Daha önce yazdığım bir yazıda 80 / 20 kuralından bahsetmiştim. Pareto ilkesi de denilen bu kurala göre “ortaya çıkan etkinin %80’i, etkenlerin sadece %20’sinden kaynaklanıyordu.”
Bu yazımda çeşitli örnekler verdikten sonra, “Türkiye’nin temel meselelerinin yüzde 80’i, bunlara sebep olabileceğini düşündüğümüz ilk on sebepten ikisinden kaynaklanıyor” sonucuna varmıştım.
Bunlardan birincisi kurumların işletilmemesi, ikincisi ise devletin kurallarının her zaman ve herkese eşit uygulanmamasıdır.
Kurumların işletilmemesine de Pareto ilkesini uygularsak, ilk iki sebep olarak,
a) Devletimizin bin yıllık bilgi ve tecrübesinin heba edilmesi,
b) Kurumlarda liyakat yerine lidere / partiye sadakatin esas alınmasını gösterebiliriz.
Kuralların uygulanmaması sorununa ise ilk iki sebep olarak da,
a) Kuralların kime uygulanacağı, objektif hukuk normlarına göre değil, güç sahiplerinin işaretine göre belirlenmesi.
b) Yargının tam bağımsız ve tarafsız olmaması, yürütmenin kontrolüne girmesi veya yargı kararlarının muktedir olan tarafından, işine gelmediği zaman, “yok hükmünde” sayılabilmesini kabul edebiliriz.
Bütün bunların hepsinin kök sebebini araştırdığımızda ise meselelerimizin yüzde 80’ini doğuran ana sorunun devlet yönetiminde ortak akıl yerine bir tek kişinin aklının ve ihtiraslarının esas alındığı bir sistemle yönetilmemiz olduğunu tespit ederiz.
Toplumumuz gergin ve kutuplaştırılmış vaziyette. Siyasette ayrıştırıcı ve seviyesiz bir üslup hâkim. Devleti yönetenler mizahı ve espriyi unutmuş halde. Bütün TV kanallardan her an karşımıza çıkıveren asık suratlı, sokak ağzıyla suçlayan, tehdit eden adamlar gerilim üretmekte.
Adalete güven kalmamış. “Senin hırsızın, senin teröristin” tehlikeli suçlu fakat birilerinin hırsızı “hayırsever iş adamı”, onların Fetöcüsü hala devlet görevlisi.
Devletle işi olan herkes parti kanalından gitmeden hakkını alamıyor. Devlet kadrolarında görev alma ve devlet imkânlarının paylaşılmasında tam bir partizanlık hüküm sürmekte.
Devleti yönetenler halka kolayca yalan söyleyebilmekte. “3 ay bile sürmez” diye yetki alarak getirdikleri OHAL‘i yedi defa uzatarak, ülkeyi OHAL- KHK’ları ile yönetmeye devam edebiliyorlar.
Dış politika bile iç siyasetin oy hesabına göre günlük olarak değişmekte. İstikrarsız ve rotasız dış politika sonucu düşmanlarımız çoğalmakta, dostlarımız azalmakta.
Bir an bu anlayışın muktedir olamadığı bir Türkiye düşünün. Hatta bu muktedirlerin bir ay konuşmadığı bir Türkiye düşünün.
Toplumsal tansiyonun birden nasıl düşeceğini, devletin temel meselelerinin kurumlarda ortak akıl işletilerek çözülmeye çalışılacağını, kısaca normalleşmenin huzurunu tasavvur ediniz.
Böyle bir huzuru o kadar çok özledik ki…
O halde Türkiye’nin meselelerinin kök nedeni devleti yönetenlerdir.
2018’de erken seçim olur mu bilemiyoruz. Ancak ilk seçimde bu kök sebebi çözemezsek sorunlarımızın en az yüzde 80’i devam edecek demektir.
******************************
2017’nin En Önemli İki Olayı
- Referandum
16 Nisan 2017 referandumu ile yapılan Anayasa değiştirildi. Türkiye parlamenter sisteme veda etmek üzere, dünyada eşi benzeri olmayan, adına “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilen, bir Başkanlık Sistemine adım attı.
Bu olay, “tek adam” yönetimini anayasal statüye kavuşturmakla, Cumhuriyet tarihimizin en önemli siyasi kırılma noktalarından biridir.
Bu Anayasa Değişikliklerinden iki önemli madde hemen yürürlüğe girdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan resmen partili olarak aynı zamanda Ak Parti Genel Başkanı oldu.
HSYK yeniden yapılandırılarak HSK adını aldı. Artık HSK üyelerinin hepsi (Cumhurbaşkanı olarak atadığı kişiler ile AKP oylarıyla atananlar olarak) Erdoğan’ın istediği kişilerden oluşturuldu. Böylece yasama ve yürütmeden sonra yargı da Tayyip Erdoğan’ın seçtiği kişilerden oluştu.
Son çıkarılan 696 sayılı OHAL KHK’sı ile Yargıtay ve Danıştay’a alınan 116 üye ile bu yargı organları da tamamen “yürütme ile uyumlu” hale getirilmiş oldu.
Eğer erkene alınmazsa 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yeni sistem tam olarak yürürlüğe girecek.
Ülkemizi demokratik bir hukuk devleti kategorisinden uzaklaştıran, ekonomik istikrar ve gelişmemizi de son derece olumsuz etkileyecek bir değişimdir bu.
Ne var ki, muhalefetin “şaibeli” olarak nitelendirdiği referandum sonuçları YSK kararı ile kesinleşti. Hukuki olarak yapılacak pek bir şey kalmadı.
Bu meselenin çözümü için muhalefetin ilk seçimlerde siyasi bir başarı kazanması lazım.
***
- İYİ Parti’nin Kurulması
İYİ Parti toplumsal bir ihtiyaçtan doğdu. Ülkeyi 15 seneden beri yöneten Ak Parti yüzde 41-51 bandında oy alabiliyor. Buna karşılık ikinci parti CHP yüzde 25’e kilitlenmiş durumda. Üçüncü ve dördüncü partiler HDP ve MHP ise yüzde 10’luk barajı geçip geçmeme mücadelesi veriyor.
İktidar partisinin bu alternatifsizliği muhalefete oy veren kitlede “öğrenilmiş çaresizlik”, mutsuzluk, umutsuzluk yarattı.
AKP’yi iktidardan indirebilmek için, siyasi olarak merkezde konumlanmış, milliyetçiliğine, vatanseverliğine ve ülkeyi yönetme kabiliyetine güvenilen bir partiye ihtiyaç vardı.
Bu partinin AKP dâhil bütün partilerden oy alabilme potansiyeli olmalıydı ve yeniden parlamenter sisteme dönmeyi vaat eden bir programa sahip olmalıydı.
Hepsinden önemlisi duruşuyla, tavrıyla, cesaretiyle, tecrübesiyle, çalışkanlığıyla güven veren bir liderin önderliği bekleniyordu.
Bütün bunlar oldu.
25 Ekim 2017’de, Türk siyasetinin en tecrübeli politikacılarından Meral Akşener liderliğinde İYİ Parti kuruldu.
Meral Akşener iktidarın yanlışlarından bunalan her kesimden vatandaşımızdan büyük sevgi ve alaka görüyor.
İYİ Parti’ye üye olmak ve görev almak isteyenler o kadar fazla ki. Çok hızlı bir teşkilatlanma süreci yaşıyor. Merkez teşkilatının yanında, seçime girecek sayının çok üzerinde il ve ilçe teşkilatlarını oluşturdu. Bir ay içinde bütün illerde teşkilatlanmasını tamamlaması bekleniyor.
İYİ Parti’nin hedefi iktidar olmak ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meral Akşener’i Cumhurbaşkanı seçtirmek.
Arkasından kurumları ve kuralları işletilen bir Türkiye inşa ederek, normalleşmeyi sağlamak.
Bu hedefler zor gibi görünebilir. Ama imkânsız değil.
Sadece bütün muhalefetin değil, iktidarın yanlışlarını gördüğü halde “alternatifsizlikten” dolayı başkasına oy vermeyen kitlelerin de umudu İYİ Parti ve Akşener.
İYİ Parti’nin kuruluşunun 21. Yüzyıl Türk siyasi hayatının en önemli olaylarından biri, Meral Akşener’in ise en önemli siyasetçilerinden biri olarak tarihe geçeceği kanaatindeyim.