Sorun BEKA Değil, Ekonomi

49

Yıllardır yaşanan PKK terörünü, DEAŞ belasını, FETÖ alçaklarının darbe teşebbüsünü, Suriye’de yaşanan olayları, Suriye olaylarında terör örgütlerine verdiği destek nedeniyle ABD’yle yaşanan sıkıntıları, ülkemize sığınan milyonlarca Suriye göçmenin sorunlarını milletçe başarıyla savuşturmuş, böylesine büyük badireler sonrasında ülkemiz hiçbir şekilde beka sorunu yaşamamışken; yerel seçimlere çeyrek kala seçim meydanlarına çıkan Cumhur ittifakının temsilcileri, söylemlerinde bu seçimleri kazanamazlarsa, ülkenin bekası sorun olacak diyorlar?

Millet ittifakına dâhil partileri öylesine ağır ifadelerle suçluyorlar,  öylesine hakaretler ediyorlar ki, yenecek yutulacak gibi değil! Tabii ki, bu ittifak partilerine oy vereceklere de söylemediklerini bırakmıyorlar!

Geçtiğimiz Cuma günü AKP Ankara Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki’nin ev sahipliğinde Ankara’da yapılan toplantıya davet edilen eski AKP milletvekillerinin yarısının, TBMM eski başkanlarından ise dördünün katıldığı bu toplantıda bir konuşma yapan AKP’nin kurucu isimlerinden Bülent Arınç:  ”Ülkede beka diye bir sorun yok. Nereden çıktı bu?” diyerek AKP’nin seçim stratejisinin doğru olmadığını ifade etmiştir. Bülent Arınç gibi çok tecrübeli, usta bir siyasetçinin bu söylemi oldukça dikkat çekicidir.

Sn. Arınç, bu toplantıda yapmış olduğu konuşmada bununla da kalmamış, Ankara’da görüştüğü çevrelerin belediye başkan adaylarının ismi açıklanmadan, özellikle esnafın ağırlıklı olarak 10 da 9’unun Ali Babacan’ı aday olarak görmek istediklerini söylemiş; ancak ”mademki aday gösterilmedi, Özhaseki’nin ziyaretlerine Babacan da davet edilsin, beraber gezsinler.” Demiştir.

Görünen ve anlaşılan o dur ki; AKP’nin özellikle Ankara adayı ile ilgili sıkıntılı bir süreç yaşanmaktadır. Onun için de Bülent Arınç hala Ali Babacan’ın ismini telaffuz edebilmektedir. Yapılan tüm anket sonuçlarında da Cumhur İttifakı adayı Mehmet Özhaseki’nin oy oranının, Millet ittifakı adayı Mansur Yavaş’tan geride olduğunu göstermektedir.

Gelelim beka sorununa…

Bu konu seçim meydanlarında neden konu edilmekte, seçimleri Cumhur ittifakı kazanmaz ise ülkemizde neden beka sorunu olur denilmektedir!

Gerçekten de ülkemiz böylesine tehlikeli bir sorunla karşı, karşıya mıdır? Ancak ülkemizin mevcut durumuna baktığımızda böylesine tehlikeli bir durumun yaşanmadığı da çok açıktır.

Ancak ülkemizde beka sorunu olmasa da, önemli bir ekonomik sıkıntı mevcuttur.

Ama hükümet almış olduğu tüm tedbirlere rağmen Türkiye, ekonomik açıdan büyük bir sıkıntıdadır. İş dünyası, çalışanlar, öğrenciler, ev hanımları, dış ilişkiler a dan z ye ülkemizde yaşayan her kesim, yaşanan ne varsa ekonomik sıkıntının etkisi altındadır.

Dolayısıyla ülkemizin yönetiminde olanlar, seçim arifesinde yaşanan böylesine büyük bir sıkıntının üzerinde durmak yerine, ülkemizin yaşam geleceğini vurgulayan ”beka sorununu” gündeme getirmekte, hayati öneme haiz bu konu üzerinden seçim stratejisini yürütmektedir.

Pekiyi, bu seçim stratejisi halkımız üzerinde nasıl bir etki yapmakta, karşılığını bulmakta mıdır? Yapılan tüm seçim anketlerine bakıldığında, konuyla ilgili soruya vatandaşın vermiş olduğu yanıtlarda;  beka sorunu değil ama ülkemizin yaşadığı en önemli sorunun ekonomideki olumsuzluklar ve geçim sıkıntısının had safhada olduğu ifade edilmektedir.

Cumhur ittifakının İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın; ”ülkemizde beka sorunuyla ilgili bir endişe taşımıyorum” ifadesi de önemli bir tespittir.

Son dönemde önemli artışlar gösteren sebze, meyve, bakliyat fiyatlarının aşağıya çekilmesi amacıyla ülke yönetiminde olanların büyük illerimizde başlattıkları tanzim satışları, bu satışların yapıldığı çadırların önünde uzayan kuyruklar, iş dünyasındaki konkordato ve iflaslar, binlerce küçük esnafın kepenk kapatması, işten çıkarmalar, yaşanan hayat pahalılığının en çarpıcı göstergesidir.

İşçi, memur ve emekliye yılbaşında yapılan maaş artışı;  yiyecek, elektrik, su, ulaşım, akaryakıt zamları ile çoktan erimiş, ev bütçeleri bir-iki ay içinde eksiye geçmiştir.

Hayat pahalılığına eklenen işsizlik artışı, enflasyonun hala iki hanelerde oluşu, vatandaşın geçim sıkıntısının had safhaya ulaşması; iktidar ve onu destekleyen Cumhur ortağının önümüzdeki seçimde oldukça sıkıntılı bir sonuçla karşı karşıya kalabileceğini işaret etmektedir.

Her seçim öncesinde yaptırmış olduğu seçim anketleriyle seçim hazırlıklarının nabzını tutan, olası sonuçları titizlikle takip eden iktidar kanadından, bu seçim öncesinde yapılan anket sonuçlarının inandırıcı olmadığı yönünde açıklamalar duyulmakta, esas olan halkın sesidir, sandıkta Cumhur ittifakına vereceği destektir denilmektedir.

Unutulmasın ki, ekonomik sorunların had safhaya ulaştığı ülkelerde, bunun sıkıntılarını büyük ölçüde yaşayan kitleler sandık başına gittiklerinde, faturayı ülkeyi yönetenlere kesmişlerdir. Ülkemizin siyasi geçmişi de bunun çarpıcı örnekleriyle doludur.

Evet, bu bir yerel seçimdir. Yerel yöneticiler seçilecektir. Ama seçileceklerin her birisi genel seçimlerde oylanan partilerin üyesidir. Ülkemizde yapılan her yerel seçimde olduğu gibi; üye özelliklerine göre değil, partilere göre oy verilecektir.

İşte tam da bu noktada sorulması gereken soru şudur:

Ülkemiz böylesine sıkıntılı bir ekonomik süreci yaşarken, bu sıkıntılı sürecin tüm olumsuzluklarını yaşayan halkımız sandık başına gittiğinde oy verirken ne düşünecektir?

Ülkemizde yaşanan iki rakamlı işsizlik ve enflasyon rakamlarını mı? Birkaç kilo ucuz sebze, meyve alabilmek adına kış şartlarında tanzim satış çadırları önünde uzayan kuyrukları mı? Türlü zamlar nedeniyle çoktan eriyip giden maaşları nedeniyle ay sonunu nasıl getireceklerini mi?

Yoksa  ”Bizlere oy vermezseniz ülkede beka sorunu yaşanır” diyenleri mi?

 

 

Önceki İçerikDemokratik Sol Parti Meselesi ve Genel Başkan Önder Aksakal’la Sohbetimiz
Sonraki İçerikKadınlar Günü (1)
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.