Sevgili DOLAR, mektubuma başlamadan önce nasılsın iyi misin, iyisindir inşallah.
Uzun zamandır ülkemizde kaldın, biliyoruz misafirdin, ama inan seninle çok büyük işler başarmıştık -en azından- biz öyle olduğunu sanıyorduk!
Fakat son gidişin, halen burnumuzun direğini sızlatıyor.
Seninle geçen günlerimiz ne de güzeldi, elimiz sıcak sudan soğuk suya değmiyordu.
Sen varken her şeyimiz vardı, hayatımızın anlamıydın, gitmeseydin ne iyi olurdu.
Fakat sen de haklısın, seni bozdurup bozdurup harcadık, kabahatin büyüğü bizim!
Sen bizleyken değerini bilemedik; yol yapıp ezdik, köprü yapıp astık, konut yapıp üstüne oturduk.
(Bu arada sen gittin gideli tuvalet bile 1 TL iken oldu 1,25 TL)
Şimdi senin arkandan milletçe ağlıyoruz, tüm ülke senin yolunu gözlüyor; yol yaptın, köprü yaptın, konut yaptın ama yine de mutsuzuz.
Çünkü artık “BİZIMLA DEYILSİN” !
Alışkanlık olmuştun hayatımızda.
Oysa ki; TC Merkez Bankası’nın önünde, ardından “sağlıcakla git, sağlıcakla gel” diye kova kova su dökmüştük.
TC Merkez Bankası başkanımız, sen istedin diye faizleri arttırıp, “hemen kızıp gitme, oturup sakince konuşalım” diye çağrı attı, ama dönüş bile yapmadın.
WhatsApp’tan duygulan diye seni bozdurup yaptırdığımız eserlerin fotoğrafını gönderdik, oralı bile olmadın, gıcıklığına “dışarıdayım” hatta “otomobil kullanıyorum” diye otomatik mesajlar gönderdin!
Bakanlarımız, işadamlarımız hep birlikte sana ziyarete geldiler; ellerinde pişmaniyeler, çukulatalar, püskevitler eşliğinde “pişmanız, ne olur geri dön burası da senin bir yurdun” diye ama randevu bile vermedin.
Tüm rezervlerimiz sana feda olsun; altınmış, petrolmüş hiçbir şeyi gözümüz görmüyor, her yerde sen, her şeyde sen!
Gelmene izin vermiyorlar biliyorum, ah bu dış mihraklar ah!
Sen onlara aldırma biz burada sana eş bile buluruz, yalnız değilsin, gerekirse Allah’ın emriyle isteriz, olmazsa kaçarsın.
Din değiştirmen de gerekmez, biz seni her dinde kabul ederiz.
Gerektiğin de; neyi değişmemiz gerekiyorsa onu da biz değişiriz.
Sen, yeter ki gel!
Yeter ki; sen sev bizi.
Bizi Türk Lirası’na mahkûm etme, kendi başına bile yürüyemiyor hababam sendeliyor, “bir dur, bir rahat dur” diyoruz durmuyor, sürekli sarhoş eve geliyor.
Senin alkolün yoktu, kumarın yoktu, SSK’lı bir işin vardı.
Nikâhına çağır bizi, şahidin bile oluruz.
“Diloy Diloy Yaylalar” türküsünü, “Dolar Dolar Yaylalar” olarak söyletiriz.
Orhan Gencebay babamız her sabah anonsunu da yapar, “berhudar ol DOLAR BABA” …
Sen ne diyorsan o!
Gelirim dediğin de altına kırmızı halılar serer, mehter takımı ile karşılarız.
Sensiz bir hiçiz, sen kafana göre gelip gidesin diye IMF’e ne rüşvetler verdik!
Ahh ah, şu parmakların dili olsa da seni sayarken duyduğu hazzı bir anlatsa!
Seni çok özledik, çook…
Mektubuma son vermeden önce, en kısa sürede görüşmek umuduyla senin gözlerinden, Benjamin Franklin’in amcanın ellerinden öpüyorum.
In God We Trust, Allah’a Emanetsin.
Dipnot: Yurt dışından borç alınmış ABD doları ile çevrilen, sıcak paraya muhtaç edilen bir ekonominin, sıcak paralar giderken ne hale geldiğini maalesef hep birlikte hüsranla izliyoruz.
Sevgili Dolar’a hitaben bu mektubu yazdım ki; belki tekrar gelir bizi rahatlatır diye, bu şartlar altında pek umudum olmasa da!