“Seyahat Edin, Sıhhat Bulun”      

19
Kadir Durgun
Profil resmi

Rivayet ne kadar doğru, bilmiyorum. Bir gün Evliya Çelebi rüyasında Peygamberimizi görür, heyecandan dili sürçer “Şefaat ya Resulallah” yerine “Seyahat ya Resulallah” der ve seyyah olur, tarihe ismini yazdırır.

Ben işin hikâye tarafında değilim. Seyahat, nedir; bir turistik etkinlik midir? Seyahatin hangi türü makbuldür? Seyahatin amacı ne, tarzı nasıl olmalıdır?

Seyahat, gezi; seyyah da gezgin diye açıklanıyor sözlüklerde. Gezme eylemi olan seyahatin gereği ve yararı hakkında yazar ve düşünürler pek çok düşünce ileri sürmüş, dini metinlerde seyahat, ibadet öneminde tavsiye edilmiş.

“Hiçbir şey zekâyı seyahat etmek kadar geliştirmez.” der Emile Zola. “Uzaklara gittikten sonra tamamen değişmiş biri olarak dönmek gerçek bir mucize.” der yine bir Batılı yazar. Geothe, “Gezgin, bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.” diyerek insandaki keşfetme dürtüsünün önemini ve gezmenin bundaki gücünü vurgular. Bu keşif, belki de kendini keşfetmek. En uzun seyahatin içe doğru, en zor keşfin kişinin kendisi olduğunu söyler, mutasavvıflar. Geothe de aynı fikirde olabilir.

 Hayatı bir kitaba benzetir ve gezip görmeyenlerin hep aynı sayfayı okuduğunu söyler St. Agustine. Okullarımızda da “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” münazaraları yapılır hep. Gezmek, yenilenmektir; gezmek, diri kalmaktır; gezmek, keşiftir; gezmek, ders ve ibret almak, tefekkür ve akletmek amacıyla yapılırsa ibadettir.

Bir Bosna atasözünde “Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.” denir. Önemli olan, yola çıkmaktır. Epiktetos’a göre “Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil.”  “Zaferle değil, seferle görevliyiz.” sloganı, her görev ve şartta tekrarladığımız cümledir. Zafer, kaderi yazan kudret sahibinin tasarrufundadır. Su akar, zaman akar, ömür akar; her akış bir seyahattir. Seyahate direnenler, akıntıya kürek çekenlerdir.

Seyahat, maceradır, dolayısıyla tehlikelidir, düşüncesine sahip olanlar, rutinin öldürücü olduğunu bilmeyenlerdir. Aynı yerde dönmek, dolap beygiri olmak; israf edilmiş bir ömürdür. Hayat kaynağı su bile, durduğu yerde kokar. Gustave Flaubert, seyahatin insanı alçak gönüllü yaptığı, bize dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğimizi görmemizi sağladığı iddiasındadır.  

Peygamberimiz (sav) “Seyahat edin, sıhhat bulursunuz.” buyurmuştur. İnsan ruhu, kâinatta geçerli olan hareket kanununa tâbi olarak hareket etmekle rahatlar, huzur bulur. Seyyah, etrafına ibret nazarı ile bakar, bedeni yeni şeyleri tecrübe ederken ruhu tefekkür ve tezekkür eder. Seyyah, bir turist değildir, turist için görsellik önemlidir. Turist konforun, gezgin çilenin adamıdır. Turist, grubun bir parçasıdır; seyyah, ne kadar yalnızsa o kadar çoktur.

Araştırmaya göre düzenli olarak seyahate çıkmak; kalp krizi riskini azaltıyor, kortizol ile beraber stres seviyesini düşürüyor, depresyonu önlüyor, yaratıcılığı artırıyor, insan ilişkilerine pozitif bir bakış açısı katıyor, seviye kazandırıyor.

Amaçsız eylem, havanda su dövmektir. Seyahat, diğer adıyla gezi niçin yapılmalıdır? Neml suresi 69’da Rabb’im şöyle buyurur: “De ki, yeryüzünde dolaşın da böyle diyerek günaha gömülmüş inkârcı suçluların sonlarının nasıl olduğuna ibretle bakın!” Burada altı çizilmesi gereken sözcük “ibret”. Günaha gömülmüş inkârcıların sonlarını görmemek ve bundan ibret almamak, boş bir gezinti, avuntu.

Allah, Rum suresi 42. ayette de “Yeryüzünde dolaşın da daha öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş ibretle bakın! Onların çoğu Allah’a orta koşan kimselerdi.” buyruğuyla seyahat etmenin bir başka nedenine dikkatimizi çekmektedir.

İbret nazarından yoksun, akletme yeteneği gelişmemiş, sinelerindeki gözleri kör insanların seyahatleri, Allah katında beyhude bir yorgunluktur. Rum suresi 46. ayette bu hakikat, “Bu inkârcılar, biraz olsun yeryüzünde ibret nazarıyla gezip dolaşmazlar mı? Eğer böyle yapsalardı, belki bu sayede akledip duygulanacak kalplere ve gerçeği duyacak kulaklara sahip olurlardı. Ne var ki kör olan, başlardaki gözler değil, gerçekte kör olan sinelerdeki gönüllerdir!” cümleleriyle belirtilmiştir.

Evliya Çelebi’nin dili sürçmüş olsa da belki amacı doğrultusunda yapılan her seyahat bir şefaattir. İbret için gezmek gerek, dosta gitmek gerek, içimizdeki uzun yolun yolcusu olmak gerek. Boşuna “sıla-i rahim, ömrün uzamasına vesiledir.” denmemiştir?