Sevgi, Çocuklara Nasıl Kazandırılır?-2

107

“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira onlar
size benzeyeceklerdir! Kendinizi terbiye edin.

“Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz olduğu sürece,
büyük icatlar ve ilerlemeler hiçtir.”

 

İnsanlığın her dönemlerinde “doğruluk, iyilik, güzellik, adalet, yardımseverlik, erdemlik”
yaşamın bir gereği olarak kabul edilip savunulmuştur. “Yalan söylemek,  çalmak,
öldürmek, ikiyüzlülük, saldırganlık, dolandırıcılık vb.”
ise genelde
istenmedik davranışlar olarak benimsenmiştir.

Eğitim ortamında öğretmen ve öğrenci duygu ve düşüncelerini
hiç saklamadan ileri sürmelidir. Bu ortamın sağlanması için önce öğretmen
verdiği sözü yerine getirmeli; yerine getirmediği zaman da nedenini olduğu gibi
açıklamalı ve öğrenciden özür dilemelidir. Öğrencinin sorduğu sorulara
kızmamalı; eğer cevabı bilmiyorsa, bunu açık seçik söylemeli; diğer yollara
başvurmamalıdır.

 Eğitim ortamı ile
ilgili kuralları baştan belirtmeli;  bazı
kuralları, yazılı ve ödev günlerini, öğrencilerle birlikte saptamalı, bunlardan
taviz vermemelidir. İlkelere kendisi de uymalıdır. Hatalı olduğu zaman hatasını
kabul etmeli, eleştiren öğrencilere ceza vermemelidir.

Eleştiriyi davranışla yönetmeli; hatayı öğrenciye
buldurmalı; eleştiriden sonra öğretmen, “seni seviyorum, sen iyi insansın, bu
davranışını düzeltirsen, mutlu olurum!..”
gibi tümceler söylemelidir.

Öğrenci ve öğretmen birbirlerine güvenmeli, öğrencinin
anlattığı sırları öğretmen, başkalarına söylememelidir. Öğrenciler
güvendikleri, halden anlayan, empati yapan, gerektiğinde kendilerini haksızlığa
karşı koruyan öğretmeni sever ve sayarlar.

Müfettişlik yıllarımda, bir veli çocuğuna hakaret
ettiği ve dövdüğü için öğretmeni şikâyet etmişti. Konu hakkında soruşturma
yapıldı: Öğretmen, Beden Eğitimi dersinde öğrencilerine mendil kapmaca oyunu
oynatırken, sevdiği bir öğrencisine mendili tutturuyor. Bir kız öğrenci de;
“öğretmenim hep aynı arkadaşa mendil tutturuyorsunuz, bu kez de ben tutabilir
miyim?” diye sorduğunda, öğretmen; “sana mı soracaktım ukala, sen benim işime
karışma” diye cevap veriyor.

Bunun üzerine kız öğrenci; “öğretmenim haksızlık yapıyorsunuz,
hem, bize nazik olmayı öğrettiniz, fakat kendiniz bu kurala uymuyorsunuz, bu
tavrınızı yadırgadım” diyor. Bu cevabı duyan öğretmen, kızı çağırarak
tokatlıyor. Üstelik ifadesi alınan bu öğrenci; “öğretmenimi seviyorum, şikâyetçi
değilim” diyor.

Sevgi, insanın önemli
gereksinimlerinden biridir. İnsan sevmediği, sevilmediği ortamlarda çok acı
çeker. Çünkü insan bir bakıma yaşamı boyunca sevgi peşinde koşmak­ta, onu
aramakta, yani sevgi dolu bir ortamda yaşamak istemek­tedir.

Nitekim “iki gönül bir olunca, samanlık seyran olur, beni aç, susuz,
çıplak bırakın; fakat ne olur sevgisiz bırakmayın”
söz­lerinde bu
gerçek dile getirilmektedir
.

Öğrencinin de eğitim ortamında
sevgiye gereksinimi var­dır. Sevdiği öğretmeninin dersinde başarısız olan
öğrenciyi bul­mak, çok zordur. Öğrenci öğretmenini, dersi seviyorsa, o alanda
daha başarılı olabilir.

Ayrıca eğitimin kurallarına
uyabilir; onla­rı savunabilir. Hatta öğretmen ve derse karşı olan olumsuz tu­tum
ve davranışlardan da vaz geçebilir.

Baskı, korku, ceza gibi istenmedik
değişkenlerin baskın olduğu eğitim ortamlarında, öğrenci göstermelik bir saygı
ve uyum içindedir. Sırf sınıf geçmek, dayak yememek, azarlanmamak, küçük
düşürülmemek, ceza görmemek için çalışabilir; kurallara uymuş gibi davranabi­lir.
Bu gibi ortamlarda öğrenci gerçek duygu ve düşüncelerini bastırmıştır. Uygun
yer ve zaman gelince öğretmen ve derse karşı olan tutumunu ortaya koyabilir.

Bir eğitimcinin hatırası:

İlk kez. Anadolu’da bir liseye öğretmen
olarak atanmıştım. Eğitimin hemen hemen hiçbir kuralını bilmiyordum.
“Çiçeği burnunda” bir öğretmendim. Liseye gelince ilk iki üç hafta
diğer öğretmen ve yöneticileri gözledim. Ne yaptıklarını, sınıfta otori­teyi
nasıl sağladıklarını, dersi nasıl işlediklerini öğrenmeye ça­lıştım. Bana göre
en başarılı öğretmen okul müdürüydü. Öğren­ciler onu görünce el pençe divan
duruyorlar; sesini duyunca dut yemiş bülbül kesiliyorlardı. Okul tiril tiril titriyordu.
Bir gün ya­nına gittim. “Ağabey, bu saygı ve otoriteyi nasıl sağladınız?
Ba­na anlatır mısınız?” dedim. Güldü; sonra:

“Ben bir sınıfa ilk kez giriyorsam, o
sınıfın en iri yarı olan, kabadayı kesilen öğrencisinin bir pundunu bulur, onu
bir güzel döverim. Bu, öğrencilerin gözünü korkutur. Bir daha kolay ko­lay
dayak atmam; ama ara sıra yaramazlık yapanlara meydan dayağı çekerim.
Öğrencinin karşısında kesinlikle gülmem; onla­rı içimden severim ve bunu hiç
belli etmem. ” dedi.

Aynısını ben de uyguladım. Kısa zamanda
acımasız, otoriter bir öğretmen olarak tanındım. Değil benim öğrencilerim;
diğer okulların, hatta ilkokulların öğrencileri bile beni görünce oyunu bırakıp
kaçmaya, yollarını değiştirmeye, önlerini ilikleyip selâm verme­ye başladılar.

Öğrencilerimi çok seviyordum; fakat bunu hiç
belli etmiyordum; çünkü bana “Sevgi zayıflıktır, belli etmeye­ceksin. Eğer
anlarlarsa, bir daha otorite kuramazsın. Onları içinden sev!..”
demişlerdi. Öğrencilerimin de beni sevdiklerini sanıyordum; çünkü her zaman
selâm veriyorlar, önümde eğili­yorlar, önlerini ilikliyorlar, yol
değiştiriyorlar, karşı gelmiyor­lardı.

O yıl lise bitirme sınavlarını yaptık.
Öğrencilerimden üçü mezun oldu. Bu üç öğrencimin beni çok sevdiğini sanıyordum;
fakat yanılmışım. Onları mezuniyetten sonra bir gün caddede gördüm. Önleri
açıktı. Elleri ceplerindeydi. İkisinin ağzında sigara vardı. Bana baktılar; ben
de onlara… Ne önlerini ilikledi­ler, ne de sigaralarını attılar. Gözümün
içine baka baka yanım­dan geçip gittiler.
Bu olaydan gereken dersi
almıştım. Baskı, korku, dayak, yani ceza, sevgi ve saygı oluşturmuyordu. Sevgi
ve saygı ancak sevgi ve saygının bulunduğu ortamlarda kazanılabilir. Bunu an­lamıştım
.

İşte insanın sevgi gereksinimini giderebilmek için,
eğitim ortamında duyuşsal alanla ilgili hedef davranışları kazan­dırıcı
değişkenler işe koşulmalıdır.

Eğitim ortamı, öğrencinin sevgi, yani sevme, sevilme
ve benimsenme gereksinimini giderecek biçim­de planlanmalıdır
. Bunun için öğrenme-öğretme ortamı şöyle
düzenlenebilir:

Öğretmen sorunların çözümlenmesinde öğrenciye seve­cenlikle, içten
yardım etmelidir. Bu yardım hiçbir zaman onun yüzüne vurulmamalıdır.

-Öğretmen öğrencinin acısını, üzüntüsünü, sevincini
vb. paylaşmalıdır.

-Öğrenci ne yaparsa yapsın, öğretmen hep yanında
olmalı; onu dışlamamalı; fakat tutarsız davranışına karşı çıkmalıdır.

-Öğrencinin arkadaşlarını ve diğer varlıkları
sevmesini sü­rekli desteklemeli; bunlar için uygun ortamlar (gezi, eğlence,
araştırma, inceleme vb.) yaratmalıdır.

-Öğretmen dürüst olmalıdır. Olduğu gibi görünmelidir;
fa­kat tutarsız davranış göstermemelidir. Yalan söylememeli, ken­dini övmemeli,
verdiği sözde durmalı, eleştiriye açık olmalı, sınıf içinde başka, sınıf
dışında başka olmamalıdır; çünkü sevgi saydam olmalıdır.

-Öğretmen taraf tutmamalı; âdil olmalıdır. Öğrenciyi
hiçbir zaman karşısına almamalı, onu reddetmemelidir. Yapılan tutar­sız
davranışa karşı çıkmalı, öğrencinin davranışı düzeltmesine imkân ve fırsat vermelidir.
Kubaşık çalışmaya, kişisel çalış­madan daha çok ağırlık vermelidir.

-Öğretmen demokratik bir ortam oluşturmalıdır. Karar
ve il­keler öğrencilerle birlikte almalı; her türlü eleştiriye açık olma­lıdır;
çünkü sevgi tutarlı bilgiye dayalı, çoğulcu demokratik, öz­gür bir ortamda boy
verip gelişir.

-Öğretmen bilgiyi sınıfa getirmeli; öğrencilerin
istendik davranışları kazanmasında her türlü etkinliği, eğitim ortamında işe
koşmalıdır; çünkü sevgi bilgi ve duygunun incelmesi, tutarlı olması ve
zenginleşmesidir. Bunun için öğrencilerine üstesinden gelebileceği görevler
vermeli; bunların yapılmasında yardımcı olmalı, yol göstermelidir.

-Öğrencinin arkadaşlarını, ulusunu, insanları ve diğer
var­lıkları sevmesi sürekli desteklenmeli; bunlar için uygun ortam­lar
düzenlenip işe koşmalıdır
.

-Öğretmen, öğrenci istendik davranışı gösterdiği
zaman, kurallara uygun olarak pekiştireç vermelidir.

 

Sevgiyle kalın…