“Şuursuz Milliyetseverlik”

80

Başbakan RTE, Gezi Olayları’na katılanlar için “Geldiler, geçtiler, gittiler” deyimini kullandı. Tıpkı Cumhuriyet Mitingleri gibi…

Bunun böyle olacağı belliydi. Defalarca söyledim: “Gezi Olayları’na katılan insanlarımız milliyetsever, vatansever ve yurtsever olabilir. Ancak davranışlara bir şuursuzluk hakimdir ve samimi olarak muhalefet etmeye çalışan bu insanlarımızın bir stratejisi yoktur” diye… Ve müthiş tepki topladım.

Ancak Başbakan RTE‘nin “Geldiler, geçtiler, gittiler”  ifadesinden sonra çok haklı çıktığımı düşünüyorum. Gerçekten kendilerini milliyetsever, vatansever ve yurtsever olarak adlandırabileceğimiz samimi muhalefet yapan bu kitle, bir “sel” gibi gelip geçmiştir. Bana göre böylece muhalif bu kitlenin gazı alınmıştır.

Her yapılan işin muhakkak bir stratejisi olmalıdır. Strateji sözlük anlamına göre “Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol”dur. Yine başka bir ifade ile strateji;benimsenen politikalardan azami verim almak amacıyla; politik, ekonomik, psikolojik güçleri bir arada kullanma sanatını destekleyen bir bilim dalıdır. Strateji; siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarla ilgili mücadelede; diplomatik baskı, ekonomik sızma, yardım, boykot, ambargo, kültürel nüfuz, yıkıcı faaliyet, askeri tehdit gibi vasıtalarla; kullanılan hasım tarafın manevralarını boşa çıkarmak ve tarafların reaksiyonlarını hesaplayarak süreci düzenlemek ile ortaya konulur.

Gezi Olayları’na katılan insanların büyük bir çoğunluğu samimidir. Ancak izlediğimiz kadar ile olaylar, daha sonra marjinal gruplar ile dış güçlerin kontrolüne girerek amacından sapmış ve boyut değiştirmiştir. Böylece kimin kontrolünde olduğu belli olmayan marjinal gruplar ve dış güçler ile Başbakan RTE’nin, kendiliğinden doğan mukavemet olarak tarif edebileceğimiz doğal muhalefetin boşa çıkarılmasından fayda sağlama stratejileri, bugün itibarı ile başarılı olmuştur.

Kara propagandanın, halka konuşturduğu en büyük söylem ve oluşturduğu algı  “AKP ve RTE’nin alternatifsiz olduğu” ve “muhalefet partileri ve onların mevcut liderleri ile bu işin yürümeyeceği”dir.

Taksiye bindiğinizde, berbere gittiğinizde, bir yerde oturup çay içtiğinizde; hep benzer sözleri duyarsınız… Aynı şeyler Gezi Olayları’na katılanlara da sorulduğunda, içerik olarak benzer cevaplar verilmiştir.

Günümüzde Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunların müsebbibi kimdir diye sorsanız neredeyse toplumun çoğunluğundan “muhalefet ve muhalefet liderleri”dir cevabını alacaksınız. Bu bir kara mizahtır!

Bu şunu gösteriyor ki; toplumun genelinde psikolojik yöntemler kullanılmak sureti ile bir algı yaratılmıştır. İşte onun için Başbakan RTE, kendi stratejisinden sonuç alıyor ve çok rahatlıkla “geldiler, geçtiler, gittiler” diyebiliyor.

Türkiye’nin ezici bir çoğunluğunun milliyetsever, vatansever, yurtsever olduğundan hiç kuşkum yok. Ancak bu şuurlu ve stratejik bir çalışmaya dönüşen sevgi ve bağlılık değildir. Hasım güçler; bunu bildikleri için sıkıştıklarında Atatürk’ü, Türk Bayrağını, Türk olgusunu ve hatta Üç Hilalli bayrakları kullanmaya, milli duygu ve düşünceleri istismar etmeye kalkmaktadır. Daha önce yazdım, Türklükle problemi olan cemaatin Türkçe Olimpiyatı yapması, Türk Okulları açması, RTE’nin evlere Türk Bayraklarının asılmasını istemesi, marjinal sol grupların “katil devlet hesap verecek” sloganları ile yürürken  Atatürk posterleri ve Türk bayrakları taşıması, bunların en belirgin örneğidir. Halbuki bugün Güneydoğu’nun neredeyse pkk’ya teslim edildiğini konuştuğumuz günleri yaşıyoruz.

Şimdi yapılacak iş; insanlarımızın tamamına yakınının sahip olduğu bu temiz milliyetseverlik, vatanseverlik ve yurtseverlik olarak tanımlayabileceğimiz duygu ve düşüncelerini; şuurlu hale getirerek bir stratejiye oturtmaktır.

Bu nedenle yapılacak işlerin birincisi, demokratik sistemde seçimle gelen seçimle gidecektir prensibi gereği iktidar partisinin alternatifinin muhalefet partileri olduğuna halkı inandırmaktır. İkincisi, muhalefet mutlaka bir partiyi tek başına iktidara getirmek için yapılmalıdır. Üçüncüsü, bunlar için her türlü kara propagandaya boyun eğmeksizin bir lider etrafında toplanılmalıdır. Dördüncüsü, yapılacak bütün işler, bu şekilde siyasete kanalize edilmeli ve seçimlerde sonuç alınmalıdır.

Yoksa yapılan bütün iyi niyetli girişimlere rağmen, çabalar güdük kalacak ve dış güçler ile yerli işbirlikçilerin desteklediği iktidar, iş başında kalmaya devam edecektir. Bakın ben size tavsiye ettiğimi uyguluyorum ve bu iktidarın alternatifi olarak gördüğüm Devlet Bahçeli ve MHP’yi; büyük bir sabır, inanç ve disiplinle destekliyorum. Çünkü düzenli damlayan bir su zerresinin taş gibi bir mermeri parçaladığını biliyorum. Gelin benim dediğimi beğenmiyorsanız sizde bir teklifte bulunun. Eğer sizinkisi akla yatkınsa onu uygulayalım. Ama yeter ki şuurlu yani bilinçli ve birlikte hareket edelim ve de bir stratejimiz olsun. Biz inarız ki “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” Aksi halde sahip olduğumuz şuursuzluk ve strateji yokluğu nedeni ile bugün olduğu gibi daima tuzağa düşer ve netice alamayız.