31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerde AKP 22 yıl süren birinciliğini kaptırdı. 1977’den bu yana ilk defa CHP birinci parti olma başarısını gösterdi. Bu sonuç, iktidarda olan AKP+MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı politikaları ve uygulamalarının beğenilmediğini ve halkın artık iktidara güvenmediğini gösteren son en büyük anketti.
Böyle bir durumda “halkın güvenini kaybetmiş” iktidar kanadından istifalar olması beklenir değil mi? Fakat tam tersi oluyor, muhalefetten milletvekilleri, belediye başkanları istifa ediyor ve bir kısmı iktidar partilerine giriyor. Bir kısmının daha AKP saflarına geçeceğine dair haberler yayılıyor.
İYİ Parti ve CHP listelerinden seçilmiş olan milletvekillerine oy veren seçmenlerin en büyük motivasyonu “mevcut iktidardan kurtulmak” idi. (Bu hükme CHP listelerinden seçilen DEVA, Gelecek P. ve SP milletvekillerini seçenler de dahildir.)
Transfer olan milletvekilleri seçim kampanyalarında ve öncesinde AKP ve ortaklarının ülkeye ne büyük kötülükler ettiğini anlatarak vatandaşlardan oy istediler. Ama şimdi, seçmenin kendilerine iktidarı yıkmaya çalışması için görev verdiği kişiler iktidarın gücünü artırmak için saf değiştiriyorlar. Bu seçmen iradesine ihanettir.
Milletvekilleri, seçildikleri partinin program ve politikalarına uygun hareket etmelidir. Partiniz yönetimiyle temel konularda uyuşmazlığa düşebilirsiniz. Faydalı ve verimli olamayacağınız düşüncesiyle partinizden istifa edebilirsiniz. Bu normaldir. Ama zıt görüşteki bir partiye geçemezsiniz.
Ya bağımsız olarak göreve devam edersiniz ya da milletvekilliğinden de istifa etmeniz gerekir. Siyasi ahlak bunu icap ettirir.
****
Tabii bu olayın bir de transfer eden tarafı var. Milletin güvenini kaybetmiş bir iktidarın milletvekili transferleriyle güçlenebileceğini sanmıyorum. Ama bu transferlerin muhalefetin moralini bozmak ve “Yeni Anayasa” oylaması zamanına hazırlık gibi bir amacı olabilir. Transferlerde nasıl bir ikna yöntemi kullanıldığını ve işin içinde ne türlü havuç ve sopalar kullanıldığını bilmemize imkan yok. Ama transferlerin siyasi ahlak anlayışı üzerinde kara bir leke oluşturduğundan eminim.
****
Hangi mesleği yaparsanız yapın ahlaklı değilseniz saygı duyulmaz size. Ahlakı belden aşağı anlamaya meyilli olanlar bu anlattıklarımı anlayamayabilir.
Fakat demokrasisi gelişmiş ülkelerde siyasetçilerden beklenen en önemli ahlaki davranış “halka yalan söylememek” ve “verdiği sözü tutmaktır.” Çünkü “bugün halka yalan söyleyen, toplumu aldatan, yarın ülkeyi de satabilir” diye düşünürler.
**********************************
Saf Değiştirme Örnekleri
Yerel seçim öncesinde de ilginç istifa örnekleri yaşanmıştı: Ergenekon davası mağduru, eski Teğmen Mehmet Ali Çelebi 2022 yılında milletvekili iken CHP’den istifa ederek önce Memleket Partisi’ne sonra AKP’ye katılmıştı.
Haziran 2018 seçimlerinde, İYİ Parti’den İstanbul milletvekili seçilen Hayati Arkaz Ağustos ayında MHP’ye geçti. Yine aynı seçimde İstanbul Milletvekili seçilen Fatih Mehmet Şeker de seçildikten 2 ay sonra istifa etti. Bağımsız kaldı. Fakat Meclis’e hiç uğramadan maaşlarını aldığı söyleniyor.
Sırf milletvekillerine bakmayın. Eski Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu artık Büyükelçi. Dünya görüşü değişikliğinin makamsal ödülünü aldı. Ama toplumda itibarı hangi seviyede?
Bu kişilerin şimdi neden hiç esameleri bile okunmuyor?
Son aylarda İYİ Parti’den istifa ederek AKP’ye katılan Eskişehir Milletvekili İdris Nebi Hatipoğlu ile İstanbul Milletvekili Seyithan İzsiz, İstanbul Milletvekili Ersagun Yücel’den saygıyla bahseden var mı?
**********************************
Siyasi Liderlerin Dürüstlüğü
Siyasi liderlerin dürüstlüğü, toplumun güvenini kazanmak için kritik öneme sahiptir. Ancak, bazı liderler, seçim kampanyaları sırasında ve öncesinde verdikleri sözleri tutmayarak, ya da daha önce izledikleri politik yolun tam tersi istikamete dönüyor yani topluma açıkça yalan söyleyebiliyor.
Bu durumun, seçmenlerin siyasete olan güvenini sarsmasına ve demokratik süreçlere zarar vermesine yol açması beklenmeliydi.
Ama bakın neler oluyor ve iktidar partileri halkın duygularını hiç göze almadan neler yapabiliyor?
Muhalefet partilerini “DEM Parti ile seçimde iş birliği yaptıklarını” iddia ederek “terörist” olmakla suçlayan MHP ve AKP’nin, teröristbaşını Meclis’te konuşmaya davet edeceğini, o olmayınca DEM’lileri İmralı’ya göndereceğini, “Türkiye’yi terörden kurtarması” için teröristbaşına muhtaç bir ülke görüntüsü verecekleri kimin aklına gelirdi ki?
İmralı’dan teröristbaşının mesajlarını getiren heyeti Meclis Başkanı ve diğer Meclis’te grubu olan siyasi partilerin başkan ve yöneticileriyle (İYİ Parti hariç) görüştürerek, bu kanlı katili devletle muhatap edeceklerini kim hayal edebilirdi?
MHP’nin Öcalan’ı hapisten çıkarmak için “umut hakkı, hastalık mazereti” gibi hukuki kılıflar uydurma merkezi haline geleceğini kim tahmin edebilirdi ki?
****
Ahmet Türk daha iki ay önce Mardin Belediye Başkanlığından alınıp yerine kayyım atandı. “Kobani davasında 10 yıl hapis cezası alması ve hakkında devam eden dava ve soruşturmalar” gerekçe gösterildi. Daha önce de 2 defa görevden alınmış, Bahçeli’nin ricası ve Erdoğan’ın affı ile hapisten çıkmış biri. Şimdi aynı Ahmet Türk’ün “barış elçisi” olup, Öcalan’ın mesajlarını iletsin diye TBMM Başkanı ve partiler tarafından kapılarda karşılanmasına bile artık şaşırmaz olduk.
****
Bu kadar radikal değişiklikler olduğunda Batı demokrasilerinde olsa yer yerinden oynar, sosyal tepkiler çığ gibi büyürdü. Partilerin politikalarında bu boyutta bir değişim olmaz ama varsayalım ki oldu, iktidarlar düşer, bazı kişiler sokağa çıkamaz hale gelirdi.
Toplum olarak herhangi bir tepki göstermiyorsak, bu Batı toplumlarında var olan birey olma bilincinin bizde olmadığını gösterir. Kitlelerin, Ortadoğululaşmış bir toplum zihniyeti ile, “liderim yapıyorsa bir bildiği vardır” inancı içinde uyuşturulmuş olduğunun işaretidir.