Bilim son yıllarda sevginin gücünü keşfetti. Psikiyatristler ruhsal hastalık ve pek çok problemin sebebinin büyük ölçüde sevgisizlik olduğunu buldular.
Dr. Erich FROMM’a göre de “sevmek, sevilen kişiye özen göstermek, onun hayatından, kendini gerçekleştirmesinden ve gelişmesinden kendini sorumlu tutmaktır.”
Sevgi aslında sevilen insanın içinde büyüdüğü ve geliştiği bir topraktır. Anne babalar çocukların tecrübe sahibi olmasında büyük rol oynarlar. Çocuk doğduğu andan itibaren çevresinden öğrendiği ve aldıkları ile sürekli aklını ve sevgisini geliştirir.
Bilgili anne babalar çocuklarına kendi tecrübeleri ile katkıda bulunarak, sorularını cevaplayarak onlara ilgili ve sevgi göstererek gelişmelerine yardımcı olurlar.
Çocuklarının bu şekilde gelişebileceğini bilmeyen anne babalar ise çocuklarına yeterli ilgi ve sevgi göstermez, sorularını cevaplamaz, onları küçümser, belli kalıplar içine sokmaya çalışır.
Engelli çocuklarımızın gelişebilmeleri büyük ölçüde bu ilgi ve sevgiye bağlıdır. Çocuğun ister anne baba, ister öğretmen veya çevreden bir kişi olsun gelişebilmesi için mutlaka bir sevgi kaynağına ihtiyacı vardır.
Şu olay bunu bariz şekilde ortaya koymaktadır. C… engelli bir çocuktur. Hiç kimse ile sıcak ve insancıl ilişkiler kuramamış ve yapayalnız bir insan olarak yetişmiş, çünkü küçüklüğünde anne, baba ve insan sevgisi görmemiş.
15 yaşında kliniğe yatırılmış. Gerçek hayattan koptuğu için kendi yarattığı hayal dünyasında yaşıyormuş. Klinikte odadan dışarıya çıkmayı reddedip kimseyle konuşmak istememiş.
Doktorlar “karşılık beklemeyen sevgi” ilacını uygulamışlar. Ona sevgi göstermişler. Onunla oyunlar oynamış, konuşmaya çalışmışlar.
“Ne kadar iyi görünüyorsun bu gün”,
“Ne güzel dama oynuyorsun!
Seninle sohbet gerçekten zevk”
gibi sevgi içeren sözler söylemişler…
Bir sabah C… Bahçeye çıkmış çevresi ile ilgilenmiş dünyanın artık kendisine o kadar korkunç gelmediğini söylemiş.
Benzer bir örneğinde Saygı Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Meram Şubesinde yaşadık. Kuruma yeni başlayan F… isimli bir çocuğumuzu grup öğretmeni her gelişinde kapıda karşılayıp ona “bugün ne güzel görünüyorsun, seni özlemiştik, hoş geldin” gibi sözler söylüyordu.
Öğrenci kısa zamanda davranışlarında ve eğitiminde büyük yol kat etmişti. Bir gün öğretmen sınıfta iken F… geliyor, kapıda öğretmenini göremiyor. F… o gün sınıfa gönülsüz giriyor, köşeye kapanıyor, hiç kimseyle konuşmuyor. Öğretmeninin bir ders saati boyunca gönlünü alması da sonuç vermiyor, yüzüne bakmıyor.
Böyle durumlarda normal çocuklarda 10-15 dakikada iletişim kurulabilirken, engelli çocuklarımızda bu birkaç saati hatta birkaç günü alabiliyor.
Çünkü; öğretmenin artık onu sevmediğini düşünebiliyor. İster aile olsun ister eğitimci olsun çocukta sevgi tohumunu ekip, damla damla besleyip filizlenmesini, boy verip büyümesini sağlamak gerekir.
Bir kez bu sevgi bağı kurulduktan sonra da hassas bir şekilde ve titizlikle korumak gerekir.
Sevgide fedakarlık vardır. Sevgi onun için güzeldir. Sevgide vericilik vardır. Sevgi onun için güzeldir. Sevginin ücreti yoktur. Sevgi onun için güzeldir.
ÖĞRETMENİM
Her sabah karşılarsın beni “Ooo! Kimler gelmiş, benim güzel çocuğum gelmiş” diye, Senin bu ilgin öğretmenim inan bana en güzel hediye. Korkularımı yendim seninle kendimi aştım, Hiç barışamayacağım sandığım kendimle kıyasıya savaştım. Sen güç verdin öğretmenim. Dudaklarım tebessümü öğrendi sayende. Kaç defter dolusu yazılar yazdım. Yazamayan ellerimle. Alkışlar aldım coşku dolu arkadaşlarımdan, sizlerden. Hele annemin parlayan gözlerini bir görseniz. Ağlamaklı sevinçten… Her sabah sen karşıla beni öğretmenim sakın kaybolma bir yerlere. Her kapı açışımda seni bulayım. Bana gül öğretmenim beni sev, bana sarıl. Sana bütün dünyanın en güzel çiçeklerini toplayım(Livatyalı).