Sendikal Misket Havası

98

Misket ikidir: Bir; “Ankara’nın Bağları“nda ‘Toplu Sözleşme Yağları‘ oynayaraktan cümleye malûm olan göbek-kıç-baş oynatma oyunu ve İki; sadece başkasının misketlerini ütmek için morsa-üçgene-çukura misket yuvarlama ameliyesi.

Rudyar Kipling duymasın ama baba horozun biri oğul piliçe; “Ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim” demiş. Biz de ne diyoruz: Ben sana hormonlu büyüyemezsin demedim, sendika olamazsın dedim.

Tek marifetleri karambolden esmek ve muhtelif miktarda dal kesmek olan bu yapının üç tip Nasrettin Hoca geleneğini sürdürdükleri Kandilli Rasathanesi tarafından tespit edilmiştir: 1-Kendi bindiği dalı kesenler, 2-Başkasının bindiği dalı kesenler, 3-Başkasının bindiği dalı kesiyorum derken kendi bindiği dalı kesenler.

Türk işportacılığına ve seyyar satıcılığına ceket-kravat giydirerek memur mesai saatlerini getiren, şube kodlu tezgâhlarda soyut – somut, makam – mevki, ne var ne yoksa satış unsuruna çeviren, “yalan dolan ile devran sürmeyiçok acayip beceren öyle bir grup var ki tahmin bile edemezsiniz.

Dinî ciklet gibi çiğneme alışkanlığı olan, insanoğlunun yalnızca büyük bir işkembeden oluştuğuna inanan, vatandaşın omurgasında ya eğrilik büğrülük yada boşluk arayan, lafa geldiğinde siyaset mangalında üflenecek kül bırakmayan, laf geldiğinde de baharın yayılan buzaklar gibi zıbaran bu bademî âdemleri tarif etsem bile bilemezsiniz.

Vahşi kapitalizmin “Her insanın bir fiyatı vardır” durağında inen, millî irade diye – küresel komplo diye diye yolsuzluğa destek mitingleriyle camiasına şebek muamelesini reva gören, dava sahiplerinin inanç ve ekmek mücadelesini altlarından menfaat nehirlerinin aktığı İktidar cennetlerinde Siyasî yelpazeler altında Parti baklavaları – börekleri yeme zanneden bu zahirecileri anlatsak da eminim inanmazsınız.

Metastaz ur gibi toplumsal birlikteliği ve çalışma barışını içten içe kemiren, insanî zaafları ve içtimaî hastalıkları eme eme sunî olarak semiren, din-iman-erdem-gayret-dürüstlük-doğruluk-liyakat gibi bizi biz yapan ne kadar değer varsa sıtma sineği anofel gibi sömüren birilerini tek tek görseniz hadi neyse de toplu halde ve toplaşık vaziyette görseniz umarım şoklanmazsınız.

Eğitimi ıskalayan, meslek itibarının yerlerde sürünmesine “ole, ole, ole!” nidalarıyla destek sunan paralel ötesi yamuk bir yapı var; doğru tahmin ediyor ve biliyorsunuz. Beş taş oynamaya sendikacılık diyorlar; şok olmuyor, ‘Yalancının mumunu Muşi Dayı uflesun!‘ diyor; Pinokyo‘ya inanıyor, bunlara inanmıyorsunuz.

Sen işini bilirsin ey halkım ve malını tanırsın. “Oku kitabını!” desen bunlara ya ‘google translate kesikti, çeviremedik‘ ya da ‘Siyasî erkten bize bir sofra indirilse ya!” derler; başka bir şey bilmezler. Tazmanya Canavarı kadar maymun iştahlı, Trafik Canavarı kadar kuraldışıdırlar.

Kurucuları merhum İnan‘ı biraz okuyup da öykünsünler diye Hicret‘te Tenha Sözler‘den bildiriyorum sayın seyirciler; belki tövbe ederler:

“Bir on yıl öncesi uzakta diye / Bu yanlış düzeni sürdürmek neden
Zamanımı çalan bir kara ekmek / Durur yüreğimde kurşun gibi”

“Fitne nişangâhı kılınmış gövden / Hep kan çeşmesidir gözeneklerin
Gel tımar edeyim seni, bu çağın / Bin maraz kaptığın vurgunlarından”