Şeytan ahlakı deyince aklımıza pek çok olumsuz nitelik veya davranış gelir. Önce olayı hatırlayalım:
Melekler, insandan önce evrende vardı. Sonra Âdem yaratıldı. Allah, meleklerin Adem’e secde etmesini istedi. Bu istek, insanoğlunun evrendeki yüce değerinin mesajıdır. Bir melek “Ben ateşten yaratıldım, Âdem topraktan yaratıldı.” diyerek secde emrine itiraz etti. Bu meleğe “şeytan” dendi. Şeytan, Cennet’ten kovuldu. Bu sebeple insanoğluna karşı kinlendi, ondan intikam almayı görev kabul etti, çünkü şeytan, Cennet’ten insanoğlu yüzünden kovulmuştu. Kendi suçunu Adem’e, yani insanoğluna yükledi.
Şeytan, önce Adem’i kandırdı, onun, Cennet’ten kovulmasını sağladı, ancak Âdem, hatasını anlayıp tövbe edince Allah (CC) onu affetti. İnanç sistemimizde, Âdem; tövbenin, pişmanlığın, hatadan dönmenin; şeytan ise kibrin, intikamın, yaptığı hatadan dolayı başkasını suçlamanın sembolü oldu.
Genlerimizde hangi ahlakın kodları daha baskın? Âdem ahlakı, kişiye yaptığı hatayı kabul ettirir, özür diletir, bir daha yapmamanın kararlığı ile insanda tecessüm eder. Şeytan ahlakına sahip olanlar, hiçbir zaman, hatalarından dolayı kendilerinde bir kusur bulmazlar, her olumsuz neticenin suçlusu, başka bir kişidir, bir varlıktır, bir olaydır. O ya da şu veya bu olamasaydı bu kötü olay onun başına gelmeyecekti o kişiye göre.
Şeytanın Adem’i suçlaması; kıskançlık, gurur, öfke ve sorumluluk yüklenmeme duygularının birleşimiyle şekillenen bir davranış olarak yorumlanabilir. Bu durum, aynı zamanda insan doğasında bulunan bazı olumsuz duyguların ve eğilimlerin alegorik yansımasıdır.
“Başımıza gelen her musibetin, kendi yapıp ettikleriniz yüzünden” olduğunu buyurur Rabb’imiz Şura suresi 30. ayette. “Kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” diye ayetin devamında müjde de verir. Müjdeye layık olmak da hatamızı itirafta samimiyeti gerektirir.
Şeytani ahlak sahipleri; daima mutsuzdur, huzursuzdur, suçlayıcıdır, özgüven zayıflığı içindedir. Bir şey üretmek, faydalı bir söz söylemek yerine söylenmeyi, üretilenleri beğenmemeyi, teklif yerine tenkit etmeyi tercih ederler. Tercih değil, bir tepkidir onların yaptıkları. Yaptıkları yanlışların doğrusunu duymak, rahatsız eder onları. Sağlıklı ruha sahip birinin kendisi için yaptığı öz eleştiri, başkası için yapacağı bir tenkit, onlar tarafından bir suçlanma olarak yorumlanır, algılanır. Eleştiriye, hatalarını işitmeye tahammülleri yoktur. Doğan güneş, akan su, esen rüzgâr bile onlar tarafından işlenen kötü fiilin failidir.
Zordur, şeytani ahlaka sahip olanlarla yol almak, iş başarmak. İş yapan, hata yapar, yola çıkan düşer ve kalkar. Doğaldır bunlar. Her eylemin fıtrat gereği olumlu veya olumsuz sonucu olabilir. Olumsuzluk, tecrübedir, sonrası için derstir, ibrettir. Şeytani ahlaklıların lügatinde tecrübe kazanma, ders alma yok, reddetme, tenkit, aşağılama vardır. Hoşgörü, affedicilik yer almaz bu duygu dünyasında.
Ademî ahlak, insanî ahlaktır. Kul olma bilincine sahip olmaktır. Kul, mükemmel olmadığını, kusurlu ve aciz varlık olduğunu, hata yapmanın bir acizlik olmadığını da bilir. Ademî ahlakı mücehhez insanlar, iş ve üretimde yaptıkları hatadan dolayı özür diler, itiraf eder, o kusuru bir daha işlememenin bilgisini edinir, yolunu keşfeder.
Evlilik, bir yolculuktur, iş hayatındaki ortaklık, sosyal faaliyetlerdeki gönüldaşlık da böyle… Birlikte yol alacağımız insanların ahlakına çok dikkat etmeliyiz. Hangi ahlak üzre? Ahlakı ademî mi, şeytanî mi? Bu ahlak, daha çok karakteristiktir, eğitimle değiştirilmesi imkânsıza yakın zordur. Şeytanî ahlak sahiplerinden uzak durmak daha doğrudur; bu tipler, insanı yorar.
“Evvel refik, badel tarik”, yani önce arkadaş, sonra yol demiş güngörmüşler. Şeytan ve şeytanÎ her şey bizden uzak olsun. Ademî dostlara ihtiyaç var. Var olanların kıymetini bilmeliyiz, sayılarını artırmalıyız. Bu hayatın tekrarı yok!