“Ey Peygamber! Şirk (yâni Allah’a) ortak koşanların, taptıkları veya Allah’tan öncelik verdikleri varlıklara kötü davranarak sövmeyin / hakaret etmeyin. Sonra ortak koşanlar da sinirlenerek bilgisizce sizin Allah’ınıza söverler / hakaret ederler.” (Kur’an, Prof. Dr. Gazi Özdemir, Ekim – 2013, En’am: 108, s. 295)
“Allah’tan başkalarına yalvarıp yakaranlara sövmeyin ki, onlar da cehaletin verdiği nefretle Allah’a sövmesinler. (Âyet doğrudan Allah’tan başka kimselere dua edenlere sövmeyi yasaklamaktadır. Onların Allah’ın astı olarak telâkki ettiklerine değil. Davette küfür ve hakaret, küfür ve hakarette ise davet yoktur. Zira bu hem duyguları incitir hem de savunulan değerleri küfür ve hakarete açık hâle getirir.) Zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. (Zımnen / dolaylı olarak: Şirki anlayışla karşılamayın, fakat şirke bulaşmış insanın durumunu anlamaya çalışın!) Sonuçta onlar Rablerine dönecekler: İşte o zaman yaptıkları kendilerine bir bir haber verilecektir.” (Kur’an, Mustafa İslâmoğlu, Haziran-2008, En’am: 108, s. 236)
“Ey Peygamber’e iman edenler! Müşriklerin Allah nezdinde / yanında kendilerine şefaatçi olacaklarına inandıkları şeylere yönelik kötü sözler söylemeyiniz. Onlara hakaret etmeyiniz. Çünkü bu durumda onlar da Allah hakkında cahil ve düşmanca bir tavır takınıp kötü sözler söylerler. Esasen herkes dünyada yaptığı davranışları kendince doğru görmektedir. Müşrikler Allah’a ortak koşmayı kendi zanlarınca haklı görmektedirler. Ancak eninde sonunda herkes Allah’ın huzurunda toplanacak ve kimin doğru, kimin de yanlış yolda olduğunu o zaman anlayacaktır.” (Tevhit Mesajı, Hasan Elik, Muhammed Coşkun, Temmuz-2013, En’am: 108, s. 329)
“Onların Allah’tan başka ilâhlaştırarak, kendilerine yalvarıp yakardıkları (putlar, varlıklar) hakkında kötü konuşmayın; yoksa onlar da cahillik edip kindarlıkla hadlerini aşarak Allah hakkında kötü sözler söylemeye kalkarlar. (Her şeyin genellikle tekvînî kanunlarımız çerçevesinde cereyan ettiği dünyada bu kanunlarımızdan olarak), her topluluğa kendi yaptığını güzel gösteririz. Fakat sonunda hepsi (gerçek) Rabb’ileri (olan Allah’a) dönecek ve O da kendilerine bütün yaptıklarını bir bir haber verip, bunlardan dolayı onları hesaba çekecektir.
“Hakikati usûlünce ifade dışında, putlara, başkalarının yüceltip taptıkları nesnelere, şahıslara, başkalarının inançlarına, düşüncelerine, dinlerine, sistemlerine sövmenin, onlar hakkında kötü konuşup yazmanın, onları kışkırtma, kendi inanç ve düşüncemize daha çok düşman yapma ve hakkı teblîğ adına onlarla aramızda hiçbir köprü bırakmama dışında hiçbir faydası olmayacaktır. Bir Müslüman, kendi inancının muhabbetiyle yaşar; başkalarının inançlarına düşmanlıkla değil. İslâm’ı ve ona hizmeti başka dinlere, sistemlere düşmanlık ve onları tenkit olarak algılamak, ancak kendi inancına itimat hâsıl edememiş ve ona yapılması gereken tarzda hizmet etmeye nefisleri izin vermeyen zayıfların işidir.” (Kur’an-ı Kerîm I, Ali Ünal, Nisan-2015, En’am: 108, s. 443 – 444)
X
Şeytan’a bile sövmek gerekmiyor. Nitekim: “Birinin atı bir taşa çarpar, at ürker ve binicisi de bunun üzerine Şeytan’a küfreder. Bunu duyan Hz. Muhammed: “Şeytan’a küfretmeyin. Çünkü bununla onun gururunu kabartırsınız. Yapmamış olduğu şeyi yapmış olmakla övünmesine yol açmış olursunuz. Bu gibi hallerde Allah’ın adını anın, o zaman Şeytan, küçülür ve bir sinek gibi kalır.” (Kur’an, Prof. Dr. Gazi Özdemir, Ekim – 2013, s. 118)
X
Bu millet o derece hassas davranmıştır ki, taşıdığı isme lâyık olmayarak, O’na söz getireceği düşüncesiyle, erkek çocuklarına “Muhammed” ismini bile koymamıştır. Meselâ Muhammed isimli bir çocuğa, diğer bir çocuğun “Gel ulan….” vs. diye seslenmesi karşısında düşülecek durumu; şüphesiz düşünmek bile istemeyiz.
İşte bu gibi nahoş / hoş olmayan durumların olabileceğini hesaba katan ecdat; çok ince düşünmüş. Olacakları olmadan önce imkânsız kılacak asîl bir tutum ve davranış sergilemiştir.
X
3729
Böyle bir ecdadın torunları olarak; bizler de tarihî şahsiyetlerimizi anarken, onlar hakkında konuşur ve gereken tenkitlerde bulunurken; -hangisi olursa olsun- sövgü içeren kelimelere konuşmalarımızda asla yer vermemeliyiz. Velhâsıl Asrın Âlimi’nin şiarı; şiarımız olmalı:
“Muhataplarınızın (konuştuğunuz kimselerin) rüesalarını (ileri gelenlerini, sevip saydıkları ve saygı duydukları şahısları) tezyif etmeyiniz (onları aşağılamayınız, küçük düşürmeyiniz, onlar hakkında ağır şeyler söyleyerek; konuştuğunuz kişi ve kişileri de rencide edip incitmeyiniz).”