Stratejik Derinlik‘in yazarı Sayın Dışişleri Bakanımızın komşularla sıfır sorun konsepti sınıfta kaldı. Artı, Türk Dış Diplomasisi için 24 saat içerisinde keskin dönüşlerle saf değiştirme dönemi başladı.
Oysa hem gümrük ve vize muafiyetleri hem de Afrika açılımı stratejik açıdan doğru başlangıçlardı. Fakat dış politika direncimiz de sıfıra yakın.
Kıl-inton‘un karşısındaki oturuşu hala eleştiri konusu olan rahmetli Ecevit sağ olsaydı Saddam‘ı Amerika’ya kolay kolay yedirmediği gibi Suriye‘yi de Sam Amca’ya yedirmezdi.
Şimdiki raconcu Başbakanımızın oturuşu Yavuz Sultan Selim gibi, Amerika karşısındaki duruşu süt dökmüş kedi (Bkz. Damat Ferit) gibi.
Müdür atamalarında bir ilçe Milli Eğitim Müdürünü arayan İl Genel Meclisi’nin Eğitim Komisyon Başkanı “Hocam, sıkıntı var mı?” sorusuna “Hiç sıkıntı yok. Ne istedilerse verdim, ne dedilerse yaptım” diye yanıt alır. Şu an itibariyle bizim ABD‘yle bir sorunumuz olabilir mi?
Kaç zamandır dış destekli kriz yaşamıyoruz. Ne Ermeni meselesi ne Kıbrıs, karşı karşıya gelmiyoruz. İsteyip de alamadıkları ihale olmadığı için fail-i meşhur cinayetler de olmuyor. Borç – harç da olsa bet bereket içinde yüzüyoruz. Oooh, ne güzel memleket!
Fısıltı gazetesiyle dinî çevreler Suriye’nin işgaline hazırlanıyor. Neymiş, Alevîler Sünnîleri öldürüyormuş. Haberin doğruluğu bir yana Sünnîler Alevîleri öldürse durum değişecek miydi? Doğu Türkistan’daki Uygurlar Sünnî mi değil yoksa Çinliler Esad’dan daha mı ehven?
Türkiye Alevî – Sünnî – Şiî bütün Müslümanların hatta mazlum tüm insanlığın yanında ve yardımında olmalıdır her zaman. Esad yönetimini Müslüman saymayan İslâmî çevreler bumerangın kendilerine döneceğini bilmiyorlar mı? Yoksa ‘Yeni Suriye‘nin inşasında tıpkı Libya‘daki gibi pastadan pay kapmak mı derdiniz?
Bu pragmatik, bu çıkarcı, bu global gladyatörlerin şakşakçısı politikalar Türk devlet geleneğine yakışmıyor.
Bakıyorum da Cumhurbaşkanı (Başkomutan), Başbakan ve Dışişleri Bakanı neredeyse Suriye’ye savaş açacaklar. “Suriye bizim içişimiz” diyen bir devlet adamı dış dünyadan tepki bile almadı.
Oysa Demirel “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” dediği için düşürülmüştü.
Ve Özal Ortaasya seferi sonrasında zehirlenerek bertaraf edilmişti.
Anadolu’da ‘kahve dövücüsünün hınk deyicisi‘ tabiri vardır. ABD ve AB adam dövüyor, biz
de ‘hınk‘ diyoruz.
Yalnız, dövülen adamlar yamuk yumuk da olsa bizim adamlar. Ve biliriz ki işbirlikçilerin daha savaş bitmeden işi bitirilir.
Baydemir‘in ‘hastir‘ine, Demirtaş‘ın ‘meşenin sapı bir yerinize mi battı‘ efelenmesine gık diyemeyen Hükümetimiz 9 yıl sonra birdenbire PKK’ya karşı Tansu Çiller politikalarına döndü.
Niye? Küresel Güçler, Türkiye’nin Suriye’ye karadan girme garantisi üzerine PKK’yı gümüş tepside ona sundu diye mi?
Siz 1 kırıp, 1 de koyup 3 umarken eloğlu 3 Irak‘tan sonra 3 ayrı Suriye inşa etsin, Kürdistan‘ı denize kadar genişletsin, petrolüne geçiş yolu bulsun, İsrail‘in güvenliğini sağlama alsın sonra İran ve Türkiye‘yi parçalasın.
Siz uyduruk Kürt Sorunu‘yla uğraşırken bir de ‘komşuda pişer, bize de düşer’ uyduruk bir Alevî – Sünnî Sorunu‘yla uğraşa durun.
Koşaner‘in kaçtığı, Torumtay‘ın da ahrete göçtüğü hengâmede ben diyeyim 3 siz deyin 5 vakte kadar ‘dot ve kardeş ülke‘ Suriye’ye girerken gazete manşetlerini ve haber spotlarını aha şimdiden veriyorum:
‘Türkiye Lider Ülke‘, ‘Yeni Osmanlı Geliyor‘, ‘Sultanın Uyanışı‘, ‘Erdoğan Fatih gibi‘. Fonda ‘Yine de Şahlanıyor Aman‘ müziği ve arka dekorda Osmanlı Hâkimiyet Arması. Ve Hükümet gözcüsü Arınç sözcü: “Ağlamak istiyorum Yarabbim, bu ne saadet.”
İyi seyirler Müslüman kardeşim, her nerede başını kuma gömdüysen.