Devlet aklına akademik çalışmaları ile destek verecek bilim adamları, bürokratları ve bu çalışmaları diplomaside tatbik edecek basiretli yöneticileri olan devletler dış politikada başarılı olurlar.
Bu açıdan, son dönemde çok az bulunan, olumlu bir örnek vermenin mutluluğunu yaşıyorum.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan deniz yetki sınırlandırma anlaşması Türkiye’nin son yıllarda yaptığı en akıllı diplomatik atak olarak değerlendiriliyor.
Cihat Yaycı’nın uzun yılların çalışmasıyla hazırladığı anlaşma metni ve sınırlandırma haritaları ilk olarak 10 yıl kadar önce Türkiye Başbakan’ının Libya ziyareti sırasında Kaddafi ile yapılan görüşmelerde gündeme gelmiş ama devamı getirilmemiş.
Şimdi Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı olan Tümamiral Cihat Yaycı’nın yıllar önce yaptığı teknik çalışması nihayet değerlendirildi. Siyasi iradenin projeyi uygulaması çok önemli sonuçlar verdi.
Tümamiral Cihat Yaycı’nın ifadesiyle, “Doğu Akdeniz’de Libya ile yapılan anlaşma, Yunanistan ve GKRY’nin savunduğu, AB’nin desteklediği Türkiye’yi 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetme gayesiyle yapılan siyasi oyunları bozdu. Bu anlaşma ile Türkiye’nin 4’te 1’i kadar bir denizalanı ülkemize katılmıştır… “
Tümamiral Yaycı’ya göre, bu anlaşma ile ayrıca şu kazançları elde ettik: “Siyasi üstünlük ele geçirilmiştir. Uluslararası kamuoyuna hukuk ve diplomasi araçlarını kullandığımız mesajı verilmiştir. Meşru haklarımızın hukuki alt yapısı daha sağlam hale getirilmiştir. Deniz yetki alanlarımızın batı sınırı uluslararası hukuka uygun belirlenmiştir. Türkiye ile Libya arasında sınırlandırılan deniz yetki alanı şeridi, Yunanistan ile GKRY-Mısır arasında bir kalkan şeklinde yer almıştır.”
Tümamiral Cihat Yaycı, “Şimdi bundan sonra atmamız gereken çok önemli bir adım daha var. Libya ile yaptığımız bu deniz anlaşmasının aynısını en kısa sürede İsrail ile de yapmalıyız…” diyor.
Birçok uzman bu anlaşmanın benzerinin Mısır ile de yapılması gerektiğini vurguluyor.
Bütün bunların yapılması için diplomaside ideolojik tutumlar yerine akılcı ve bilimin ışığında politikalar üretmek gerekiyor.
Tümamiral Cihat Yaycı’nın akademik çalışması gecikmeden doğru zamanda değerlendirilseydi, Libya’da dengeler şimdi farklı olacaktı.
“Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatleri, bu hakların hukuki temellerini” bilimin ışığında ortaya koyan bu çalışmanın tam olarak değerlendirilmesi çok çok önemli.
Mısır ve İsrail ile de gecikmeden deniz yetki sınırlandırma anlaşması yapma basireti gösterebilirsek Doğu Akdeniz’de dengeler tamamen lehimize oluşacak.
*******************************************
Asker Göndermek Başka
Türkiye Libya Ulusal Mutabakat Hükümetinin çağrısı ile Libya’ya asker göndermeye başladı. Bu stratejik kararın alınmasında deniz anlaşmasının yapılmasındaki gibi bilim temelli araştırmalar ve devlet aklının müzakerelerle olgunlaştırdığı fikirlerden yararlanılmadığını sanıyorum.
Esasen “Türkiye üniversitelerinin tamamında bugüne kadar Libya hakkında yapılan doktora tezinin sayısının sadece altı adet olması” bölge hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımızın bir göstergesi olsa gerek.
Hele hele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’ya asker gönderme gerekçesini açıklarken söylediği “Hayır şimdi bizim buradaki hareket tarzımız şu; bir defa biz petrole, doğal gaza muhtaç mıyız? Muhtacız. Şu anda Libya’da bize böyle bir teklif var mı? Var, öyleyse gideriz” sözlerinden kararın stratejik bir arka planı olduğunu göremiyoruz.
Sanki Libya bizi “gelin petrolümüze, doğalgazımıza ortak olun” diye anlaşma yapmaya çağırmış gibi bir anlam çıkan bu sözler Suriye politikasındaki romantizme benziyor.
“Şam’da Cuma namazı kılma” hayali ile başlayan maceranın sonucunda üstlendiğimiz maliyetten ders çıkarılmamış gibi.
Bu aşamada asker gönderme işleminin boyutunun “BM tarafından tanınan hükümete diplomatik ve askeri eğitim desteği verilmesi” ile sınırlı kalması gerekir.
Muhalefetin vurguladığı gibi, “TSK alanda muharip güç olarak herhangi bir askeri angajman içinde olmamalı ve iç savaşın tarafı haline gelmemelidir.”
Ancak “Hükümetin yaptığı açıklamalardan, TSK’nın Libya’da askeri eğitim desteği ile sınırlı kalmayacağını, Suriye’deki bir yöntemle muharebelere destek vereceğini, hatta gerekirse doğrudan muharebeye gireceği” anlaşılıyor.
Bu çok tehlikeli.
Çünkü bugünlerde başımızda yeterince bela var. ABD İran’ın ikinci adamını öldürdü. İran, Irak’taki ABD üslerine füze saldırısı yaptı. İran ile ABD savaşın eşiğindeler. Irak ve Suriye’deki kaostan sonra yeni ve ciddi riskler bizi bekliyor.
En hafifinden başlarsak özerk Barzani devletinin bağımsızlık ilanı ilk muhtemel gelişmelerden biri. Çünkü Irak merkezi hükümeti ABD güçlerinin çıkmasını isteyen bir karar aldı. ABD güçlerini Barzani’nin kontrol ettiği bölgeye kaydırmak için bağımsızlık kararına destek verecektir.
Libya’da askeri çatışmaların içine girersek, savaş bölgesinin ülkemize uzaklığı sebebiyle askeri başarı kazanmamız çok güç. Ayrıca bizim desteklediğimiz Merkezi Hükümetin çok zayıf olması, arkasında bizden başka destekçisinin olmaması yüzünden diplomatik başarı şansı da düşük.
Vekalet savaşı yaptırabileceğimiz özel ordu veya paralı ordu arayışı varsa ve bunun için Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’na veya SADAT’a güveniliyorsa bu da ayrı sıkıntılar yaratacak birer seçenektir.