr mı sayacağız? Ayrıca Müslüman Kürt halkını Marksist Leninist bir örgüt hâkimiyetine bırakmak ne kadar doğru?

Çok iç içe geçmişliğimizin ayrışmaya mani olma beklentisi de gerçekçi değil. Müslüman Araplar ve Arnavutlarla da bugün Kürtlerle olan içiçeliğimiz kadar kaynaşmıştık. Irak’taki Kürtler ve Türkler arasında da kaynaşmışlık söz konusu idi. Birer Türk şehri olan Süleymaniye ve Erbil şimdi  tamamen Kürtleştirildi. Kerkük ve Telafer’de Türk varlığını yok etmek için yapılanları iyi bilirsiniz. Arnavutluk ise malum. Ayrı devlet kurdurduğunuz zaman ayrışma sürecini hızlandırırsınız.

4- Malumunuz olduğu üzere 100 sene önce Balkan Savaşlarında  bazıları aynen böyle düşünüyordu. “Yeter ki kan akmasın” diye bazı şehirlerimiz bir kurşun dahi atılmadan teslim edilmişti. Mesela “Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa, Selanik’i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmişti.” “Bu hain paşaya, “Selanik’i savaşmadan teslim et” diyen etkili ve yetkili Türkler de vardı. Ama Yunan teslim aldığı şehirde, 10 yıla varmadan bunların mezarda kemiklerini bile bırakmamıştı.” “Biz Selanik’in Türkiye’de olduğunu ve bir Türk şehri olduğunu unutup gitmişiz. Tıpkı Diyarbakır’ın, Hakkâri’nin, Şırnak’ın, Erbil’in, Kerkük’ün, Musul’un, Süleymaniye’nin birer Türk şehirleri olduğunu unuttuğumuz gibi…”

5- “Kürt Meselesinin Türk Devletinin yaptığı hatalardan doğduğu ve Kürt Halkının zamanla gelişen özgürlük talebinin sonucu” olduğuna dair tezi savunmanızı kabul edemiyorum. PKK’yı Kürt Halkının temsilcisi gören ve terör örgütünü özgürlük mücadelesi veren bir siyasi parti olarak açıklayan bir yaklaşım bu. Türk Milleti hiçbir Kürt vatandaşlarımıza ayrım yapmadı. Bizi yönetenlerin ne kadarı Kürt, ne kadarı Türk değil sormadı. Sırf Kürt olduğu için ayrım yapmadı. Sadece Devletin bütün vatandaşlarına yaptığı yanlışlardan Kürt vatandaşlarımız da nasibini aldı. (Yeni yeni son gelişmelerden sonra alışverişlerde ve kız alıp vermede ayrımcılığın başladığını gözlemliyorum.)

6- Hani nerede bunun uluslararası boyutu, dış destekler, BOP, Petrol ve diğer değerli madenler, İsrail faktörü, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı vd boyutları. Ve çoğu AKP’ye (ve kısmen başka partilere) oy veren Kürt vatandaşlarımızı kim temsil ediyor?

7- “Bu meselenin çözümü için denemek zorundayız başka çaremiz yok” tezini sizin savunmuş olmanızdan büyük acı duydum. Devlet gücünü göstermemiş ve hükümranlığını 5-6 bin militanı olan terör örgütüne savunamamış, bir çaresizlik psikolojisi içine düşülmüşse yenildiğimizin işaretidir.  Tam da örgütün ve bunları maşa olarak kullananların istediği de şey budur.

8- Fatsa‘nın kurtarılmış bölge olduğu, Terzi Fikri dönemini hatırlarsınız. Paralel devlet örgütü kurup tam bir hâkimiyet sağlayan örgüt çökertilince görüldü ki Fatsa halkının Anadolu’nun diğer şehirlerinden bir farkı yoktu. Oy verme oranları bunun göstergesidir. Devlet, PKK silahlarının gölgesini kaldırsın görülecektir ki ayrılıkçı Kürtler marjinal bir grup olarak kalacaktır. Gücü kim temsil ediyorsa kalabalıklar oraya akar. Devlete korucu veren aşiretlerin PKK ile anlaşmalar yapmaya başlaması bunun işaretidir. Diyarbakır Meydanındakilerden bu kadar çok çekinmeye lüzum yok. Bizlere düşen “Devlet üstüne düşeni yapsın, terörle çok boyutlu mücadele etsin” çağrısı yapmaktır, “başka çaremiz yok” mesajı vermek değil. Cihat duygusuyla yetiştirilen insanların bu çaresizliğini kabul edemiyorum.

9- Sizin sorumluluğunuz çok fazla. Söylediklerinizin büyük kısmı gönülden katıldığımız doğrular. Doğruların arasına gizlenmiş yanlışların verdiği zarar en tehlikelisi olabilir. (Kürt vatandaşlarımıza daha fazla özgürlük verilmesine değil) PKK’ya teslimiyete destek anlamına gelecek her cümleniz önceki hizmetlerinize leke sürebilir endişesi taşıyorum. Saygılarımla.

 

 

Önceki İçerikAkşam Kaçta Yatıyoruz?
Sonraki İçerikKüresel Zincirlerden Kurtulmadıkça Ne Barış Olur Ne De İnsanca Bir Yaşam…
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.