Söğüt’te Köklerimizi Ararken

107

 

732 senedir devam eden bir toplumsal geleneğe sahip olmak ne kadar güzel. Çok köklü bir millete mensup olmanın gururunu yaşamak harika bir duygu.

423 çadır halkı olarak gelen atalarımızın “nizam-ı âlemi tesis eden” güç haline gelmesinin heyecanını tatmak için, kuruluşun gerçekleştiği Söğüt’te bulunmak gerekti.

Bunun için “Ertuğrul Gaziyi Anma ve Yörük Şenlikleri‘nin” 732.sinde, Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak 17 arkadaşımızla Söğüt’e gittik, ülkenin her yöresinden gelen Ertuğrul Gazi’nin torunlarıyla birlikte olduk.

*****

Şenliklerin tarihçesi şöyle: Türk boylarından Kayı Boyu Karakeçili Aşireti 13. Yüzyıl sonlarında Söğüt- Domaniç bölgesine gelir ve yerleşirler. Beyleri Ertuğrul Gazi komutasında yurt tutmaya çalışırlar. Her yıl yayla olarak yazları Domaniç‘e giderler ve eylül ayında Söğüt‘e dönerler. Ertuğrul Bey, yaylağı Domaniç’ten kışlağı Söğüt’e salimen dönmelerini, ahalisine Etli Bulgur Pilavı ikram ettiği bir toy ile kutlar. İşte Ertuğrul Bey’in sağlığında başlayan bu âdeti Kayı Boyu, O’nun ölümünden sonra da çeşitli adlar altında devam ettirir.

1984’e kadar şölenler ile etli bulgur pilavı ve üzüm ikramı tamamen yerli halkın organizasyonu ve imece usulü evinden getirdiği malzemelerle yapılmakta idi. Şimdi şölenlerin organizatörlüğünü Kaymakam ve Belediye Başkanı’nın yönettiği bir vakıf üstlenmiş durumda. Eskiden, gelen misafirleri yerli halkın evinde misafir etmesiyle ülke bazında edinilen dostluklar şimdi mümkün değil. Çünkü artık konaklama da otel ve pansiyonlarda yapılmakta.

Ben organizasyonun tamamen halkın gönüllü katılımıyla olan eski halinin, çok daha samimi ve hatta daha başarılı olduğu kanaatindeyim. Çünkü devletin iştirak ettiği yeni haliyle, organizasyonda işin ruhu yeterince yansımıyor. Protokol endişesi ile program sarkmaları yaşanıyor. Protokolün hemen arkasındaki sıralardan bile stattaki gösterileri oturarak izlemek pek mümkün olmuyor. Hele hele bir yemek şirketine yaptırılan yemeğin dağıtımı için, halk uzun kuyruklar oluşturmuşken, Kaymakamdan talimat beklenmesi anlaşılır gibi değildi. Halkın tepkisine yol açan bu tür aksaklıklar ziyaretçilerin beklediği ruhi ortamı yakalayamamasına yol açmakta. Elbette zamanın şartlarına göre yeni düzenlemeler ve devlet katkısı olmalı. Hatta profesyonel fuar organizasyon şirketlerinden yardım alınabilir. Ancak muhakkak işin içine halk dâhil edilmeli.

Organizasyonda yaşanan aksaklıklara rağmen ülkenin çeşitli yörelerinden gelen Yörük Derneklerinin çadırlarında misafirlere güler yüzlü davranışlarına şahit olduk. İlk defa seyrettiğim ve çok beğendiğim, Cirit müsabakaları ile atlı okçuların gösterileri çok güzeldi. Geliştirilerek yaşatılması gerekli geleneklerimiz bunlar.

*****

Ertuğrul Gazi‘nin türbesini ziyaret ederek Türk Milletinin en büyük devletini kuran bu büyük atamızı rahmetle andık. Türbe bahçesinde, geleneksel Yörük kıyafetli vatandaşlarımızla birlikte, çimenlerde oturmanın ayrı bir huzuru ve keyfi vardı.

Topkapı Müzesi Müdürü, Tarihçi Doç. Dr. Ahmet Haluk Dursun, Osmanlı’nın fethettiği her yerde önce şehir merkezi olarak tayin ettiği bölüme bir çınar diktiğini; çeşme, aşevi, dükkânlar ve diğer yerleşim alanlarının bu çınarı merkez alarak yerleştirildiğini anlatmıştı. Çınarlar en az 500 sene yaşayan muhteşem ağaçlardı. Osmanlı bu çınarları dikmekle dosta düşman ben burada en az 500 sene kalacağım mesajını vermekte imiş.

İşte bu çınarların belki de ilkinin gölgesi altında, 1414 yılında yapılmış Çelebi Sultan Mehmet Camisi‘nin avlusunda, çay içerken köklerimizin derinliğini hissettim. Söğüt’ün bu merkezinde Karakeçili Parkı’ndaki iki inatçı keçi heykeli ile minik şelalesi, Abdülhamid döneminde yapılmış bir Cami ve yine aynı dönemde yapılmış eskiden ilkokul olarak, şimdi ise Üniversite binası olarak kullanılan tarihi yapı ve küçük dükkânların sıralandığı arasta olarak nitelendirebileceğimiz caddesi ile bir bütün olarak Söğüt’te aradığım havayı bulmanın huzurunu yudumladım.

Bu çınarın daha küçücük olduğu dönemde cihan imparatorluğunu kuranların dinlendiğini görür gibi oldum. Daha nice 700 seneler bu mübarek toprakların Müslüman Türk milletinin hakimiyetinde kalmasını ve buradan alacağımız ruhla “nizam-ı âlemi tesis etme” idealine tekrar kavuşmamız için dua ettim.

Dönüşte Söğüt çıkışında kuruluş döneminin büyük alimi Dursun Fakıh türbesini ziyaretimizde de aynı huzuru hissettim.

*****

Kafilemizde bulunan C. Savcısı Ahmet Kutlubay Söğüt’lü bir Yörük’tür. Kendisi çocukluğunu geçirdiği Söğüt’e âşık bir kişi. Daha aracımızdan inerken “kokusu aynı eskisi gibi” dedi. Meğer Söğüt’ün kokusu bile hafızasından silinmemiş. Çocukluğunu yaşadığı mekânlar, ilkokulu okuduğu tarihi bina, nenesi ve dedesi ile çok güzel hatıralarının olduğu minik bir bahçe içindeki bakımsız mütevazı ev hakkında heyecanla anlattıkları ile gezimize başka bir anlam kattı. Mesela bahsettiğim çınarların altında çaylarımızı içerken, çocukluğunda bu Caminin çok güzel sesli müezzininin okuduğu ezanların, ruhunda bıraktığı izleri anlattı.

Daha da ilginç olan çocukluğunu yaşadığı bakımsız ve küçük ev, seneler önce satılmış olmasına rağmen, sahibi tarafından pek kullanılmamış. Savcı Bey nenesinden kalan eşyaların aynen korunmuş olmasından, bahçedeki dut ve diğer ağaçların adeta hiç değişmeden kalmasından o kadar heyecanlandı ki tarifi mümkün değil. Meğerse Savcı Ahmet Bey her gece rüyasında bu evi görür, her sabah çocuğuna bu ev ve yaşadıklarıyla ilgili hatıralarını anlatırmış. Ve bu evi almak için içinde inanılmaz bir iştiyak var. Gidip kapıyı çaldığı evde tesadüfen bulunan ev sahibine bu evi kendisine satması için yaptığı ısrarlar nasıl bir tutku içinde olduğunu göstermekte idi. Dursun Fakıh türbesinde bu evin Savcı Bey’e nasip olması için dua ettik.

Ben inanıyorum ki, köklerine bu kadar tutku ile bağlı olan bu dostumuza, istediği bu ev nasip olacak.

*****

İnanıyorum ki, Söğüt’e ve kuruluştaki ruh kökümüze bu kadar tutku ile sahip çıkarsak, Türk Milleti olarak atalarımızın yüzlerce yıl yaşadıktan sonra terk etmek zorunda kaldığı vatan topraklarına da kavuşuruz.

 

 

Önceki İçerikKaliteli Yaşamın Zenginlik Yaklaşımı
Sonraki İçerikİlim ve Dil
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.