“Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler”

97

Muhalefet, altı ayda
düzeltiriz diyor. Altı ayda döviz kuru kararlı hâle gelecek, hatta yeniden
sağlanan güvenle Türk Lirası değerlenecek, enflasyon duracak, işsizlik
gerileyecek… Hepsi mümkün. Altı ayda mı olur, on ayda mı; ama olur. Her hâlde
1919’da daha kötü durumda değildik değil mi? Ne diyor Atatürk: “Cebren ve hile
ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş
olabilir.” Bu sayılanların hepsi doğruydu. Fakat zapt edilen kaleler geri
alındı, tersanelere girenler çıkartıldı, dağıtılan ordular toplandı ve işgal
edenler memleketlerine kovalandı.

 

İnsan hayatında da
milletlerin hayatında da yanlışlar ve kötülüklerin çoğu geri döndürülebilir.
Ama hepsi değil.

 

 

 Tabiat bilimlerinde olaylar ikiye ayrılır:
Geri döndürülebilir olaylar ve geri döndürülemez olaylar. Teknik tabir tersinir
ve tersinmezdir. Raftan düşen kitabı kaldırıp yerine koyabilirsiniz. Fakat
raftan düşen cam bardak kırılırsa, onu geri döndüremezsiniz.

 

Her giden dönmez geri

Aslında sosyal
bilimlerde de bu kavramları kullanmak gerek. Bir toplumun hayatında da tersinir
ve tersinmez olaylar vardır. İşte yukarıda saydığım ekonomik sıkıntılarımız,
muhalefetin iddiasına göre tersinirdir. Ben de öyle olduklarına inanıyorum.
Millî Mücadelenin göğüslediği felaketler de tersinirmiş; çok şükür.

 

Fakat her şey öyle
tozpembe değil. Olup bitenler arasında geri döndürülemez yıkımlar da var.
Mesela beyin göçü dediğimiz insan sermayesi kaybımız! Daha dün haberler, en
değerli birkaç tıp fakültemizin yıllık toplam mezun sayısından fazla
hekimimizin bir yıl içinde yurt dışına göçtüğünü söylüyordu. Hekimlerimizde hâl
buysa diğer alanlarda nasıldır? Her meslekte “konvertible” insan gücümüzü de
kaybediyoruz. Yalnız Edirne’de Leva ile, Iğdır’da Tümen, Lari ve Manat ile alım
yapılmıyor. Dolar ve Euro ile yetişmiş insanlarımız da alınıp götürülüyor.

 

 

 Bu büyük çapta geri dönülmez, tersinmez bir
akış. Belki tam öyle değil. Belki ekonomiyi düzeltip kurumların kalitesi ve
itibarı iade edildiğinde bir kısmını geri kazanabiliriz fakat ancak bir
kısmını.

 

Kurumlar… Ya kurumlar?

Ama tersinmez bir
başka değişim var. Liyakatin iki paralık edildiği, aynı soyadına sâhip
klanların sözde “yönetim” örgütüne çöktüğü sözde üniversitelerde sözde eğitim
gören gençlerin yılları. Bunlar geri gelmeyecek. Yazılıda doksan- yüz alıp ilçe
başkanından tezkiyesi olmadığı için sözlüde elenen gencin kaybı ve kurumun bu
genci alamadığı için kaybı… Bunlar da geri gelmez. Fakat en vahimi,
yeteneklilerin, iyi yetişmişlerin dışarda kalması değil. En vahimi, yeteneksizlerin
kurumları doldurması. İşte bu sonuncusu kurumu çökertir. Kötü paranın iyi
parayı kovması gibi liyakatsiz kadrolar da liyakatliyi kovar. İşe alınmasına
engel olarak kovduğu gibi, eski elemanları da mobbingle, ikrah ettirerek kovar.
FETÖ dönemindeki gibi. Sonra torpil torpili çeker. İltimasla gelen de iltimasla
adam almaya başlar.

 

Buraya kadar
anlattıklarım insan düzeyinde olup bitendir. İnsan unsurunun çürüyüşü daha da
tersinmez bir başka çürüyüşe yol açar: Kurumların çürüyüşüne. Kurum sadece bir
zaman kesitinde, içinde çalışan insanlardan ibaret değildir. Kurumlar da tıpkı
milletler gibi hem bugünleri hem de geçmişleri ve gelecekleriyle vardır. Kurum
gelenektir. Liyakatlilerin girdiği, liyakat ve başarıya göre yükseldiği, en
liyakatli ve başarılının yönettiği kurum… Bu silsile bir kere bozuldu mu bir
daha eski kalitesine dönemez.

 

 

 İnsanların kurumlara güveni de kurumların
geleneğine bağlıdır. O güvenin sağlanması nesiller alır. Yıkılması için bir
keyfî tayin yeterlidir. Mehmet Akif benzer bir şey söylüyor:

 

“Hadi gel yıkalım şu
Süleymaniye’yi desen,

“İki kazma kürek, iki
de ırgat gerek.

“Ancak, hadi gel
yapalım şunu geri desen,

“Bir Sinan, bir de
Süleyman gerek.”

 

Fakat kurumlar bir
Sinan ve bir Süleyman’la bile “geri yapılmıyor”.

 

Gerçek Kurtuluş Savaşı

Sayın muhalefet,
ekonomideki çılgın gidişi altı ayda düzeltirsiniz. Kurumları nasıl
düzelteceksiniz? Nesiller boyu verilen anlamsız diplomaları iptal mi
edeceksiniz? Artık kıdemli hâle gelmiş liyakatsiz işgalcileri kovacak mısınız?
Diyelim ki kovdunuz, yerine koyacaklarınız acaba hangi kurumda yetişti?

 

Daha önce de yazdığım
gibi öğretmeyen, yetiştirmeyen bir sistemin mezunları sonra o sistemi
işletenler, o sistemin idarecileri oluyor; o sistemin geleneğini oluşturuyor.

 

Mühendisine,
teknisyenine, hekimine, savcısına, hâkimine güvenemeyeceğiniz ülkeler vardır
dünyada. Diplomalarının hiçbir anlam ifade etmediği ülkeler. Bunların insanları
liyakatsizdir. Anladık. Fakat şunu da anlayalım: Liyakatsiz insanların
kadrolarını oluşturduğu sistemlerden liyakat sahibi genç eleman da yetişmez.
Devre kapanmıştır. Kötü kötüyü üretecektir ve ülke alçalan bir spiral içinde
çöküşe gidecektir.

 

Türkiye böyle bir
felaket helezonuna düşmemeli.

 

İşte palavra değil,
gerçek Kurtuluş Savaşı budur.

( https://millidusunce.com/simdi-bana-kaybolan-yillarimi-verseler/