Şimdi Değilse Ne Zaman?

92

“Çocukları küçük kursunla öldürürler, değil mi anne?” diyen çocuğun çaresizliği ve masumiyeti hala zihnimde zonkluyor. Bu çocuk 1992-1993 Bosna Savaşı’nı yaşadı. Bu trajik savaşta en az 200 bin Müslüman katledilmişti. Üç maymunu oynayan Batı, savaşın sponsoruydu. Sırplar katlediyor, uluslararası güçler, sahte gözyaşları döküyorlardı.

“Anne yemek yemeden oruç tutuyoruz. Orucumuz kabul olur mu?” diye sorun Afrikalı çocukların çilesi hiç bitmedi, bitmeyecek. Emperyal iştahıyla Batı, Afrika’yı iliklerine kadar hep sömürdü, oradan ayrılma zamanı gelince de insanları birbirine düşman etti ve ediyor. Afrika’daki bir nehirde balıklar kavga ediyorsa oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.

“Hayatta yoruldum, ölsem de biraz dinlensem.” temennisi de bir Filistinli çocuğa ait. Bu çocuğun kaderi de diğerlerinden farklı değil. Üçü de mazlum, üçü de Müslüman, üçü de dünyaya sözde efendilik yapanların piyonu. Adaletin bu mu dünya?

Evanjelist Batı’dan ve Siyonist Yahudilerden kurtulmadıkça insanlık huzura kavuşamayacak gibi görünüyor.

Siyonist Yahudiler arz-ı mev’ud (vaat edilmiş topraklar) iddiasındalar. İki bin yıllık bir dava bu. İki bin yıl önceki hesabı sonuçlandırmak istiyor Siyonist Yahudiler. Başkenti Kudüs olmak üzere, Nil ile Fırat arasındaki toprakları yurt edinmek zorundalar sapkın inançlarına göre. Kendileri efendi olacaklar, insanlığı sürüleştirip köleleştirecekler, buradan yönetecekler. İki bin yıllık kavga, tamamen teolojik.

Siyonist Hıristiyan olarak adlandırılan Evanjelistler de şu an İsrail’le iş birliği halinde. 1948’de İsrail fitne devletini kuranlar da bunlar. Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları Ortadoğu bölgesine İsrail’den daha uygun bir yanar dağ olamazdı. Bugün patladıkça patlayan volkanların mesulleri, Amerika’yı da kuran Evanjelist Hıristiyanlardır, özellikle İngilizlerdir.

Batı zihniyetinin en belirgin özelliği, huzurdan huzursuzluk duymalarıdır. Dünya bir savaş alanıdır bunlar için, güçlülerin zayıfları katlettiği bir arenadır. Ürettikleri her türlü siyasi, hukuki, fikri akım, kavga üzerinedir. -izm ile biten bütün akımlar, ya bir reddiyenin ya bir fitnenin sonucudur. Savaş, dünya görüşlerine göre, hayatın dinamiği ve temizliğidir.

“Rencide olur dide-i huffaş ziyadan” der Ziya Paşa. Yarasanın gözleri ışıktan rahatsız olur. Temelinde huzur vaat eden İslam, İslam’ın müntesibi Müslümanlar, bu yarasaları rencide etmektedir. Müslümanlar yok edilmelidirler. Öldürdükleri her Müslüman’la Cennet’teki derecelerinin artacağına inandırılmışlardır.

Maalesef ipin ucu puştun elinde. Müslümanlarla istedikleri gibi oynayabilmektedir huzursuzluğun mimarı fitneciler.

“Fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın; fakat vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına saldırmak yoktur.” buyurur Rabb’imiz Bakara suresi 193’te.

Adamların varlık sebebi, fitne çıkarmak ve zulmetmek. Yoksa yaşayamazlar. Fıtratı temiz olanları tenzih ederim. Bizim işimiz, kötülerle. Çivi çiviyi söker. Fitnecilerden, zalimlerden daha güçlü olmak zorundayız. Nasıl? Osmanlı’nın çekilmesiyle kapak tutmayan kazana dönen bu beldelere huzur getirmek, sözde özgürlük ve demokrasi şampiyonu şaklabanları buradan kovmak, mümkün mü?

Allah (C.C)  Al-i İmran suresi 103. ayetinde bize hem yol gösteriyor hem emrediyor: “Hepiniz birden Allah’ın ipine yani Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünerek kitap bir yerde siz bir yerde olmayın. Allah’ın size verdiği nimetlerini hatırlayın. Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler oldunuz.”

“Allah’ın ipine sarılmak”, güzel bir benzetme. Oradan güç almak, aynı merkezde toplanmak, hem de kenetlenmek, kardeş olmak; kulluk bilincinin gereği.

Aynı ipe sarılmak için önce aynı renge girmek, aynı boya ile boyanmak lazım. “Sıbgatullah” denmiş buna. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak, ayni iklimi teneffüs etmek, aynı davanın duasını yapmaktır, “sıbgatullah”. Yüce Rabb’imiz Bakara suresi 138. ayetinde  “(Ey iman edenler!) Onlara: “Allah’ın boyası (ile boyanın), boyası Allah(ın boyasın)dan daha güzel olan kim olabilir ki? İşte biz, (sadece) O’na kulluk ederiz.” (deyin.)” buyruğuyla yapmamız gereken ilk işi de bize Peygamberi aracılığıyla söylüyor.

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” der Mehmet Akif. Yüreklerin toplu vurması için aynı rengi kuşanmak gerekiyor. Yoksa parçalanmak, yok olmak; kaçınılmaz son olur. Bu bir kader değil; aymazlıktır, aptallıktır.

Birey olarak önce biz aklımızı başımıza almak zorundayız. Birlik izzet, ayrılık zillet getirir. Sırayla Türk milleti olarak kucaklaşmalıyız, İslam dünyası olarak dayanışma içine girmeliyiz. Domuz sürüleri meyve bahçelerimizi kökten yok etmeye, eşekarıları gül bahçelerimizi kurutmaya karar vermişler.

Zor, oyunu bozar. Fitnecilerin oyununu bizim birliğimiz, direncimiz bozacaktır.