Bundan önceki yazımda Divriği’de tarihi konaklar ile yine tarihi Ulu Camii’ni ziyaret ettikten sonra, İstanbul’dan gelen bazı arkadaşların akşam 20.oo uçağına yetişecek olmaları sebebiyle, saat 17.oo sıralarında Divriği’den ayrılarak, Sivas’a doğru hareket ettiğimizden bahsetmiştim. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyorum.
İstanbul’a dönecek olan arkadaşları uçağa yetiştirebilmek için yolda hiç zaman kaybetmeden son süratSivas Nuri Demirağ Hava Alanına gitmek üzere yola çıktık. Saatler ilerledikçe uçağın kaçırılacağı endişesiyle İstanbul’a gidecek arkadaşlar bir hayli tedirgin olmaya başladı. Fakat Kaptanımızın dikkat ve mahareti sayesinde Allah’ın izniyle saat 19.15 de hava alanına geldik. Bu suretle İstanbul’a gidecek olan yolcular derin bir “oh” çekti. Buradan İstanbul yolcularını uğurladıktan sonra, arabada kalan arkadaşlar ile beraber kaldığımız otele döndük.
Esasen, gelen misafirlerin çoğu bugün dönecekleri için sabahtan oteldeki odalarını boşaltmışlar, valizlerini de girişte bulunan vestiyere bırakmışlardı. İzmit’e dönecek olan arkadaşların da uçağı saat 22.oo de kalkacaktı. Bu sebeple, akşam yemeğinden sonra. İzmit yolcularını da saat 20.30 sıralarında hava alanına gitmek üzere uğurladık. Otelde sadece, Camal Barış, Ali Kahraman ve ben Musa Ordu ailelerimiz ile birlikte kalmıştık. Zira daha Sivas’a gelmeden önce, Cemal Barış kardeşimiz Tokat için de bir program yapmış. Bu itibarla üç aile biz o gün akşam da otelde kaldık. Akşam yemeğinden sonra salonda otururken, sağ olsun Cemal Bey, Tokada yolcu taşıyan firmalar ile görüşerek ne zaman, nereden nasıl gideceğimizi ayarladı. Arkasından da Tokat’ta kalacağımız yer için bütün oteller ile görüştü, hatta birkaç tanesi ile pazarlık bile yaptı. Fakat yaptığı araştırmanın neticesine göre, hem çarşının merkezinde bulunması, hem de fiyatının uygun olması bakımından prensip olarak Öğretmen Evinde kalınmasına karar verildi. Kesin karar verilmedi çünkü, Tokat’a gidince Öğretme Evinin durumu, bilhassa, Hanım Sultanlar tarafından gözden geçirilip, tetkik ve kontrolü yapıldıktan sonra karar verilecekti..
Akşam otelde yapılan program gereğince, sabahleyin kahvaltıdan sonra, Tokat’a hareket etmek üzere, otogarına gittik. Otogara vardığımızda neredeyse otobüs hareket etmek üzereymiş.. Yererlerimize oturunca araba hemen hareket etti. Sivas – Tokat arası 120 Km. imiş. Bu bakımdan yolculuğumuz bir buçuk saat kadar sürdü. Otobüs Tokat Garajına gelince, servis arabasına binerek Öğretmen Evinin önünde indik.
Öğretmen Evi caddenin hemen kenarında bulunan beş katlı bir bina. Dışarıdan bakınca çok güzel görünüyordu. İlk intiba olarak hoşumuza gitti. Binanın içine girince içinin de oldukça güzel olduğunu gördük. Bu sebeple de burada kalmaya oy birliğiyle karar verildi. Yer olup olmağını sorduğumuzda da yerlerinin müsait olduğunu söylediler. Fiyatları da oldukça makul idi. Şöyle ki, Öğretmelere 40.oo TL. diğer kamu görevlilerine 50.oo TL.,bunların haricinde kalanlara ise, 60.oo TL tarife uyguluyorlarmış. Bu fiyatlara, sabah kahvaltısının da dahil olduğu hususu nazar-ı itibara alındığı takdirde, bizim için, oldukça uygun bir yer sayılırdı.
Öğretmen Evinin yemekhanesi de olduğu için öğle yemeğini burada yedik.. Öğretmen Evininin hemen yakınında bir cami olmasına rağmen, binanın içinde de mescit buluyordu. Bu bakımdan bir kısım arkadaş camiye gitmeyi tercih ederken, bir kısmı da binadaki mescitte namazlarını kıldı. Bundan sonra ise, şehri biraz olsun tanıyabilmek bakımından dışarı çıkıp etrafı biraz dolaştık. Tokat, merkez nüfusu 135 bin civarında olan, küçük bir Anadolu Vilayeti. İlçeleri birlikte toplam nüfusu 598 bin imiş.
Cemal Beyin yaptığı programa göre, şehre 35 Km. kadar uzaklıkta Pazar İlçesi hudutları dahilinde bulunan Ballıca Mağarası Tabiat Parkı ziyaret edilecekti. Bu sebeple Cemal Beyin kiralamış olduğu bir minibüse binerek yola çıktık. Mağaraya giden yol bir hayli bozuk ve dar olduğu için yolculuğumuz bir saate yakın sürdü. Mağara oldukça sapa bir yerde imiş. Mağaraya vardığımızda bizden başka kimse yoktu. Her bir kişi için 9.oo’ar TL. ödemek suretiyle mağara ya bir rehber refakatinde girdik. 1995 yılında ziyarete açılan bu mağara, büyüklüğü itibariyle dünyanın sayılı mağaralar arasında bulunuyormuş. Mağaraya girince yıllarca öncesinden su damlalarından meydana gelen, sarkıtlar ile çeşitli şekillerde meydana gelen sütunlar olduğunu gördük. Ancak, biz belli bir kısmını gezdikten sonra dışarı çıktık. Mağaranın önünde birer hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra buradan ayrıldık.
Bu civarda, Kaz Ova denilen mevki de Kaz Gölü varmış. Buraya kadar gelmişliği bu gölü de görelim dedik. Bu sebeple de yoldan geçen birisine gölün ne kadar uzaklıkta olduğunu sorduk. Aldığımız cevap, tahminen on km. kadar oldu. Bunun üzerine yolumuzu değiştirip, Kaz Gölü istikametine doğru hareket ettik.. Hakikaten pek fazla uzakta değilmiş. Tabelaları takip ederek gölü bulduk. Fakat gölü görünce hayal kırıklığına uğradık. Zira, gölün her tarafını kamışlar kaplamış olduğundan ortada göl diye bir şey kalmamış. Ama buraya gelmemizin bir faydası oldu, o da hiç değilse ortada görünen bir göl olmadığını gördük. Ayni zamanda Tokat’ın çevresini biraz daha tanımış olduk. Burada şu hususu da ifade edeyim ki, Kaz Ova denilen yer, Tokat’ın en geniş ovalarından birisi oluyormuş. Burada ki, ziyaretimizi tamamladıktan sonra, vakitte bir hayli ilerlemiş olduğundan kalacağımız Öğretmen Evi’ne döndük.
Bura da akşam yemeğini yedikten sonra, bugün bir hayli yorgun olduğumuz için erken saatte istirahata çekildik. Zira, ertesi günü gezeceğimiz ve göreceğimiz yerler vardı. Sabahleyin ise, Ezan okununca abdestlerimizi alıp camiye gittik. Namazın kılınmasını müteakip İmam Efendi ile tanışıp biraz sohbet edip, hatıra fotoğrafı çektirdik. İmam Efendi bizi simitle çay içmeye davet etti. Davete icabet etmenin sünnet olduğunu bilmememize rağmen, vaktimizin müsait olmaması sebebiyle, bu davete maalesef icabet edemedik. İmam Efendiye teşekkür ederek camiden aradık
01 Kasım Salı günü sabah kahvaltısından sonra, gezmek için çarşıya çıktık. Çarşıyı gezerken önümüze Taş Han diye bir yer çıktı. Burası etrafı taş duvarlar ile çevrili orta büyüklükte bir yer. İsmini de bu taş duvarlardan almış herhalde. Taş Han iki katlı bir yer olup, etrafında bulunan dükkanlarda çeşitli baharatlar, yerli dokuma malları ile hediyelik eşya satılıyor. Burada, biraz da iç turizme katkımız olsun diye alış veriş yaptık. Daha sonra da hava çok güzel olduğu için avluda bulunan havuzun kenarına oturup birer kahve içtik. Buradan ayrılarak Tokat’ın tarihi camilerinden biri olan Ali Paşa Camiini ziyaret edip burada ikişer rekat tahiyyet-ül mescit namazı kıldıktan sonra Tokat Kalesine çıkalım dedik. Kaleye nasıl gideriz, nereden gideriz diye sorarken, birisi “ben sizi götüreyim” dedi. Biz de “peki olur” dedik. Ancak bu arada kaç lira vereceğimizi sorduk. Adam “olur mu beyler, siz buraya misafir olarak gelmişsiniz, ben sizden nasıl para alırım” diye cevap verdi. Ne kadar ısrar ettiysek de parayı kabul ettiremedik. Adam emekli öğretmiş. Biraz da samimiyetine inandığımız için teklifini mecburen kabul ettik. Dört kişi biz onun arabasına bindik. Cemal Barış Bey de çocukları ile beraber bir taksiye binerek arkamızdan geldi. Emekli öğretmen sağ olsun bizi kaleye çıkardı. Hem orada bekledi, hem de şehir hakkında bize biraz bilgi vermek suretiyle bir nevi rehberlik de yapmış oldu. Ziyaret sonunda tekrar bizi aldığı yere bıraktı. Demek ki, böyle insanlar da varmış diyerek, kendisine teşekkür edip, helallik istedik
Kaleden çarşıya indiğimiz saatlerde ise, vakit bir hayli gecikmiş olduğu için acıkmıştık. Yemek hususunda ise, Tokat’a gelmeden önce Cemal Barış Bey’in bir sözü vardı. Size mutlaka Tokat Kebabı yedireceğim demişti. Bu sebeple bu kebabı yapan yerleri bir hayli araştırdıktan sonra nihayet bir yer buldu. Fakat Tokat Kebabını yiyebilmek için en az bir saat önceden sipariş vermek lazımmış. Bu bakımdan siparişler verildikten sonra sipariş verilen kebapçıya gittiğimizde her şeyi hazır bulduk. Servis edilen kebaplar görünüş itibariyle çok güzeldi. Bu kebap, malzemesi hazırlanıp şişe dizildikten sonra şişler dik olarak tandırın içine sarkıtılıyormuş. Böylece, daha önce ismini duyduğumuz halde hiç yemediğimiz bu lezzetli kebabını da yemiş olduk. Cemal Barış Beyin söylediğine göre, Tokat’lı olan Kocaeli Aydınlar Ocağı Denetleme Kurulu Üyesi İdris Türkten Bey yuvarlak soba bulabilirsem bu kebabı burada size yedirebilirim demiş. Doğrusunu söylemek icap ederse bu güzel bir haber. Ben Cemal Beyden duyduğum bu haberi sizlere duyurayım dedim. Yuvarlak sobası olan varsa haber verirse memnun oluruz Ancak, günün birinde şayet bu iş olursa, su hususu da ifade edeyim ki, bu işin işçiliği İdris Beyden, malzemeleri ise bizden olacak. Bundan da haberiniz olsun
Yemekten sonra hemen Sivas’a dönmemiz icap ediyordu. Zira, İstanbul’a gidecek uçak akşam saat 22.oo de hareket edecekti. Bu sebeple saat 19.oo da otobüse binerek saat 21.oo a doğru hava alnına vardık. Uçuş işlemlerini yaptırdıktan sonra, uçaktaki yerlerimizi aldık. Uçak tam zamanında kalkarak saat 23.30 sıralarından Sabiha Gökçen Hava Alanına indi. Valizlerimizi alarak otoparkta bıraktığımız arabalara binip, 02 Kasım 2016 Çarşamba günü saat 1.oo sıralarında da hayırlısı ile İzmit’e döndük.
Böylece, Kocaeli Aydınlar Ocağı Mensuplarının Sivas ve Tokat Seyahati hayırlısı ile tamamlanmış oldu. Bu vesile ile 29 Ocak Başkanını Sivas’ta toplayıp, faydalı bir Şura yapılmasını temin eden, Aydınlar Ocağı Dernekleri Genel Başkanı Pof. Dr. Mustafa Erkal’a, Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı olarak bizi, derleyip toparlayıp Sivas’a götürüp getiren Av. Ruhittin Sönmez’e ve bizi Sivas’ta bulunduğumuz süre zarfında en iyi şekilde ağırlayan, dönüşümüzde de, Şuraya iştirak eden bütün misafirlere el dokuması, heybe tabir edilen küçük halı torbanın içine bazı hediyelere ilaveten birer Kg.lık meşhur Sivas petek balını koymak suretiyle hediye olarak verme nezaketinde bulunan Ev sahibi Ocak Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Gözeye hassaten çok teşekkür ederim. 05.12.2016 ( B İ T T İ )
Musa Ordu
Kocaeli Aydınlar Ocağı İlim İstişare Kurulu Üyesi