Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekâtının” ilk amacı, ABD tarafından desteklenen ve PKK‘nın çeşitli versiyonları olan PYD/YPG/SDG varlığını yok etmek veya en azından sınırlarımızdan uzaklaştırmaktı.
Bunun için Suriye toprakları içinde Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar en az 30 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulacağı açıklandı. YPG‘nin Türkiye sınırında kontrol ettiği bu sınırın uzunluğu 400 kilometreden fazla idi.
Harekât başladığında, ilk olarak Resulayn ve Tel Abyad arasındaki 120 kilometrelik bölgede, 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturma hedeflendiği açıklandı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bunun ardından güvenli bölgenin tüm sınırı kaplayacak şekilde genişletileceğini söyledi.
Bilindiği gibi, Fırat’ın hemen doğusundan başlayan ve Barış Pınarı Harekâtının batı ucu arasındaki (PKK’lıların Kobani dediği) Ayn el Arab bölgesi Türkiye’nin desteği ile PKK/PYD güçlerinin eline geçmişti. Şimdi aynı bölgeyi, lahmacun ikram ederek topraklarımızdan geçirip Suriye’ye soktuğumuz, bu teröristlerden temizlemek istiyorduk.
Fırat’ın hemen batı yakasında Türk Ordusunun kontrolündeki bölgenin güneyindeki Münbiç de PKK/PYD kontrolünde idi. Bu yüzden Münbiç ve Kobani de Barış Pınarı harekâtının ikinci aşamasında güvenli hale getirilecek hedefler idi. Ancak burada hâkimiyet el değiştirdi.
***
Harekâtın Akıbeti
Harekâtımız devam ederken ilginç gelişmeler oluyor. PKK/PYD, Rusya’nın gözetimi altında Suriye ile anlaştı. Suriye devlet ordusu yani Esad’ın ordusu, Rusların desteğiyle Münbiç’e de girdi. Münbiç’ten PKK/PYD’nin de çekildiği bildiriliyor. “Kobani‘de de benzer gelişmeler yaşanıyor.”
PKK/PYD güçlerine ABD desteği devam ediyor. ABD bir yandan Türkiye’ye yaptırım kararları alıyor, diğer taraftan SDG/YPG’ye silah yardımını sürdürüyor. Hatta koskoca ABD’nin Başkanı Trump, önceki gün SDG/YPG’nin başındaki General Mazlum dedikleri, Türkiye tarafından kırmızı bültenle aranan Ferhad Abdi Şahin ile telefonla görüşmüş ve “Türkiye’nin saldırısını(!) durdurmak için her şeyi yapacağı” garantisi vermiş.
Senatör Graham, Türkiye’nin Kobani’ye (Ayn el Arab) operasyon yapmayacağı (kendi ifadesine göre saldırmayacağı) teminatı verdiğini açıkladı.
Bu safhada anlaşılan şu ki harekâtımızın ikinci bölümü yapılamayacak.
Barış Pınarı Harekâtı Tel Abyad- Resulayn arasındaki 120 km’den daha fazla genişlemeyecek, en fazla 120×30 km genişliğinde bir bölgeyi kontrol altına alabileceğiz.
Harekâtımızın hedefi olan PKK/PYD/YPG/SDG güçleri ABD koruması ve desteğinden sonra Rusya ve Suriye’nin de himayesini sağlamış oldu.
Bölgedeki etkin aktörlerden İran da açıkça harekâtımızın durdurulmasını istediğine göre bölgedeki aktörlerden hiçbiri yanımızda değil.
Ancak Barış Pınarı Harekâtı bu boyutu ile bile bölgedeki mevcut dengeleri hayli değiştirdi, Türkiye’nin masada elini güçlendirdi.
**********************************
Çıkış Yolu
ABD ile Rusya’nın aralarında anlaşmasını sağlayan bu gelişmeler olmadan önce Türkiye Şam yönetimiyle (Beşar Esad ile) anlaşsa ve Suriye devletinin bölgede PKK/PYD hâkimiyetine izin vermemesi sağlansa idi bugüne kadar çektiğimiz külfetlere katlanmak zorunda kalmayabilirdik.
Şimdilik geçmişi bırakalım da, “bundan sonra ne yapabiliriz?” sorusuna cevap arayalım.
Yeniçağ’da yazan Cahit Armağan Dilek‘in bundan sonrası için çizdiği perspektif bizim için tek çözüm gibi gözüküyor.
“Türkiye için bütün yollar Şam’a çıkıyor: Türkiye, Şam’ın tüm Suriye üzerinde kontrolü ele almasını desteklemeli.
Kontrolü altındaki bölgeleri Şam’a devredip Suriyeli sığınmacıların süratle geri kabulünü sağlamalı.
Esad takıntısından vazgeçip Şam’ın daha fazla İran etkisine girmesine, SDG/YPG’nin ikinci Barzanistan kurmasına engel olmak için Şam ile işbirliği yapmalı.
YPG’nin silahlı gücünün bertarafını Adana Mutabakatı çerçevesinde Şam’a bırakmalı. Anayasa komitesinde Esad yönetimiyle işbirliği yaparak Suriye’nin üniter yapısını bozacak anayasa hükümlerinin yer almasını engellemeli.”
**********************************
ABD Yaptırımları
ABD kamuoyunda ve devleti oluşturan bütün kurumlarda Türkiye’ye karşı bir tavır var. Sadece ABD Başkanı Trump ağır ifadeler içeren ve çelişkilerle dolu tivitlerine rağmen kısmen bu tepkileri yumuşatmaya çalıştığı izlenimi veriyor.
İlk etapta Trump’ın imzaladığı kararname ile uygulanacağı açıklanan ilk yaptırımlar çok etkili olmayabilir. Ancak iki senatör tarafından kongreye verilen teklifte Türkiye için 7 ayrı yaptırım öngörülmekte. Bu yaptırım kararları çıkarsa, ekonomik ve askeri bakımdan ciddi zarar göreceğimizi şimdiden öngörebiliriz.
TSK’nın ihtiyacı olan silahlar ve uçaklar ile yedek parçalarına ambargo uygulanması, Amerika’nın “Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası” kapsamına alınması önemli yaptırımlar olarak dikkat çekiyor.
Daha da ilginç olan bir teklif ise “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın net geliri ve mal varlığı hakkında rapor hazırlanması.”
ABD’nin böyle bir karar alması, Türkiye’nin şeref ve haysiyetine açıkça bir saldırı demektir. Ancak böyle bir kararın ucunun nereye kadar varabileceğini şu anda kestirmek pek kolay değil. Bu operasyon Türkiye’nin iç ve dış politikasında sarsıcı etkiler yaratabilir.