Sevmek – Sevmemek

41

     Kimileri konuşurken veya yazarken,

     -Ne hikmetse- bazı isim ve şahısları telâffuz etmek,

     Zikretmek ve anmaktan

     Kaçınıyor, ağızlarına bile almak istemiyorlar!

     Kimileri de, menfî / olumsuz şeylerden bahsetmenin;

     Yanlış ve doğru olmadığını sanıyor!

     Oysa, birinden veya birşeyden söz etmek;

     Onu beğenmek veya beğenmemek,

     Sevmek veya sevmemek demek değildir.

     Beğenmediğimiz hâlde, takdir ettiğimiz kimbilir neler var?

     Sevmediğimiz hâlde, doğru ve güzel bulduğumuz;

     Nice kimseler, nice şeyler var?

     Nitekim: Seversiniz sevmezsiniz,

     Beğenirsiniz beğenmezsiniz,

     O başka bir mes’ele. Fakat:

     Stalin, Lenin ve Marks’tan bahsetmeden,

     Rus tarihi yazılabilir mi?

     Mustafa Kemal’e yer vermeden,

     İstiklâl Harbi kaleme alınabilir mi?

     Cumhuriyet sonrası komünizm ve komünistlerden söz etmeden

     Cumhuriyet Tarihi ele alınabilir mi?

     Yunanlılar, İngiliz ve Fransızları zikretmeden

     İstiklâl Savaşı anlatılabilir mi?

     Şeytan ele alınmadan, Hz. Âdem anlaşılabilir mi?

     Cehennem bir kenara bırakılarak,

     Sadece Cennet’ten bahsetmek bir şey ifade eder mi?

     Kış olmasa da, hep bahar olsa,

     Baharın varlığından haberdar olunabilir mi?

     İnsan, en çok kimin adını anıp tekrarlıyor dersiniz?

     İçinde Şeytan’ın geçtiği “Eûzü”yü değil mi?

     Bu zikrediş; şüphesiz, Şeytan sevildiği için değil.

x

     Herşey zıddıyla anlaşılıyor.

     Çünkü zıtlar dünyasında yaşıyoruz.

     Nitekim: Hastalıklar olmasaydı,

     Sağlıktan bahsedilebilir,

     Kıymetinden söz edilebilir miydi?

     “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

     Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

     Diyen Kanunî Sultan Süleyman’ın, şahane beyti,

     Bir mânâ ifade edebilir miydi?

     Çirkinlikler olmasaydı güzellikler,

     Çalan çırpanlar olmasaydı, doğruluk ve dürüstlükler,

     Ahlâksızlık ve ahlâksızlar olmasaydı,

     Ahlâk ve ahlâklı olmaktan söz edilebilir miydi?

     Veya bunlar bir kıymet ifade edebilir miydi?     

Önceki İçerikKimlik
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.