Radikal Islahatçı ve Kardeşi Asrın En Büyük Askeri
1590-1617 yılları arasında yaşayan, 1603-1617 yılları arasında Osmanlı padişahı Sultan Birinci Ahmed Han’ın, Mâh Firuz Vâlide Sultan’dan 1604 yılında dünyaya gelen büyük oğlu olan İkinci Osman, Osmanlı Hanedanı’nın en talihsiz şehzade ve padişahlarından biridir.
İkinci Osman, doğar doğmaz veliaht tayin edilmişti. Buna rağmen, 13 yaşında iken, babası vefat ettiğinde saray entrikası ile padişahlığı engellendi. Yerine amcası Birinci Mustafa taht sahibi yapıldı. Aklî dengesinin bozuk olduğu gerekçesiyle 3 ay 4 gün sonra tahttan indirildiğinde padişah olabildi.
Çok iyi tahsil görmüştü. ‘Fâris‘ ve ‘Fârisî‘ mahlaslarıyla yazdığı şiirlerini toplayan Dîvan’ından, yüksek bir kültüre sahip olduğu derhal anlaşılır.
Tahta oturduktan kısa bir süre sonra İran ile sulh sözleşmesi imzalandı. Çevresindekilerin telkinleriyle ilk büyük hatasını yaptı ve kendisinden 4 ay küçük kardeşi, Şehzade Mehmed’i idam ettirdi. Bu hâdise, halk arasında büyük hoşnutsuzluğa sebebiyet verdi. 1621 yılında İstanbul tarihindeki en şiddetli soğuklar sebebiyle mal darlığı ve pahalılığı oldu. Bu hâdise de hoşnutsuzluğu artırdı.
Sefer-i Hümâyun tertip ederek Hotin Zaferi’ni kazanmasına rağmen sefer dönüşü ordudan memnun olmadığını, ağır hakaretler ederek açıkladı. Kapıkulu Ocaklarını kaldırıp yeni bir merkez ordusu kurmak isteyince ve ayrıca bazı reformlara girişince hoşnutsuzlar ayaklandı. Gençliği ve tecrübesizliği sebebiyle tavsiyeleri dinlemedi. Bunun üzerine saray mensuplarının ihanetine maruz kaldı. Ayaklanma had safhaya ulaştı ve Osmanlı tarihinde ilk defa padişah, ayaklanma ile tahtından indirildi, amcası Sultan Mustafa tekrar tahta oturtuldu. Entrika çarkları döndürüldü ve ‘Genç Osman‘ olarak da anılan Sultan İkinci Osman Han, Yedikule Zindanlarında şehit edildi. 17,5 yaşında idi. Çocukları bebekken öldüğü için nesli devam etmedi. Yerine, Şehzade Murad, Dördüncü Murad olarak padişah ilan edildi.
Sultan Dördüncü Murad Han, tahtına oturduğunda 11 yaşında idi. Bir taraftan annesi Kösem Mâh-Peyker Valide-Sultan ile diğer taraftan, kendisini tesiri altına almaya çalışan devlet ricâliyle mücadele etmek mecburiyetinde kaldı. Bu mücadele 8 yıl, 8 ay, 28 gün devam etti. 1632 yılında idareye hâkim oldu ve kendisini kontrol altında tutmak isteyenleri birer birer saf dışı bıraktı. Bu mücadelesi de ölümüne kadar devam etti. Osmanlı tarihinin gördüğü en müstebit hükümdar oldu. Ordudaki disiplinsizlikleri ortadan kaldırdı. Zorbaları temizlemek için onlardan daha fecî zorbalıklar yaptı. Raydan çıkmış Osmanlı trenini, rayına oturttu. Bağdat’ı fethetti, İran’ı itaat altına aldı. 380 yıldır yürürlükte kalan Türkiye-İran sınırını çizdi. ‘Muradî‘ mahlasıyla şiirler yazdı, ‘Şah Murad‘ mahlasıyla besteler yaptı.
Sultan Dördüncü Murad Han’ın, 1640 yılında 28 yaşında ebedî âleme intikali, Osmanlı halkında ızdıraplı üzüntülere, Hıristiyan Avrupa’da ise çılgınca kutlanan sevinçlere yol açtı.
Son dönemlerin en büyük Türk tarihçilerinden biri olan Yılmaz Öztuna Osmanlı Devleti’nin en karışık dönemini, hakikatleri tahrif etmeksizin, sulandırmadan ve bayağılaştırmadan, macera romanı kıvamında ustaca anlatıyor. Denilebilir ki o dönemi Yılmaz Öztuna kadar mükemmel ve heyecan dolu satırlarla anlatabilecek bir başka yazar bulunamazdı.
Sultan Dördüncü Murad Han, şâyet yalnızca doğumundan ölümüne kadar olan tarih dilimi içerisinde anlatılsaydı, ‘devlet terörü estiren zorba hükümdar‘ olarak bilinir ve nefret edilirdi. Genç Osman’ın hayatı ile birlikte anlatılan Dördüncü Murad, târihimizin, iftiharla-gururla anılan bir simâsı hâline gelmiştir. Üstad Yılmaz Öztuna’nın güçlü kalemiyle…
Okunması gereken eser, 12,1 X 19,6
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com. santim ölçülerinde 238 sayfa hacimle 3. Baskı olarak Ocak 2017’de yayımlandı. tr www.otuken.com.tr
Yılmaz Öztuna
20 Eylül 1930 İstanbul doğumludur. İstanbul’da lise tahsilinin yanında İstanbul Konservatuarına devam etti. 1950 Eylül’ünden 1957 Temmuz’una kadar Paris’te kaldı. Paris’in büyük kütüphanelerinde çalıştı. Paris Üniversitesi Siyâsî İlimler Enstitüsü’nde Sorbonne’da Fransız Medeniyeti kısmında, Alliance Française’nin yüksek kısmında okudu ve Paris Konservatuarı’na devam etti. 13 yaşında ilk makalesi ve 15 yaşında ilk kitabı basıldı. 1969’da Adalet Partisi’nden Konya Milletvekili seçilerek Ankara’ya yerleşti. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda denetleme kurulu üyesi, repertuvar kurulu üyesi, Ocak 1966’dan Kasım 1981’e kadar eğitim kurulu üyesi, 1974-1977 yılları arasında Kültür Bakanlığı’nda bakan başmüşaviri, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda ve Türk Musikisi Korosu’nda kurucu yönetim kurulu üyesi, Yay-Kur (Yaygın Yüksek Öğretim) Üniversitesinde 1975-1978 yıllarında Osmanlı siyasi ve medeniyet târihi öğretim üyesi, Millî Eğitim ve Kültür bakanlıklarında 1969’dan beri pek çok ihtisas kurulunda üye ve başkan oldu. 1974-1980 arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî ansiklopedisi olan ve Millî Eğitim Bakanlığı’nca yayınlanan Türk Ansiklopedisi’nin genel yayın müdürü olarak ‘K’ harfinden ‘T’ harfine kadar olan ciltleri yayınladı.
1983 Mayıs’ında Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin kurucuları arasında bulunarak merkez genel yönetim kuruluna seçildi, sonra istifa etti. 1985’de Faisal Finans Kurumu müşaviri oldu.
Pek çok radyo ve televizyon programı yaptı, bunlarda konuştu. Bazı konuşmaları ABD, Fransa, Avusturya gibi ülkelerin televizyonlarında yayınlandı. Bazı kitap ve yazıları çeşitli dillere tercüme edildi. Dünyada ilk defa olarak Türk Musikisi Tarihi Kürsüsü’nü kurdu. ‘Büyük Türkiye‘, ‘Osmanlı Cihan Devleti‘, ‘Büyük Türk Hakanlığı‘ gibi son yıllarda çok kullanılan tarihi ve siyasi tâbirler, Yılmaz Öztuna’nın kültürümüze armağanıdır.
Ayasofya Hünkâr Mahfıli’nin ibadete açılması ve Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet Dairesi’nde Kur’an okunması, 1000 Temel Eser, Ankara Devlet Konser Salonu ve İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin Türk Mûsıkîsi’ne açılması gibi fikirler ve uygulamalar Yılmaz Öztuna’ya aittir ve siyasi iktidara O’nun tarafından telkin ve kabul ettirilmiştir. Türk Kara Kuvvetleri’nin ve Deniz Kuvvetleri’nin evvelce yanlış olarak kutlanan yıldönümlerini bugünkü doğru başlangıç târihleri ile kutlanmasını sağlayan da Yılmaz Öztuna’dır.
Birçok konferans verdi. 6 kıtada pek çok ülkeyi gezdi, devlet adamları ve halkla görüşerek incelemeler yaptı. Milletlerarası birçok kuruluşa üye seçildi.
Türkiye’de Osmanlı târihinin çatışmasız bir anlayışla ele alınmasında katkısı vardır. Türk Parlamenterler Birliği, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Aydınlar Ocağı, Anadolu Kulübü, Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti, İstanbul Şehrini Güzelleştirme Derneği, Müsteşrikler Cemiyeti, NATO Parlamenterler Birliği, Parlamentolar arası Türk-Japon ve Türk- Kore, Türk-Suudî Dostluk cemiyetleri, Avrupa Konseyi cemiyeti, Yılmaz Öztuna’nın üye ve kurucu olduğu veya bulunduğu millî veya milletlerarası kuruluşlar arasındadır.
1 Eylül 1998 tarihinden itibaren Türkiye gazetesinin başyazarlığını yaptı. 9 Şubat 2012 tarihinde Ankara’da vefat etti.
El-Bâb Târihi
Yazar Enes Demir’in ‘Tarihi Araştırma’ serisinden yayınlanan 13,5 x 21 santim ölçülerinde 160 sayfalık eseri, Şubat 2017’de okuyucuya sunuldu.
El-Bâb, stratejik coğrafî konumuyla Anadolu’nun güneyi ile Suriye’yi, Fırat’ın doğusu ile Akdeniz’e açılan Hatay’ı birbirine bağlayan, adının anlamı ile müsemma bir yerdir.
Mîsâk-ı Millî sınırlarımız içerisinde yer almakta olup bugünlerde Fırat Kalkanı harekâtı ile gündemimize giren bu şehir, bulunduğu coğrafi konum ve târih boyunca geçirdiği birbirinden farklı ve alaka çekici safhalarla, coğrafyamızdaki önemli yerlerden biridir.
Günümüzde, El-Bâb’ın ülkemiz için öneminin tam olarak anlaşılabilmesi, buranın târihinin tetkîk ve tesbît edilmesiyle mümkün olabilecektir. Nitekim yaklaşık bin dört yüz yıldır İslam ve bin yıldır Türk yurdu olmuş bu bölgeyle, millet olarak kadim bağlarımız bulunmaktadır.
Millî Mücâdele döneminde Türklerden ve Araplardan oluşan Kuvâ-yı Milliye mensupları, El-Bâb’ın işgalden kurtarılması için düşmana karşı ortak savaşmışladır.
Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El-Bâb’da büyük bir destan yazan kahraman ordumuzun mücâdelesi, şüphesiz bu derin târihî bağların gereğidir. Şanlı Mehmetçik, 1920’nin Kuvâ-yı Milliyesi ile El-Bâb’da verdiği mücâdelenin bir benzerini, bugün yine Bâb şehrinde gerçekleştirmektedir.
Bu cümleden hareketle büyük bir târihin mirasçıları olarak ‘geçmişi bilmenin geleceğe yön vereceği‘ anlayışı ile hazırlanan ‘Arşiv Kaynakları ve Salnâmeler Işığında El-Bâb Târihi‘ adlı çalışma, Millî Mücâdele dönemi ile Fırat Kalkanı Harekâtı’nın bir benzerliğini ortaya koyarken, El-Bâb’ın ilkçağlardan itibâren târihî geçmişi, Osmanlı dönemindeki durumu, nüfus bilgileri, ekonomisi, eğitim hayatı gibi birçok alana ait bilgiler de sunmaktadır.
Devlet ve milletlerin hâfızası konumunda olan arşiv kaynakları ile dönemin kronikleri ve salnâmeleri ışığında kaleme alınan eserde, bilhassa Osmanlı dönemi El-Bâb târihi, birçok yönüyle ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Kitap; ‘Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır‘ anlayışı ile ecdâd yadigârı bu şehrin düşmandan arındırılması için mücadele ederken şehit düşen şanlı Mehmetçiklerimiz aziz hâtırasına ithaf edilmiştir.
BİLGEOĞUZ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65
Belgegeçer: 0.212-527 33 64 e-posta: bilgi@bilgeoguz.com.tr www.bilgeoguz.com.tr
Kitabı Mukaddes’in Neyi Tahrif Edildi
Prof. Dr. Necdet Çağıl’ın hazırladığı kitap, 320 sayfa hacimle Aralık 2016’da yayımlandı.
‘Kitab-ı Mukaddes‘, Hıristiyanların dînî sahada otorite kabul ettikleri, Musevîlerin mukaddes kitabını da kapsayan yazılar koleksiyonuna verdikleri isimdir. ‘İnsan hayatına yön verecek kaideleri ihtiva eden en mükemmel kitap‘ anlamına geldiği iddia edilmektedir. Latinceden günümüz batı dillerine geçen kelime, tahminen 400 yılından itibâren Hıristiyan mukaddes kitabının adı olarak kullanılmaktadır.
İslâm âlimlerinin görüşüne göre Kitab-ı Mukaddes tahrif edilmiştir. Hatta 325 yılında toplanan İznik Konsili’nde diğer İncil nüshaları geçersiz sayılmış, sadece 4 İncil’in muteber olduğu kararlaştırılmıştır. Mûsevîler ve Hıristiyanlar aksi görüştedirler ve bir tahrifatın söz konusu olmadığı kanaatindedirler.
Hem Kur’an’da zikredilenleri, hem de Kitab-ı Mukaddes’in hitap şekli ve içeriğini düşündüğümüzde, tarihî tahrif hâdisesi ister istemez hemen göze çarpıyor.
Kitabın ilk bölümünde Kitab-ı Mukaddes için metinle alakalı bir tahrifin geçmişte yaşanmış olabileceğine ilişkin yaklaşımları besleyen hususlara yer verilmiş. Mesela; semavî bir kitabın antropomorfizme konu olan ifadeler içermesinin, onun lâfız boyutlu bir tahrifata mâruz kaldığı yönünde şüpheler uyandırdığını, yazar; bunun tahrif sayılamayacağını belirtiyor. ‘Allah İbrahim’i dost edinmiştir.’ Âyetinde böyle bir anlatım söz konusu olup O’nun Allah katında ne denli makbul bir kul olduğu beşer idraki ölçülerinde sunulmuştur.
İkinci bölümde tahrif meselesi Kur’an âyetleri ışığında mânâ, ahkâm ve fonetik boyutlarıyla ele alınıyor. Kur’an’ın iki âyeti, Yahudilerin bazı kelimeler üzerinde fonetik tahrifat yaptığını gündeme taşımaktadır. “İçlerinden bir grup var ki, Kitap’tan (Tevrat’tan) olmadığı halde Kitap’tan alındığı intibaını uyandırmak için eğip bükerler ve ‘Bu, Allah katındadır’ derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a iftira ediyorlar.” BöyleceYahudi âlimleri, birbirleriyle benzerlik ve ortaklık oluşturan lâfızlardan yararlanmak suretiyle tevil kargaşası oluşturuyor. Bu, hile-i şeriye metoduyla mânâları değiştirmektir.
Kitabın üçüncü ve son bölümde tahrifin Kitab-ı Mukaddes’in lâfzında değil, mânâsında yaşandığını ispatlamak maksadıyla Kur’an ve Kitab-ı Mukaddes’in karşılıklı konumları ve birbirine atıfları incelenmiştir. Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği Kitab-ı Mukaddes’teki tahrif hâdisesini harf harf çözümleme gayreti, Prof. Çağıl’ın kitabını değerli kılıyor.
Beyan Yayınları
Ankara Caddesi Nu: 21 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-512 76 97 Belgegeçer: 0.212-526 50 10
e-posta: bilgi@beyanyayinlari.com // www.beyanyayinlari.com
Aşk-ı millet:
‘Siyâsî düşüncelerle alakalı denemeler‘ olarak Osman Azman imzâsıyla okuyucuya takdim edilen eser, 13,8 X 21 santim ölçülerinde 144 sayfa olarak Ocak 2017’de yayımlandı.
Türk milleti; ‘Târihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer‘ sözünü unutmamalı; ‘Dostun kim, düşmanın kim bil oğlum‘ şuuruyla hareket etmeli, mâzisinden aldığı güçle ‘Geçmişe hasret, gelecekten ümitvarız‘ düşüncesini benimsemeli, ‘kökü mazide olan âti‘ ve ‘Mazluma umut zâlime korku‘ olmalıdır.
Millî kültürüne, millî kimliğine bağlı, millî târih şuuruna sâhip nesiller yetiştirilebilirse, ‘Hasta adam‘ hızla iyileşir ve yabancı hayranlığıyla başlayıp iliklerimize kadar işlemiş olan yozlaşmadan kısa sürede kurtulabiliriz. Çâreyi dışarıda değil, içeride aramalıyız. Reçete mâzimizde saklıdır, onu arayıp bulmalıyız. Geçmiş geleceğimiz, geleceğimiz geleneğimizdir.
Aşk-ı vatan duygusuyla çalışanlar Türkiye’mizi güçlü, lider, kalkınmış, gelişmiş, modernleşmiş, ilerlemiş bir ülke konumuna getirecektir.
KAKNÜS YAYINLARI
Çatalçeşme Sokağı Nu: 27 Defne Han Nu: 3 Cağaloğlu, Fatih İstanbul Telefon: 0.212-520 49 27 Belgegeçer: 0.212-520 49 28 e-posta: satis@kaknus.com.tr // www.kaknus.com.tr
KISA KISA… KISA KISA…
1-OSMANLI ve AVRUPA: (Halil İnalcık / Kronik Kitap)
2-FEODAL TOPLUM: (Marc Bloch- Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay / Doğu Batı Yayınları)
3-İKİ DEVRİN PERDE ARKASI: (Semih Nafiz Tansu / İlgi Kültür Sanat Yayınları.
4-İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE: (Murat Metinsoy / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
5-GASPIRLI İSMAİL BEY: (Cafer Seydahmet Kırımer / İstanbul Türk Ocağı Yayınları.)