Sosyolog Prof. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN ile Ahlâkî Çöküş Problemini Konuştuk.

9

Oğuz Çetinoğlu: Ahlâkî çöküş kavramı ile alâkalı değerlendirmenizle röportajımıza başlayabilir miyiz?

Prof. Dr. Süleyman Doğan: Kaynağını Türk milletinin örf ve âdetlerinden alan İslâmiyet’le güçlenen Türk ahlâkının bozulma süreci yavaş fakat devamlı bir biçimde gerçekleşmektedir. Ahlâkî çöküş süreci siyâsî olaylarla bağıntılı olacak şekilde ele alınmaktadır. Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönemlerinde siyâsî ve askerî alanlarda yaşanan mağlûbiyet mânevî mânâda da bir mağlûbiyet yaşıyor olabilir miyiz sorusunu akıllara düşürmüştür. Ancak dikkat etmemiz gereken nokta şudur ki; ahlâkî mânâda yaşanan çöküntü maddî alanlarda bozulmalar yaşanmasını tetiklemektedir.

Çetinoğlu: Mânevî mânâda mağlûbiyet kavramını açıklamanız mümkün mü?

Prof. Doğan: Sosyolojide mağlûbiyet kavramı,  ‘gönüllü olarak kabul edilen veya zorla kabul ettirilen’ olarak iki grupta ele alınıyor. Mânevî mağlûbiyeti, moral çöküntü, karamsarlık, ümitsizlik olarak da ifâde etmek mümkün.

Maddî mağlûbiyet kendini çok açık bir şekilde üç yüz yıldan beri göstermektedir. Öyle ki İslâmiyet’in son kalesi olan Osmanlı perişan hâle gelmiştir. Mânevî mağlûbiyet ise maddî mağlûbiyet kadar belirgin olmayıp fikir adamı bakımından kesinlik arz etmektedir.

Türk toplumunda maddî sâhalarda yaşanan bozulmalar beraberinde mânevî bozulmayı getiriyor.  

Çetinoğlu: Mânevî çöküntünün tesirleri nasıl oluyor?

Prof. Doğan: Şahsî menfaat uğruna toplumu ve onu düzenleyen kurumları ayakta tutan ahlâkî ilkelerin görmezden gelinmesi veya yok sayılması ile ahlâkî mânâda yavaş ve sürekli bir çöküntünün yaşandığı gözlenmektedir.

Çetinoğlu: Hangi alanda gözlenebiliyor?

Prof. Doğan: Eğitim, siyâset ve sosyal hayat gibi alanları kapsadığı görülmektedir.

Çetinoğlu: Eğitim alanında yaşanan ahlâkî çöküntünün belirtileri nelerdir?

Prof. Doğan: Örf ve âdetlerin canlılığını ve enerjisini kaybettiği görülür. Fikir adamlarının eserlerinin zenginliği ve dayanıklılığı, örf ve âdetlerin kuvvetine borçludur.  Türk kültür ve medeniyeti incelendiğinde fikir örflerinin kurulamaması, tefekkür hayatındaki cansızlığın sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde birbirine bağlıdır. Âlimler sınıfının îtibar kaybetmesi, fikir ve eylem yönünden birbirine uyuşmayan hayat tarzını benimsemeleri şu şekilde tenkit edilmektedir:

Türk tarihinde ulema seviyesizliği, onların fiilleriyle kavillerinin, yâni özleriyle sözlerinin birbirini tutmamasıyla başladı. Halka vaaz ve nasihat ederken hak ve adâleti dillerinden düşürmeyen bâzı ilim adamlarının kendi çıkarları söz konusu olduğunda yaptıklarının dediklerine uymaması kendilerine çok kötü notlar kazandırdı.

İlmî sınıfta meydana gelen bozulmalarla ilgili olarak yapılan eleştirilerde dikkat çeken bir başka husus fetvânın kullanım amacının dışına çıkmasıdır.

Çetinoğlu: Ne demek oluyor?

Prof. Doğan: Zamanla toplumun her dalında olduğu gibi ahlâk bozulmaları ilim sâhasına da yayılınca ortaya çıkan yalancı âlimler, türlü beşerî ihtiraslarının tatmini yolunda fetvayı, bir tehdit silahı halinde ele aldılar. Böylece gerçekte bir hayır ve hakîkat işareti olan fetvâ, bir şer âleti hâline getirilmiş oldu.

Fikir hayatında ve ilmi sınıfta görevini kötüye kullanan âlimler, fikirleri ve davranışları arasında tutarsızlık yaşanan ilim adamları, düşünce hayatında yaşanan cansızlık ve fikri anlamda bir gelenek oluşturulamaması gibi problemler zamanla bu alanın bozulmasına sebebiyet vermiştir.

Son olarak, Türk aydınlarının, tek bir ortak kültür oluşturmak için halk kültürü köklerinden yararlanma yönündeki büyük çabaları, gerekli olan iki kültür arasındaki ayrılığı giderme işinin yavaş, kesintili ve akla uygun olmayan bir yoldan ilerlemesine sebep bir kasılma ve ters züppelik içinde yürümektedir.

Çetinoğlu: Bunlar alt tabaka mensuplarının yanlışları… Seçkinlerde durum nasıl?

Prof. Doğan: Gelenekli seçkinler kültürünün narsizmi ve kısırlığı, ayırıcı görüş açısı onu modern bir demokrasi için kullanışsız yapmıştır. Özellikle, seçkinlerin yapmacıklı dilinin basitleştirilmesi gerekti. Bunu Türk modernleştiricileri anladılar. Fakat bu yöndeki ilk çabaların başlamasından beri bir yüzyıl geçmesine rağmen, seçkinlerin dili ve halkın dili arasındaki uçurum giderilememiştir.

Tersine, Türk edebiyatının dili, Saray dilinin bir taklidi gibi olmuştur – çapraşık, yapmacıklı ve katı.

Medreselerin kaldırılmasına rağmen nakilci ve ezberci sistem ortadan kalmadığı için, araştırmacı ve tenkitçi bir düşünce yapısına sâhip şahıslar yetiştirilememiştir. Tanzimat’tan itibaren başlayan batılılaşma hareketleri ile dînî ve dine dayalı ilmî araştırmaların ihmal edilmesi dînî bunalımlar doğmasına sebebiyet vermiştir. Ancak; Batı’daki gibi dînî ve ahlâkî bunalımlara ilaç olabilecek felsefi düşünce akımları ve ahlâkî prensipler üretilmemiştir.

Cetinoğlu: Siyâsî alan bakacak olursak?

Prof. Doğan: Osmanlı Cihan Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemlerinde orduda meydana gelen çözülme, tımar sisteminin bozulması, vergilerin artması, sarayın lüzumsuz harcamaları, Avrupa’da meydana gelen reform ve rönesans hareketlerine karşılık skolastik düşünceden sıyrılmayış, devlet memurluklarının para ile satılması gibi vakalar ahlâk buhranı olarak değerlendirilirken Islahat Fermanında padişahın halka vaat ettiği hak ve hüriyetler dahi uzun yıllar boyunca kök salmış olan bu ahlâk buhranını çözmeye yetmemiştir. Meşrutiyet dönemlerinde memleket işleri bir dereceye kadar halkın arzu ve irâdesi çerçevesinde yürütülmesine rağmen eğitim seviyesi düşük olan halkın kimlerin memleket için faydalı kimlerin menfaat peşinde koştuğu ayırdına varamaması, birinci ve ikinci meşrutiyet idârelerinden beklenilen sonucun alınamamasına sebep olmuş, düşmüş olan ahlâk seviyesini yükseltememiştir.

Çetinoğlu: Devletin yönetimindeki zâfiyetin neticeleri neler oldu?

Prof. Doğan: Padişahların memleketi keyfi şekilde idâre etmeye başlaması ile beraber fetvalar, sultanların hukuk ve şeriat dışı tasarruflarında îtibar ettikleri birer yalancı destek hâline getirilmiştir.

Bu yakışıksız kullanım sebebiyle artık gerçeği yansıtmaktan uzak olan fetvalar, halkı kandırmak için kullanılan yanıltıcı bir unsur hâlini almıştır. İmparatorluk döneminde yaşanan bunalımın fark edilmesi ve çözülmesine dâir getirilen önerilerin toplumda bir karşılık bulmamasının önde gelen sebeplerinden biridir.

Çetinoğlu: Osmanlı, son dönemlerinde halkın eğitiminde yeterli derecede faal olamamıştı. Bu gevşekliğin gidişata yansıması nasıl oldu?  

Prof. Doğan: Halkın eğitimsiz olması yapılan ıslahat çalışmalarını tepeden inme buyruklar şeklinde kalmasına sebebiyet vermiştir.

Çetinoğlu: Cumhuriyet inkılâpları için söyleyecekleriniz nelerdir?

Prof. Doğan: Cumhuriyet inkılapları ile ilgili şu şekilde bir eleştiride bulunulmaktadır: Cumhuriyet inkılâpları yapılırken, eski müesseselerin, eski değerlerin hepsi bir hamlede saf dışı bırakıldı. Ahlâk üzerinde, müspet menfi hiç durulmadı.

Fakat inkılâpların ilk heyecan hamlesi geçince bâzı boşluklar ortaya çıktı.

Çetinoğlu: Ne gibi boşluklar?

Prof. Doğan: Bu boşluklardan biri din, diğeri ahlâktı, dinle devlet birbirinden ayrılmıştı ama dinle ahlâkın birbirinden ayrılıp ayrılmadığı şüpheli bırakılmıştı. Daha doğrusu, bu mesele inkılâp konularının dışında kalmıştı.

Bir buçuk asırdan beri [asırdan beri yapılan inkılapların her biri bir şekil değiştirmeden ibâret kaldı. Her inkılabın kahramanı, milletin yaralı vücuduna yarayı örten yeni bir boya vurmakla onu kurtardığını sandı. Cumhuriyet inkılaplarına yapılan eleştiriler, ahlakın dinle olan ilişkisinin sınırlarının belirlenmemesi ve yapılan inkılapların satıhta kaldığı yönündedir.

Çetinoğlu: Ahlâkî çöküşün sebeplerine bakabilir miyiz?

Prof. Doğan: Ahlâkî çöküşün sebeplerinden biri olarak komünizm de gösterilmekte ve Türk kültürünü olumsuz anlamda etkilediği düşünülmektedir. Prof. Dr. Nureddin Topcu komünizmi anarşist ve materyalist oluşu sebebiyle insanlık için felaket olarak görmektedir. Anarşizmin kültür temellerini yıkarken, materyalizmin vicdanları çürüterek insanlığı bir ucubeye çevirdiği eleştirisinde bulunmaktadır.

Çetinoğlu: Sosyolog Prof. Dr. Amiran Bilgiseven Kurtkan’ın da bu konuda beyanları var…

Prof. Doğan: Kurtkan komünizmin Türk kültürüne olumsuz etkisini şu şekilde ifade etmektedir: ‘Yakın geçmişte; komünist kültürün, fertler karşısında topluma ve mânevî değerler karşısında da maddî değerlere önem veren anlayışı, kültürümüzü etkilemiştir. O kadar ki, bugün bizler kendi kültürümüzü çok defa yanlış algılayarak bu kültürün davranış biçimlerinin dışında bir hayatı benimseme yanılgısına düşüyoruz. Bundan ötürü kültürümüzün, batı ülkelerinin ve Komünist ülkelerin tek taraflı ve dengesiz kültürlerine olan üstünlüğünü göremiyoruz.

Çetinoğlu: Sosyal hayatta yaşanan ahlâkî çöküntü hakkında neler söylemek istersiniz?

Prof. Doğan: Bizi kendimizden uzaklaştıran sebepleri; Osmanlı Dvleti’nin çöküşünü durdurmak için kendi bünyemizin ürünleri olmayan Garp monarşisinin ürünlerini almaya mecbur kalmak  sözü edilen bu mecbûriyetten kaynaklanan alafranga taklidinden doğan şeylerin yeni sayılırken asırlarca kültürün kaynağını oluşturan şeylerin eski sayılarak cemiyette ikilik yaratılması, Tanzimat’tan sonra İstanbul’da ve taşrada olgunlaşan millî sesin köklerine karşı taassubun canlanması, Garplılaşmanın yanlış bir yola giderek milletin kendi köklerini uyandırmak için muhtaç olduğu tabiat sevgisinin, târih şuurunun, millî geleneğin uyandırılmasının göz ardı edilmesi şeklinde sıralamaktadır. Prof.  Kurtkan, mânevî kültürümüzden uzaklaşmanın meydana getirdiği kültürle alakalı sarsıntının sebebini şu şekilde açıklamaktadır: Batının ilimde ve teknikte ilerlemeye başladığı devre, bizim bu alanlardaki üstünlüğümüzü kaybetmekle kalmayıp, mânevî değerlerimizden de koptuğumuz devredir. Maddî kültürün batıdaki göz kamaştırıcı ilerlemesi, bundan ötürü, bizi kendimizden soğutan bir kültür emperyalizminin vasıtası olmuştur. Böylece, kendi manevî kültürümüzden kopmanın sebep olduğu bir kültür sarsıntısına uğramışızdır.

Çetinoğlu: Kültür millî, medeniyet beynelmileldir. Her millet, diğer milletlerin medenî unsurlarından bir şeyler alabildiği gibi verebilir de… Fakat, bizim medeniyeti yanlış anladığımız hususunda muhkem kanaatler var. Meselenin o yönüne de bakabilir miyiz?

Prof. Doğan: Garp medeniyetinin hâkimiyetini kabul etmekle beraber sözde yeniliği ve medeniliği benimseyen Frenk hayranlarının medeniyetimizi, şiirimizi, musikimizi, târihimizi, mimarimizi reddetme yoluna girmesini eleştiren Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken bu hareketin ortaya koyduğu ürünlerin kısır ve mânâsız olduğunu dile getirmektedir. Tercih edilen hayranlık yolu yalnız kötümserliği körüklemek ve kısırlaştırmakla kalmayıp aynı zamanda sağduyu ve metottan mahrum bu tutumun Türk milletinin hakîki değerlerini küller altına gömdüğünü belirtmektedir.

Çetinoğlu: Deniliyor ki batının sâdece yaşayışını, giyim kuşam tarzını almakla medenileştiğimiz zannedildi. Batının ilmi gö zardı, hattâ tamamen ihmal edildi.   

Prof. Doğan: Doğru bir tespit… Gerilemenin sâdece ilmî sâhada kalmayıp inanç sahasında da gerilemeler oldu.

Çetinoğlu: Gerilemenin yaşayışımıza yansıması nasıl oldu?

Prof. Doğan: Duraklama ve gerileme devri, aynı zamanda dinin kalıbının şekle fedâ edildiği bir devirdir. Bundan ötürü, alanın gerçek ilim adamlarının kabul ettiği İslâmî özün, yani bütüncü görüşün (veya birlik akidesinin) Türk-İslâm dünyâsının bâzı kesimleri tarafından bir yana bırakılarak, ibâdetin şekille ilgili özelliklerinin ön plâna alındığı göze çarpmaktadır.

Çetinoğlu: Kalp ve ruha ait olan ahlâk sâhalarının ihmal edildiğini söylüyorsunuz. Peki Efendim! Meselelerimizi konuşarak değil, tartışarak halletme alışkanlığımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Doğan: Meselelerimizi tartışarak halletmeye kalkışmakla kalınsa yine de iyidir. Doğuda insanlar birbirlerine kızarlar, birbirlerine çamur atarlar. Fakat olup biteni kıymetlendirerek fikir alanına geçirip tartışmazlar. Her şey duygu alanında kalır; bir süre sonra da unutulup gider, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranılır.

Çetinoğlu: Kadınların yapılan düzenlemeler sâyesinde erkeklerle her alanda eşit haklara sâhip olması ve sosyal hayata dâhil olmasının Türk toplumunun kalkınması ve gelişiminde önemli etkileri olduğu sıklıkla dile getirilmiştir. Ancak kadının sosyal hayatımızdaki bu değişimi; aslî vazifesi olarak görülen analık ve âile ocağını terk ederek geleneklere dayalı Türk âile yapısının tehlikeyle krşı karşıya getirmesi de bir vakıadır. Bu husustaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Doğan: Kadın kendini iş hayatına verince aile kurumunun zarar görmesi ve bunun sonucunda çocukların ana şefkatinden mahrum kalması, kadının sosyal hayatta bolca yer alması meşru olmayan görüşlere yer açması sebebiyle boşanma ve nafaka dâvâlarının artması toplum hayatını derinden etkilemekte ve menfi sonuçlar doğurmaktadır. Millî olmayan tamamen yabancı sinema filmlerinin gençlerin ahlâkının bozulmasına sebebiyet vermesi hazımsızlıktan kaynaklanmaktadır. Eğitim noksanlığıdır. Kadının çalışıyor, evin geçimine katkıda bulunuyor olması ona, geleneğe ve örf ve âdetlere aykırı hareket etmesi hakkını vermez. Bu tür problemler daha ziyâde ‘çekirdek âile’ olarak anılan, anne, baba ve evlat üçlüsünden oluşan âilelerde görülüyor. Türk millî geleneğindeki geniş âilelerde bu problemler en aza ve hatta sıfıra indirilebiliyor.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Efendim!   

Prof. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN: 1965 yılında Aksaray’ın Ortaköy ilçesi Devedamı (eski kasaba) köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Kırşehir ve Ortaköy’de ve lise öğrenimini Ortaköy lisesinde tamamladı. Ayrıca dışarıdan İstanbul Küçükköy İmam-Hatip lisesinde fark derslerini vererek bitirdi. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun oldu (1988). 1995 yılında İngiliz Kültür’ün bursunu kazanarak İngiltere’de, Birmingham Üniversitesinde Politika ve Uluslararası İlişkiler alanında Master Programını tamamladı. Pedagoji alında yaptığı çalışmalarla Pedagoji (Eğitim bilimleri) doktoru unvanını aldı (1999). Yine çocuk ve âile eğitimi ve âile sosyolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla Eğitim Sosyolojisi alanında doçent oldu (2012). Devlet Planlama Teşkilatı Ulusal Ajans proje değerlendirmesinde bağımsız (AB) hakemi dış uzmanı olarak görev yaptı (2005–2008). Uluslararası Malezya Üniversitesinde bir müddet araştırmacı öğretim üyesi olarak bulundu (2008). 2009’dan beri Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. 2022 yılında Profesör oldu. Yazar Doğan, uzun yıllar çeşitli günlük gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalışmıştır. Moldova, Gagavuz Özerk Cumhuriyeti Meclisi tarafından verilen devlet nişanı sâhibidir (2001). Çevre konusunda yaptığı çalışmalarıyla ‘Kelaynak Kuşları Zorda’ başlıklı çalışması, 2002; ‘Boğazlarımız Yolcu Geçen Hanı’ başlıklı çalışması, 2004) INEPO (Milletlerarası Çevre Olimpiyatları Projesi) mlletlerarası çevre basın ve jüri özel ödülü kazanmıştır. Gazeteci ve ilim adamı olarak 60 ülkeye seyahat etmiştir. Doğan, Türkiye Yazarlar Birliği (1994-), Türk Felsefe Derneği (2008-) üyesi ve Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM, 2010-) ve Telif Hakları Derneği kurucu üyesi ve genel başkan yardımcısıdır (2016). 30’u milletlerarası olmak üzere 100’den fazla ilmî yayını vardır. Başta TÜBİTAK olmak üzere millî ve milletlerarası birçok kurum, kuruluş ve dergilere hakemlik ve ilmî jüri üyeliği yapmaktadır. Yayınlanmış Kitaplarından bâzıları: Afganistan’da kim kazandı? (1993), Keşmirden Geliyorum (1995), Eğitimde Başarının Şartları (1998), Şimdiki Çocuklar Harika (2001), Çocuklar Küçük Bir Şey Değildir (2002), Mutlu Âile Mutlu Çocuk (2003), Başarıya Yürüyenler (2005), Varolmanın Yolunda Zengin Olmak (Editör, M. Uyar ve M. Çetin ile birlikte) (2005), Âilenin Aynası Çocuk  (2006), Âilede Sevgi Eğitim (Editör) (2009), Mesnevi’den Pedagojik Telkinler (2013), Konuşmak Lâzım (C. Doğan ile birlikte 2015),Rektörlerin Gözüyle Üniversitelerimiz (2016), Hayatı Güzelleştiren Hikâyeler (2020), 100 Soru Cevapta Eğitim Felsefesi (2020), Postmodern Medya (Editör, 2020), Rektörler Konuşuyor (2020), Koronaya 100 Mektup (2020), Profesörler Geçidi (2021), Sorularla Sosyoloji ve Eğitim Sosyolojisi (2021).  10 adet ilmî kitap bölüm yazarlığı, ayrıca akademik bâzı dergilerde hakemlik ve editörlüğü devam etmektedir.
Önceki İçerikİnsan, Âlemin  Anahtarı!
Sonraki İçerikKaos perdesi!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.