Sivil Toplum ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Türkiye Pratiği üzerine…(1)

115

Türkiye’de Sivil toplum örgütlenmeleri incelendiğinde; 1950 yıllarında çok partili demokratik hayata geçişle birlikte yurdumuzdaki iklim değişikliği sürecinde mesleki muhalefet şekliyle ortaya çıktığı gözlenmektedir. Özellikle mimarların kurumsallaştığı odaların ve diğer meslek gruplarının da katılımı ile yoğunlaşan sivil toplum örgütleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda o döneme baktığımızda sivil toplum örgütlerinin, devlet bürokrasindeki siyasal kadrolaşma hareketleri ile iç içe olduğu hatta onlarla paralellik arz eden bir yapıda olduğu görülür. Kendilerinde halkın düşüncelerini ilgili kademeler aktaran bir temsilci gibi görme misyonu yatmaktadır.   Gelişmekte olan ülkenin, yeni yapılanmasında karşılaşılan sorunların, onlara sorularak aşılması gereken merciler olarak algılanmak istemişlerdir.


Doğu Blok’unun 1989 yılında yıkılması ile birlikte dünyada tek süper güç olarak kalan ABD dünyada farklı bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluklarını dolduramamıştır. Bütün Dünyaya “yeni Dünya Düzeni” diye Pompalanan süreçde ABD küresel ölçekte siyasi ve politik etkinliğini arttırmak maksadı ile özellikle 90 yılların ortalarında “yumuşak güç” unsurunu yoğun bir şekilde kullanmaya başlamıştır.. STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bu yumuşak gücün en önemli araçları haline gelmiştir. Amerikalı diplomatlar bir çok sivil toplum kuruluşu ve sivil toplum liderleri ile doğrudan ilişki kurmuşlardır.


Bu sürecin de etkisi ile sivil toplum, katılımcı demokrasi ve insan hakları gibi konular farklı kesimler tarafından yoğunluklu olarak gündeme getirilir olmuştur. Türkiye’de en büyük STK ‘ların önemli bir bölümü 90’lı yıllarda kurulmuş veya güçlerini bu dönemde artırmışlardır…!!!


1990 yılların ortalarından itibaren hem ABD hem de AB Türkiye’deki sivil toplum ile doğrudan ilişki kurmuş hatta bu ilişkilerin kurumsallaştırması adına ciddi ilişkiler içine girmişlerdir..


AB(Avrupa Birliği) ile Bölge ülkeleri arasında 1990 yılında imzalanan Paris Şartı ve 1993 ‘de gerçekleşen Kopenhag zirvesinde alınan kararlar doğrultusunda Türkiye’de Sivil toplumun gelişimine ciddi katkıları olmuştur..1990 ‘ların sonlarına doğru AB yerli ve uluslararası STK’ lara aktarılan fonlar vasıtasıyla onların kurumsallaşmasını hızlandırmış ve ilişkileri daha kurumsal bir zeminde yürümeye başlamıştır….Buna paralel olarak 1995 yılında Türkiye’nin Farklı illerinde Avrupa Birliği Bilgi Büroları kurulmuş ve aynı yıl AB’nin ilgili kurumları tarafından sivil topluma önemli misyonlar biçen Barselona Bildirgesini yayınlanmıştır..


Sivil toplumla ilgili kavramlarla yoğun olarak Haziran 1996 yılında İstanbul’da yapılan HABİTAT II Zirvesi’nde tanıştı . “Sivil Toplum Kuruluşları” (STK) ifadesi Türkiye’de il kez resmi düzeyde kullanılmıştır. Bu zirve öncesinde , zirveye katılarak Türkiye’yi temsil edecek sivil örgütlerin temsilcileri, İngilizce’de NGO (Non-Governmental Organization)  olarak ifade edilen kavramı Türkçe’ye “Sivil Toplum Kuruluşları” (STK) olarak çevirmişler ve bu şekilde kullanmışlardır. Zamanla da  bu ifade toplum tarafından karşılık bulmuş ve kamuoyu tarafından kabul görmüştür..