Eski Müftümüz Mehmet Sönmezoğlu sosyal medya hesabında bir hadis paylaşmış. Yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmanın büyük günahların en ağırlarından olduğunu anlatan bu hadisi ürpererek okudum:
“Hz. Peygamber büyük günahların en ağırlarının ‘Allah’a şirk koşmak, anne-babaya itaatsizlik etmek’ olduğunu buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de Yalan Söylemek ve Yalancı Şâhitlik yapmak” buyurdu. Bu sözü durmadan tekrarladı. Daha fazla üzülmesini istemediğimiz için keşke sussa, diye arzu ettik…”
Muteber hadis kitaplarının çoğunda yer alan ve Kur’an buyruklarıyla son derece uyumlu bu hadisin sahih olduğundan kuşkum yok.
****
“Yalan, insanın bilerek, iradesi ile gerçeğe aykırı söz söylemesidir. Yalan, uydurma ve asılsız şeylerle başkalarını aldatmaktır.”
İslâm dininin temel kaynağı olan Kur’ân da yalan söylemeyi yermekte ve şiddetle yasaklamaktadır: “Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.” (Nahl 105)
“Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab 70/71)
“Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın ve hakkı gizlemeyin.” (Bakara, 42)
****
İslam’ın yalan söyleyenleri böyle şiddetle kınamasına rağmen “Müslümanların” durumu üzüntü vericidir.
Toplumumuzda kişiler arası ilişkilerde, kişilerin devletle ve toplumla ilişkilerinde yalan çok yaygındır. Devleti yönetenler ile yönetmeye talip olanların vatandaşlara karşı söylemlerinde de yalan çok önemli bir yer tutmakta.
Bu yüzden aile içinde, arkadaşlar arasında, ticari hayat ve siyasi faaliyetlerde yaygın YALAN kullanımının yarattığı derin bir GÜVENSİZLİK SORUNUMUZ var.
Yalan söyleyen bir kişinin diğer meziyetlerinin de gerçek olduğuna inanmamız mümkün değildir.
Demokrasisi gelişmiş ülkelerde devleti yönetenlerin çoğu kusuru hoş görülebilir fakat kamuoyuna “yalan söylemesi” asla affedilmez. Onların dürüst olmadıklarını gösteren bir yalanı tespit edildiğinde ya makamlarını kaybederler veya siyasi hayatları sona erer. Toplum huzuruna çıkamaz hale gelirler. Çünkü bu konuda yalan söylediyse devleti hukuk ve ahlak kuralları içinde yönettiğine dair her söz ve davranışının da yalan olması ihtimalini düşünürler.
*******************************
Tarihi Yalanlar
- “Lozan’ın gizli maddeleri” yalanı ile on yıllarca Atatürk ve İsmet İnönü aleyhine propaganda yapıldı…
- 33 yıllık saltanatı boyunca bugünkü Türkiye’nin 2 katı (1 milyon 560 bin km2) toprak kaybettiğimiz “2. Abdülhamit Han döneminde bir gram toprak kaybetmedik” dediler…
- 4 yıl 10 ay 23 gün İngiliz bayrağı altında esir kalan İstanbul’dan İşgal kuvvetlerini çıkararak bu mübarek şehrimizi 2. defa fetheden Mustafa Kemal Atatürk’e “İngiliz planını uygulayan adamdır” diye iftira ettiler…
- “Ege’deki adaları Atatürk ve İnönü Lozan’da verdi” dediler.
Oysaki, Ege Adaları ve 12 Ada, 1923 yılındaki Lozan Antlaşması’ndan yaklaşık 10 yıl önce 1912-1914 arası Osmanlı Devleti döneminde kaybedildi. Sevr Antlaşması’na göre tüm Ege adaları Yunanistan’a, 12 Ada ise İtalya’ya bırakılıyordu. Lozan Antlaşması’nda ise Türkiye, Ege’de ada kaybetmedi.
AKP döneminde Yunanistan Ege’de bulunan 20 adamızı işgal ve ilhak etti.
*******************************
Ekonomik Yalanlar
- TÜİK’in enflasyon ve işsizlik gibi temel verileri son yıllarda bağımsız kurumlarınki ile ve hayatın gerçekleriyle bağdaşmıyor. Çalışan sayısı azaldıkça işsizliğin azaldığı, barınma, gıda, enerji fiyatlarının yüzde 100 civarında arttığı bir ortamda enflasyonun yüzde 40’ta kaldığı gibi garip sonuçlar çıktı. Devlet vergilerindeki artışı belirlerken kullandığı Yeniden Değerleme Oranının tespitinde TÜİK rakamına uymazken, çalışan ve emeklilerin ücret ve maaşlarını TÜİK rakamlarına göre belirleyerek sabit gelirlileri fakirleştirdi.
- “Karadeniz’de doğalgaz çıktı, halkımıza bedava veriyoruz” dediler. Gazın henüz testlerinin devam ettiği ve dağıtım hatlarına bağlanmadığı ortaya çıktı.
- Gabar’da üretime başlandığı söylenen ve “rafine edilmeden traktöre konup çalıştırılabilir” denilen petrolden yeni haber çıkmadı.
- “Yerli ve Milli Uçağımız Göklerde” sloganının kullanıldığı seçimler çok geride kaldı. Uçaklardan hala haber yok.
- “Almanya’da, ABD’de marketler boş, mal bulunmuyor. Batı bizi kıskanıyor” dediler. Bizden 8-10 kat zengin olanların bizi kıskandığına inananlar oldu.
- “Faizler inecek. Nass var nass, size bize ne oluyor?” dediler. Faizleri artırmak için Mehmet Şimşek’i Londra’dan getirip bakan yaptılar.
- “Kur Korumalı Mevduat asrın buluşu, devam edecek” dediler. KKM’nin felaket olduğunu söyleyemeden kaldırmak için harekete geçtiler.
*******************************
Siyasi Yalanlar
- CHP Genel Başkanını PKK lideriyle dağda halay çekerken gösteren “montaj video” miting meydanında izlettirildi.
- “Camide bira içtiler, görüntüleri var” dediler. “Türbanlı bacımızın üzerine işediler” dediler. Yalan olduğu ortaya çıktı. Bir dava dahi açılmadı.
- Bunlar gelirse Öcalan’ı serbest bırakacaklar; camileri, kursları kapatacaklar, erkek erkekle, kadın kadınla hatta hayvanla insan evlenecek” dediler.
Yalanlardan sadece bir kısmı bunlar. Gerçekleşmesi mümkün olmayan seçim vaatlerini yazmıyorum bile.
Bütün bu yalanları meşru görenlerin bir kısmı “siyasal İslamcı.” Bunlar Türkiye’yi “Darül Harp” yani düşman ülkesi görüyor. Yalanı mubah, devletten milletten çalınanı helal görüyorlar.
Bunların “Yolsuzluk hırsızlık değildir.” “İktidara zarar verecekse, şikâyet etmek, doğruları söylemek caiz değildir” diyen;
Devletten ihale alan iş adamlarının, yandaş vakıflar üzerinden verdiği rüşveti meşru gösteren fetvacı profesörleri var.
Fakat destek verenlerin çoğu saf ve iyi niyetli Müslüman. Bunlar da bu yalanlara/ yalancılara güvenlerini arz ederek şahitlik yapıyor.
Bu kesimlerin tutum ve davranışları yukarıda alıntıladığım ayet ve hadislere göre İslami açıdan çok sıkıntılı görünüyor.
“Şıracının şahidi bozacı” tabirine uymayan gerçek hocalara sorarsak bu sorunun tam cevabını alabiliriz ümidini korumak istiyorum.
Yoksa onlar da “Tek başıma olsam şeh-i devrana kul olmam/ Viran olası hânede evlâd-ü iyâl var” yani “Tek başına olsam zamanın sultanına kul olmam / Yıkılası evimde çoluk çocuk var” mazeretine sığınıp, susarlar mı?