Sempozyum Kadar Güzel, Köprü Kadar Çirkin

84

 

Mayıs başından beri Kocaeli’nde tarih ziyafeti var. İlk olarak 2-3-4 Mayıs tarihlerinde Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu gerçekleştirildi. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nden beklemediğim kadar güzel bu çalışmaya yurt içinden ve dışından katılan bütün oturumculara, bir de işin mutfağındakilere tebriklerimi sunarım.

VII. Oturum’un (Köse Mihal Salonu’ndaki) 4. Konuşmacısı ve Hollanda Leiden Araştırma Enstitüsü öğretim görevlilerinden Gerşom Qıbrıscı‘nın “Karaim of Nicomedia” adlı sunumuyla bir yaşımıza daha girdik. Kendisi de Musevî Türkü olan Qıbrıscı, Kabbalizme net olarak karşı çıkan Karay mezhebinin İslam’daki Mutezile mezhebiyle olan bağ ve benzerliklerini anlattı. Ve de 14.yy ortalarında İzmit civarına yerleştiklerini..

Sempozyum tebliğlerinin kısa özetlerinin yer aldığı kitap meraklılarının iştahını kabarttı. Muhtemelen 1-2 ciltlik ansiklopedi boyutunda tüm tebliğlerin detayları kitabîleştirilecektir diye bekliyoruz. Daha çok ‘Tarihin Arka Odası‘ programında tanınan ve bizim de İstanbul 1 Nolu Şubede Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan‘la teşrik-i mesaisinden bildiğimiz Prof. Dr. Erhan Afyoncu‘nun Kocaeli Üniversitesi Tarih Bölümü ile ilgili tespitleri bir zamanların “Acı Gerçekler” şarkısı gibiydi.

Sanal reklam sayılmasın ama sempozyumun gerçekleştirildiği Başiskele sahilindeki Welborn Otel‘in dibinde MÖ 10-12 yüzyıllara uzandığı tespit edilen kalıntılar yansıdı gazetelere neden sonra. 1999’daki meşhur 17 Ağustos Depremini otelin az ilersinde ve fay hattının 20 metre yakınında geçiren birinin 2 kattan fazla inşaat ruhsatının verilmediği Seymen sahilinde 10 katlı devasa bir otele nasıl izin verildiği ayrı bir araştırma tebliği konusu. Lakin otelin yanında çıkan tarihî Astakoz şehri kalıntılarının otelin kapladığı geniş alanda çıkıp çıkmadığı, çıktıysa ne olduğu tarih ve müze dedektiflerinin işi.

Üstüne üstlük yine Başiskele’nin Serdar Mahallesi girişinde yapılan kazılarla Astakoz ve Olbia antik kentleri adına tescillenen alana da Başiskele Belediyesi, Kaymakamlığı vs. devlet kurumlarının binaları yapılıyor. Bu kadar “yaman çelişki” merhumun şarkılarında bile yoktu. MÖ 8.yy’a ait Astakoz parasının varlığının kesin olarak bilindiği ve karşı yakada Nikomedia şehrinin kuruluşuna değin en eski İzmit‘in – ki İstanbul’un kuruluşundan da eskidir – Başiskele’de yüzyıllarca yaşayıp gitmiş olması herhalde sempozyumu düzenleyen Belediyeye bir anlam ifade etmiyor. Ticarî olarak Efes – Milet gibi antik şehirlerin daha köklüsünün Kocaeli’ne ve Türkiye’ye kazandıracağı artıları bile hesaplıyamıyor olmalılar.

Aslında İzmit’in içinden geçenler 3 tane demir yığını köprünün / üst geçidin farkına varırlar varmasına da en ortadaki heyulanın adının Mimar Sinan Köprüsü olduğunu bilirler mi bilmem. İzmit’in Mimar Sinan tarafından yapıldığı için meşhur külliyesi Pertev Mehmet Paşa yada şimdiki adıyla Yenicuma Camii‘nin dibinde, camiden daha yüksek ve onun siluetini kapatan, hantal mı hantal – kaba mı kaba ışıklandırmalı bir metal yığınına onun eserine kazık çakma seanslarıyla gerekli zararları verdikten sonra Mimar Sinan adı verilmesi ne menem bir şeydir? Timsahın avı yedikten sonraki gözyaşı sahnesindeki “Rahmetli ne de iyi insandı, ne leziz eti vardı” replikleri midir yoksa?

Ast‘ların yani Osetler olarak da bilinen ve Asya‘ya ismini veren As‘ların kurduğu şehrin üzerinde oturuyoruz. Megara‘lılardan bir kol olarak bildiğimiz As’lar / Ast’lar belki de kendilerine Magyar, ülkelerine de Magyara diyen bizim Macarlardan. Bilemiyoruz; belki de önümüzdeki senenin tebliğ konularından biri olur. Ve bir de kısa belgesel: Mimar Sinan’ın Lâneti.