Sıfır Sorun Hedefi Ne Durumda?

91

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yapmak istediklerinin son derece iyi niyetli, Türk Milletinin uzun yıllar taşımak zorunda kaldığı özgüveni az, içe kapanık, dış rüzgârlara göre yelken açan yapısından çıkarmaya çalışan bir iradenin mahsulü olduğuna inanıyorum.

Bu politikanın esası iki ana unsura dayanmaktaydı: Osmanlı coğrafyasında kurulan, kültür ve tarih ortaklığımız bulunan ülkelerle sıkı ilişkiler kurmak, uluslararası arenada ortak hareket edebilecek birliklerde bulunmak. Bunun yanında ülkemiz sınırlarını kuşatan diğer komşularımızla düşmanlıkları kaldırmak, ticari ve siyasi münasebetleri geliştirmek. Böylece Türkiye’yi Batı’ya mecbur ve mahkûm bir devlet olmaktan çıkarmak.

Kıbrıs’ta, Ege’de Rumlarla, Doğu’da Ermenistan’la, güneyde Suriye ve Irak’la düşmanlıkları sona erdirmek, doğuda Batı’nın taleplerine rağmen İran’la iyi ilişkiler sürdürmek. “Komşularla sıfır sorun politikası” olarak sloganlaşan bu temel düşüncelerin yanlış olduğunu söylemek mümkün değildi. Esasen Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” sözü de buna benzer bir niyetin dışavurumuydu.

Tabii Davutoğlu’nun kişiliğinde dile getirilen bu politikanın AKP hükümetlerinin ve de Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın dış politikası olduğunu vurgulamak gerekiyor.

“Bölge ülkeleri arasında sözü dinlenir bir güç haline gelmenin bu barışçı stratejinin eseri olduğu” ifade edilmekteydi. Tarihten gelen bağlar, güçlü Türk devlet geleneği, güçlü bir ordusu ve bölgenin güçlü bir ekonomisi olması devletimizin en önemli artılarıydı.

Türkiye elindeki imkânları iyi kullanmaya çalışan, proaktif, çok parametreli, bölgesel güç olmaya hevesli, atılgan bir politika izlemekteydi.

Ancak “komşularla sıfır sorun” yaşanması hem teorik olarak mümkün olmayan ve hem de sadece size ve ABD’nin iradesine bağlı olmayan bir idealdi. Karşı tarafın da “sıfır sorun” istemesi gerekiyordu. Bakın neler oldu:

  • 1- Kıbrıs‘ta uzun yıllar “çözümsüzlüğün dayattığı sorunlardan” kurtulmak isteyen hükümet, “Annan Planı” çerçevesinde çözüme yani onbeş yıl içinde Ada’nın tamamen Rumlaşmasına sebep olacak formüleevet” demişti. Bereket Rumlar “hayır” dediği için gerçekleşmedi. Başbakan Erdoğan “ustalık döneminde” Türkiye’nin geleneksel tezlerine, Denktaş çizgisine yaklaşan bir politikaya dönüldüğünü gösteren radikal açıklamalar yaptı.
  • 2- Ermenistan‘la ABD Dışişleri Bakanı gözetiminde yapılan anlaşmadan çark edildi. Bu arada kadim dost Azerbaycan‘la aramız bozuldu.
  • 3- Türkiye İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yapmak istiyordu. İsrail’in ikiyüzlü tutumu, Gazze saldırısı ve Mavi Marmara gemisi olayı sonrasında, eski stratejik ortak İsrail ile savaşın eşiğine gelinmiş gözüküyor. Türkiye, Suriye’de Hafız Esad sonrası Başbakanımızın kankası haline gelen Beşar Esad yönetiminin devrilmesi için ABD ile birlikte Kürt muhaliflere destek vermekte.
  • 4- Bir yanda İsrail ile savaş gerginliği yaşanırken, diğer taraftan İsrail’i İran füzelerinden koruyacak olan “Füze Kalkanı” projesini kabul ettik. Nato’nun Polonya ve Çekoslovakya’ya kabul ettiremediği projeyi kabul eden Türkiye’ye karşı İran tepki göstermekte. ABD’nin İran’a bir müdahalesi söz konusu olursa bu tepkilerin beslenerek Türkiye ile İran arası bir hasımlığa dönüştürüleceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.
  • 5- AB/ABD’nin Libya petrollerini yeniden paylaşma savaşında yer almak istemeyen Türkiye, NATO müdahalesine karşı çıkmasından bir hafta sonra, NATO’nun müdahalesini istemiş, müdahale İzmir’den yönetilmiş, Türkiye donanmasıyla destek vermiştir. Başbakanımızın elinden madalya aldığı, Türk dostu Kaddafi’nin gitmesinden sonra, Türkiye sofradan pay kapmaya çalışmakta. Anca aslan payını Fransa, İtalya ve ABD’nin alacağı sır değil.
  • 6- “Arap Baharı” etkisinde devrilen “diktatörlüklere” karşı “halkın sesine kulak ver” diyerek muhalifleri destekleyen Türkiye’nin, kendi içindeki ayrılıkçı Kürtlerin “direnişlerine” ve “özerklik” taleplerine karşı benzeri uyarılara muhatap olmasından endişe edilmekte. Üstelik devrilen diktatörlerin yerine demokratik rejimlerin gelmeyeceği bugünden anlaşılmakta. Mesela Mısır’da devrilen Mübarek’in yerine gelen Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı General Muhammed Tantavi ABD’nin adamı.
  • 7- Suriye’de Beşar Esad giderse özerk bir Kürt bölgesi oluşması gündemde. Bu ise Irak, Türkiye, Suriye ve İran’da kurulacak özerk Kürt bölgelerinden teşekkül edecek “Büyük Kürdistan” projesi için gerekli bir adım. Kürdistan Projesinin, Yahudilerin “Büyük İsrail” projesi ve ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi’nin” bir adımı olduğunu da hatırlamak gerek.
  • 8- Arap ülkelerinde bir kısım halk nezdinde Başbakan Erdoğan bir fenomen. Ancak Suriye ve Libya’da en yakın dostlarına bir anda sırtını dönen Türkiye yöneticilerine Arap ülkelerinin eskisi kadar güvenebilmesi güç görünmekte.
  • 9- “Kürt sorununun” çözümü için İmralı ile müzakerenin sonuç vermeyeceğini, silah bırakmayan terör örgütüne verdikçe daha fazlasını isteyeceğini gören hükümet terörle mücadeleyi yeniden öne çıkardı. Terör örgütünün siyasi uzantılarına karşı da alttan alan, şımartan tavırlarından vazgeçti.
  • 10- AKP iktidarı dokuz seneyi doldururken, Türkiye hemen bütün komşularıyla ciddi sorunları ve gerginlikleri olan, içeride de huzur ve barışı sağlayamamış bir ülke görüntüsünde.
  • 11- “Türkiye’nin tabii coğrafyası olan Osmanlı sınırları içinde genleşeceği”, Türkiye merkezli ve Türkiye tarafından yönetilen “büyük Avrasya Konfederasyonu”nun kurulacağı hayalleri kulağımıza ve gönlümüze hoş gelmekte. Ancak imkân ve kabiliyetlerimizi iyi hesap etmeyen iyi niyetlilerin de, bizi sınırlarımız içinde bir “Kürt Federe Devleti” fikrine sıcak bakmaya alıştırmak isteyen kötü niyetlilerin de, ülkemizi kaosa ve bölünmeye götürebileceğini göz ardı edemeyiz. Bunun için yukarıdaki saydığımız politik yalpalamalar bir örnek olmalıdır.

NETİCE: Ahmet Taşgetiren’in ruh hali içindeyim:Şu soruyu zihnimden atamıyorum: Şu anda dış politikada gerçekten kontrollü bir gidiş var mı? Keşke içimi rahatlatacak daha çok şey bilsem.”

 

 

Önceki İçerikSayın Bakan Dinçer’e duyurumdur
Sonraki İçerikÖzellikle AB
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.