Silvan’da PKK ile çatışmada 13 şehit vermemiz infial uyandırdı. Oysa bu olaydan önce, bir ay içinde PKK saldırılarında 11 şehit verilmiş, 2’si asker 3 vatandaşımız PKK tarafından kaçırılmıştı. Ne devlet erkânında, ne medyada ne de halkta ciddi bir tepki olmamıştı. Sadece “ateş düştüğü yeri yakmıştı.” Demek ki kamuoyunun tepki vermesi için, şehit sayısının birer üçer olması yetmiyor, toplu şehitler vermemiz gerekiyormuş.
Şehit haberleri ajanslara düştükten az sonra DTK, Aysel Tuğluk’un ağzından “demokratik özerklik” ilan etti. (Özerklik ilan edilen kongrede bir AKP milletvekilinin de olması, en hafif tabirle bir talihsizlik olmalı.)
PKK acımasız bir terör örgütü. Ancak bu terör örgütünün “uzantıları” var. Siyasi kanadı, TV’leri, gazeteleri var. Hâkim oldukları belediyeler, yerel parlamento mahiyetinde kurumları, şehir örgütlenmesini yürüten yapılanmaları var.
PKK ve onun İmralı’daki liderinin bütün fikirlerini, düşüncelerini ve talimatlarını bu uzantıları vasıtasıyla günlük olarak takip edebilmekteyiz.
Özgür Gündem adlı gazeteden de böyle bilgiler almak mümkün. Bakınız, bu gazetede Silvan olayından bir gün önce yayımlanan “İmralı Diplomasisi Kesin Zafer Yolunda” başlıklı yazıda neler deniyor: İmralı’da süren görüşmeler, belli ki, çok ciddi bir aşamaya doğru evriliyor. Ama Kürt Özgürlük Hareketi bu “görüşmeler yüzünden oyalanıyor mu?” Eğer siz “bir şey” yapacakken, bu “görüşmeler yüzünden” o şeyi yapmayı “erteliyorsanız”, biliniz ki “oyalanıyorsunuz. Ama geçen zaman göstermektedir ki, bir yandan “görüşmeler sürmekte” diğer yandan da “yapılmak istenen her şey yapılmaktadır.” Görüşmeler yüzünden “ertelenen” hiçbir şey yok!
Yazıda devamla şunlar anlatılıyor: “Sonuç şu: Görüşmeler sürerken Kürt Özgürlük Hareketi her alanda güçleniyor; Kürt sorununda çözümsüzlük yanlıları her alanda zayıflıyor. “Görüşmeler”, “kimlik ve dil” talebinde bulunan bir örgütün önderiyle yapılıyor. Bu görüşmeler sürerken, Kürt Özgürlük Hareketi adım adım fiilen meşrulaşıyor. Hiçbir somut hedefe doğru yürüyüş, bu görüşmeler yüzünden ertelenmiyor. PKK “kendini dağıtmıyor“, Öcalansız ve PKK’siz çözüm artık kimsenin aklından bile geçmiyor.”
Yazıda ayrıca “Abdullah Öcalan’ın tüm Kürt özgürlük hareketi için önder rolü” vurgulanmakta ve son söz olarak “işler sanıldığından da iyi gidiyor” hükmü verilmekte.
Keşke şu cümlelerin yanlış olduğunu söyleyebilseydik: Görüşmeler devam ediyor, PKK kendini dağıtmıyor, özerklik ilan ediliyor, şehitler vermeye devam ediyoruz. Bu görüşmeler yüzünden PKK gerçekten hiçbir şey ertelemiyor. İşler PKK açısından iyi gidiyor.
****
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘ün ”Milletin tekrar birbiriyle kucaklaşmaya başladığı, birbiriyle konuşmaya başladığı bir zamanda teröristlerin bu saldırılarının altında çok maksat aramak gerekir” açıklamasını anlamakta güçlük çektim.
Cumhurbaşkanının, “milletin birbiriyle kucaklaşması ve konuşmasından” kastı, “Kürt siyasi hareketi” ile Türk toplumu arasında ise, bu pek doğru değil. Çünkü bu hareketin siyasi kolu Meclis’e girmemekte devam ediyor. Kurulması hedeflenen Federe devletin parlamentosu olarak yapılandırılan DTK “özerklik” ilan ediyor. Hareketin propagandistleri aşırı bir özgüvenle, çoğunluğa ve devlete meydan okumaya devam ediyor. (Mesela BDP milletvekili Sabahat Tuncel 8 askerimizi şehit eden canlı bombayı kahraman ilan ediyor, yapılan eylemin siyaseti özgürleştirdiğini söyleyebiliyor.)
İmralı’da, “devlet yetkilileri” ile örgüt lideri arasında sürdürülen görüşmelerin kastedilmiş olacağını da sanmıyorum. Çünkü bu görüşmeler hakkında, milletin -Öcalan’ın açıklamaları haricinde- bir bilgisi yok. Görüşmecilerin milleti temsil ettiğini söylemek de mümkün değil.
AKP ve CHP arasında yapılan görüşmelerle CHP’nin yemin krizinin çözülmesini kastedilmiş ise, bu görüşmeleri Silvan olayı ile irtibatlandırmak doğru olmasa gerek.
Ancak Cumhurbaşkanının, “terör örgütünün de bütün dünyanın da çok iyi bilmesi gerekir ki; devletimiz, asla tehditlere, şantajlara ve bu tip şiddete boyun eğmez” sözünü anlamak daha kolay olmalı. Anlaşılan odur ki, terör örgütü bu tür şiddet olayları ile Türk devletini tehdit etmekte, görüşmelerin lehine yürümesi için şantaj olarak kullanmaktadır.
Yani yapılan müzakereler, silah bırakmayan ve bırakmak niyeti de olmayan bir terör örgütü lideri ile yürütülmektedir. Eğer Öcalan’ın yakalandığı dönemde yaptığı gibi örgütün silahlı gücünü Türkiye sınırları dışına çıkarması ile yetinilecekse tehdit ve şantaj devam edecek demektir.
Öcalan’ın, “açılım” sürecinde ortaya koyduğu, “özerk” devletin “özsavunma gücünü” oluşturmak üzere silahlı PKK güçlerini kullanmak istediği bir sır değil. O halde, silahlı örgütün terör şantajı altında yapılan müzakerelerden netice almanın mümkün olmadığını Devletimizi yönetenlerin anlamış olması gerekir.
Nitekim Başbakan Erdoğan da, “olayın milletçe herkesi üzdüğünü, terör örgütü PKK’nın ne kadar samimiyetsiz olduğunu, yine kötü niyetli bir uygulamasını ortaya koyduğunu” belirtti.
Ve Başbakan Erdoğan en kesin ifadelerle tavrını ortaya koydu: “Eğer bunlar bir barışı istiyorlarsa talep ediyorlarsa yapacakları tek şey vardır, o da şudur: Bir defa terör örgütü silahı bırakacaktır. Silahı bırakmadıkları müddetçe ne operasyonlar durur, ne de bu süreç daha farklı bir noktaya doğru gider. Bundan sonraki süreç çok daha farklı stratejilerle ve uygulamalarla kendini gösterecektir.”
“Bir defa şu 4 temel ilkemiz değişmez; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Burada kimse bizden geri adım beklemesin.”
Evet, Sayın Başbakanımız, inanın gönlümüzü ferahlattınız. Milletimiz, şehitlerinin acısını yüreğine gömmeye hazır. Yeter ki “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” ilkesi çerçevesinde, bugüne kadar yapılanlardan farklı strateji ve uygulamalarınızı ortaya koyunuz.
Dört gözle bekliyoruz.