Haberler arasında geçen bir cümle dikkatimi çekti. Stanford Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre insanların %70’i verdikleri sözleri yerine getirmiyormuş veya yerine getirmemek için söz veriyorlarmış.
İlginç ve tuhaf.
İnsan, hiç yerine getirmemek için söz verir mi veya sözünü verdiği bir taahhüdünü niçin yerine getirmez?
Ciddi bir şahsiyet yıpranması, ahlaki çöküntü…
Stanford Üniversitesi Amerika’da. Yapılan araştırmalar, ortaya çıkan istatistikler Amerikan toplumunu yansıtıyor, diyebilirsiniz. Düşündüğümde, yaşadığım toplumun da bundan pek farklı olmadığı kanaatine vardım.
Söz namustur; söz, senettir, diye öğrenmiştik. Hayvan yularından, insan sözünden tutulur, demiş atalarımız. Kişinin, sözüne bağlılığı oranında adam olduğuna inanırdık. %70’lik oran, namusun da senedin de insanın da değersizleştiğini, itibar kaybına uğradığını işaret ediyor.
Biz böyle değildik, bize ne oldu?
Söz verme eylemini kendimize ve dışımızdakilere diye ikiye ayırabiliriz.
Zaman zaman kendimize söz verebiliyor, kendimizi bağlayacak uzun ve kısa vadeli kararlar alabiliyoruz. Kendi adımıza aldığımız kararların bazılarını gerçekleştirebiliyor, bazılarını da es geçebiliyoruz. Aldığımız kararların, verdiğimiz sözlerin olabilirliği, kimi zaman imkân dahilinde, kimi zaman imkânsız olabiliyor. Gerçekleştiremediklerimizin de nedenleri bazen mantığa uygun, bazen de mantık dışı olabiliyor.
Kendimize verdiğimiz sözleri gerçekleştirmek, bizde özgüven oluşturur. Özgüven, güçtür, gözle görülmeyen enerjidir. Gerçekleştirilemeyen her vaat, kişide moralsizliğe, motivasyon düşüklüğüne yol açar. Biriken sonuçsuz vaatler, şahsiyet yıpranmasına sebep olur, zamanla doğal davranışa, karakter zaafına dönüşür. Kendisine güvenilmez, sözüne inanılmaz, kendisiyle aynı yola gidilmez, aynı kaptan su bile içilmez insan figürü haline geldiğinde, bu olumsuz nitelikleri silecek deterjan bitmiş, tedavi edecek merhem tükenmiş olur. Kendimize verdiğimiz sözü yerine getirmek, kendi adımıza aldığımız kararları gerçekleştirmek, her şeyden önce kendimize saygımızın gereğidir. Verdiğimiz sözlerde, tutarlı olmalıyız, kaldıramayacağımız yükün altına girmemeliyiz.
Dışımızdaki insanlara verdiğimiz sözün bağlayıcılığı daha önemlidir, yerine getirilmemesinin olumsuz sonuçları daha etkilidir. Mahkemelerin İcra dairelerindeki her bir dosya, verilen sözlerin gerçekleştirilmediğinin resmî belgesidir. Biriken icra dosyaları, toplumun çürümüşlüğüyle doğru orantılıdır.
M Akif, Eşref Edip’le öğle yemeği için sözleşir. Eşref Edip, Vaniköyü’nde oturmaktadır; Akif, Beylerbeyi’nde… O gün öyle bir yağmur yağar ki her taraf sel olur. Eşref Edip, Mehmet Akif’in böyle bir yağmurda gelmeyeceğini düşünür, evden çıkıp yakın bir komşuya gider. Bir süre sonra Mehmet Akif, o yağmura rağmen Eşref Edip’in evine gelir. Edip’in evde bulunmadığını öğrenen Akif sırılsıklam bir halde olmasına rağmen içeriye girmez, evin hizmetçisine, ‘’Selam söylersin’’ diyerek yağmura aldırmadan gerisin geriye döner. Eşref Edip, ertesi gün kendisini bulur, durumu anlatarak Akif’ten özür diler. Mehmet Akif, davranışından dolayı Eşref Edip’e kırılmıştır, şu unutulmayacak cevabı verir:
— Bir söz, ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir…
Verilen sözü namus bilmek, bireyleri birbirine bağlayan güçlü bir tutkaldır. “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir.” buyrulur Saff suresi 2. ve 3. ayetlerde. Yine Ahzab suresi 23. ayette: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” buyurur Yüce Rabb’imiz.
Ahit, sözleşme demektir, kişinin kendisiyle, çevresiyle sözleşmesidir, sözünde durmaktır. Kendisiyle ve çevresiyle barışık olmayan kişilerin vereceği “ahit”in de bir bağlayıcı gücü yoktur. Sözün bağlayıcılığı, anlatılarak değil, yaşayarak ve yaşanarak öğretilir, öğrenilir. Sağlam karakterli kişiler, bu kişilerin birlikteliğinden oluşan dinamik toplumlar, kendi içlerinde ve aralarında güven duygusunu geliştirmişler ve “ahit”in değerini hem kavramışlar hem de içselleştirmişlerdir.
Sözde vefa, sözde namus, sözüne bağlılık; kişide mutluluk ve özgüven, toplumda huzur ve dayanışma demektir. Bu yüce değeri yakalayıp sindirmek için uzağa gitmeye gerek yok. Varsa bizde vicdan, kalmışsa bizde vefa, hala namus kelimesini yerli yerinde kullanabiliyorsak; sözünde durmanın kıymetini biliyoruz, gereğine inanıyoruz, demektir.