Şu Nobelperestlerimiz

57

 

ŞU NOBELPERESTLERİMİZ

Alfred Nobel, dinamit lokumunu keşfeden, kendisini iyi yetiştirmiş bir kimyacı idi. Keşfettiği bu patlayıcı maddeyi, yolların açılmasında, inşaat sahalarında kullanılması için düşünmüşse de, ne yazık ki o yıllarda bu patlayıcı hangi milletin veya terör örgütünün eline geçmişse onu savaş alanlarında düşmanlarına karşı bir silah olarak kullanmışlardır.

Bunun en bariz örneklerinden biri, Fransızlar, Kuzey Afrika da Cezayirli Müslüman özgürlük savaşçılarına karşı onların popolar’ında Misket Bombasını deneyerek binlerce masumun kanına girmişlerdir.

Yani Alfred Nobel, işin Vahameti’nin ne kadar farkındaydı bilinmez ama keşfettiği madde hakkında suçluluk duygusu içerisinde, ölümünden sonra verilmek kaydıyla servetinin tamamının emniyetli bir yerde toplanarak onun faizi çeşitli dallarda kâşiflere verilmek üzere dağıtılacaktır.

Bir bölüm, FİZİK sahasında en büyük keşfi yapan fizikçiye verilmelidir.
Bir bölüm, KİMYA sahasında en büyük keşfi yapan kimyacı verilmelidir.
Bir bölüm, FİZYOLOJİ ya da TIP sahasında en büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir.
Bir bölüm, EDEBİYAT! sahasında en büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir.
Bir bölüm, milletler arası BARIŞ! ve KARDEŞLİK! için en büyük çalışmayı yapan fizikçiye verilmelidir.

Bu yazımda diğer başlıkları bir kenara bırakarak, Edebiyat konusunu ele alacağım. Zira bildiğiniz gibi artık bizimde bir Nobel ödüllü edebiyatçımız var,  Hatta diğer bir tanesi (Yaşar Kemal) yıllarca “alacaktı, gelecek sene verilecek falan filan derken bir türlü verilmedi “teğet”! Geçti vesselam.

Orhan Pamuk, gerçekten bu ödülü alırken ödülün hakkını vermiş mi? Ödül aldığı yılın hakikaten dünya çapında en iyi edebiyat ‘çısı ve yazarı Orhan Pamuk’ muydu? Değilse bu ödül kendisine nasıl ve ne şekilde verildi?

Bu konuda kendi görüşlerimi değil, edebiyat, tarih ve bilim dalında üstatların görüşlerine başvuracağım.

Prof. Dr. İskender Öksüz: Orhan Pamuk, Alman gazetesi die Zeit la mülakatında, “Burjuvazi beni sinirlendiriyor” demiş ve eklemiş:

Kibirleri, dar görüşlü bir şekilde bencillikleri ve kendi ülkesinin insanlarından nefret etmeleri beni tiksindiriyor. Onların yaşamı benim de yaşamım. Aynı sınıftan, aynı sokaktanız. Alışkanlıklarımız aynı. Aynı dükkândan alışveriş yapıyoruz”.

Aklıma birden Komünistler için söylenen bir söz geldi: “Kalpleri uzaktaki proletarya’nın sevgisi ile o kadar dolu ki, yakınlarındaki insanlara yer kalmamıştır”.

Aslında o, Türkçesini biraz düzeltse, pekâlâ yazabilir. Birazda hakkında yazdığı Türk toplumu ve Türkiye hakkında bilgilense“.

Velhasıl Pamuk, tanıdığı insanlardan nefret ediyor. Çünkü onlar, kendi ülkesinin insanlarından nefret edermiş. Böylece nefret çemberi kapanıyor. Tanımadığı insanlar hakkındaki duygularını henüz bilmiyoruz. Belki en iyisi hiç tanımaması”.

Demek oluyor ki İskender Hoca, Orhan Pamuk’u ödül alacak kadar yeterli görmüyor.

 

İlber Ortaylı: Pamuk bir kitabında: “namaz saatinde camiinin balkondan ezan okuyan imam.” Diye yazmış.

“Namazın saati değil, vakti olur; caminin balkonu değil, minaresi, minarenin de şerefesi olur. Ezanı okuyana, da imam değil, müezzin denir”

Prf. İskender Öksüz. Türküm Özür Dilerim. Sayfa: 223-224

Cemil Meriç, Yaşar Kemal hakkında: “Yaşar Kemal, haddini bildiği zaman bir ûmmi-i ariftir. Bir köy odasında tatlı, tatlı Hz. Ali cenkleri anlatabilir, kasaba kahvesinde saz çalmak da gelir elinden.”

K IRK AMBAR Sayfa:352

İşte bizim Edebiyat, Tarih ve Bilim adamlarımızın, Nobelperestler hakkındaki düşünceleri…