Sevgi Eğitimi-8

102

 

“Eğitim”, hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Yeni doğan çocuğun beslenmeye alıştırılması, denilebilir ki, insan neslinin eğitimle tanıştığı ilk somut anlardır.

Annenin güler yüzü, sevgi öpücükleri, konuşup okşaması, sevgi göndermeleri bu eğitimin devam eden parçalarıdır. Sevgi sadece insan varlığının değil, bütün yaratılmışların ortak hamurudur. Toprakta yeşeren bir bitki, açan bir çiçek, güneşin ısı ve ışık kaynağı oluşu hep bu sevginin dışa vurumudur. O sevgi olmasa kâinat yaratılmaz; canlılar insanoğluna gıda taşımaz; kâinat insana teslim olmazdı(Atalay,2006).

” Eğitim ve Sevgi” sözcükleri bir araya getirilmesi gereken en uygun iki sözcüktür. Modern eğitim olarak çağımıza damgasını vuran bütün eğitime ilişkin kuramlarda ,üstü kapalı olsa da aslında sevgi hep ön plandadır. Maslow, benlik kuramında insanın değerli, kendine özgü ve iyiye yönelik bir öz bene sahip olduğunu ileri sürmektedir(Özden, 2003).

Bir kişinin kendisini gerçekleştirebilmesi için sevme ve sevilme ihtiyacını mutlaka karşılaması gerekmektedir. Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz.

Bu gün artık şiddet, haksız rekabet, müstehcenlik, cinsel teşhir, insanın nesneleştirilmesi, kin ve nefret içerikli yayınların artması gibi pek çok sorunla örülü dünyamızda çocuklarımıza verebileceğimiz eğitimin ilk adımı onlara bir sevgi gözlüğü armağan etmektir. Bu ise, ancak ilk önce kendi sevgi gözlüklerimizi takmakla mümkün olacaktır. Yani sevmeyi öğrenmekle.

Çocuklarımıza olumlu davranış kazandırmanın ilk ve en önemli şartı, onlara içtenlikli ve koşulsuz olarak sevgimizi sunmaktır. Daha ilk aylardan itibaren anne kucağının sıcaklığı ve kokusu ile sevildiğini anlayan insan yavrusu, hayata kendisine tutulan sevgi aynası ile bakmaya başlayacaktır.

Hemen her anne baba çocuğuna karşı beslediği sevgiyi, çeşitli biçimlerde ve kendi anlayışları çerçevesinde bir “eğitim”e dönüştürmeye çalışır. Ancak sevgi anlayışları ve sevgiyi gösterme biçimleri aileden aileye değiştiği gibi, eğitimde disiplin uygulama metotları da farklılaşmaktadır.

Eğitim anlayışlarında son dönemde görülen gelişmelerle birlikte, otoriter ve güç kullanmaya dayalı eğitim metotlarının yerini, çocuk merkezli ve çocuğun bütün isteklerini yerine getirmeye dayalı bir anlayış almaya başlamıştır(Durukan, 2005).

Bu yeni anlayışa göre aileler hayatlarını çocuklarının istekleri doğrultusunda düzenlemeye çalışmaktadırlar. Çocuklarımızın hayatına çizgi film ve oyun karakterleri olarak giren sihirli dünya; yavaş yavaş gerçek dünyanın yerini almaya başlamıştır.

Giyim kuşamdan gıdaya; eğlenceden eğitime kadar her anlamda bir tüketim patlamasının yaşandığı bu dönemde, çocuklarımız her geçen gün büyüklerinin dünyasına artan bir tür memnuniyetsizlikle bakmakta, kendisine sunulanlarla asla yetinmemekte ve hep daha fazlasını istemektedir. Doğru ve yanlışın ayırt edilmesinde ise anne babalar her geçen gün otoritelerini daha da kaybetmektedirler.

Sağlıklı bir eğitim anlayışı ise, öncelikle çocuklarımıza “koşulsuz sevgi”, “hoşgörü” ve “doğru bir disiplin anlayışı”yla yaklaşmamıza ve onlar için “etkili bir model” olmamıza bağlıdır.
Sevgi sözcüğü insanlara güven duygusunu hissettiren önemli bir sözcüktür. Çocuklarımızı, anne ve babamızı karşılıksız severiz. Neden? İçten gelen çok temiz bir duygudur bu. Çünkü insan olmanın getirdiği bir yere sığınma, güven hissinin tatminliği ancak sevgi ile mümkündür.

Çevremizde kimden sevgi alırız ya da almayız bunu çok kolay anlar insan. İşte çocuk da çevresinde olup biten her şeyin gayet iyi farkında olan bir bireydir. Dr. Atalay’ın açıkladığı gibi;

“Çocuğunuzu seviyor musunuz? Peki bunu göstermek için neler yapıyorsunuz?” sorularına,
“Tabii ki doktor bey, ona son model araba aldım, hiçbir şeyi eksik değil.” diye cevaplar vermek yeterli değildir. Çünkü çocuğun anne babadan beklediği en temel sevgi işaretleri sarılmak, dokunulmak, okşanmak ve birlikte yapılan paylaşımlardır.

Dr. Atalay bunu şöyle örneklendiriyor: Bilimsel araştırmalar sonucunda görülüyor ki, sözü geçen ‘farkındalık’ anne karnında başlıyor. Anne karnındaki bir bebeğe çeşitli sesler dinletiliyor. Çok huzursuz olan ve sürekli hareket eden bebek, bu sesler içinde kendi annesinin sesini duyunca sakinleşiyor.

Birçok aile halen “Çocuk o daha bilmez, anlamaz.” düşüncesi ile çocukların dünyasından kendilerini uzaklaştırıyor. Böylece, çocuğun zaman zaman gösterdiği garip davranışları anlamak daha da güçleşiyor. Oysa çocuklar kendilerine gösterilen sevginin, ilginin her zaman farkındadırlar(Atalay, 2000).