Şehitlerimiz Boşuna Ölmediler

83

1984’den beri kahraman polisimiz, şanlı askerimiz ve fedâkâr korucularımız, hunharca şehit edilmişler ve hâlen de edilmektedirler.

Tabii, bu arada zâlimce ve haksız yere öldürülen mâsum sivil halkımız da, asrın terör vahşetinin fecî kurbanlarından.

Görünen o ki,  -bitme noktasına gelmesine rağmen-  maalesef, az da olsa, şehit vermemiz devam edecek gibi. Nitekim ediyor.

Şehit anaları, şehit babaları, şehit gelinleri ve şehit çocukları! Müsterih ve rahat olunuz.

Şehit olmuş yiğit çocuklarınız, şehit olmuş yiğit eşleriniz, şehit olmuş yiğit babalarınız boşuna ölmediler. Toprağın kara bağrına boşuna gömülmediler.

Ancak sizlerin, bizlerin, hepimiz için, “Bir Gül bahçesine girercesine.” Toprağın kara bağrına girdiler.

Şehitlerimiz, şehadet şerbetini boşuna içmediler.

Ancak, Şanlı Al Bayrak dalgalansın; gölgesinde Şanlı Millet emniyet ve huzur, sulh ve sükûn içinde yaşasınlar diye şehadet şerbetini içtiler.

Şayet onlar, bu Kutsal Vatan uğrunda, Al Bayrak yolunda, al kanlarını akıtmamış olsaydılar:

Doğu ve Güneydoğu’da yolculuk yapanlar; şoförün her frene basış ve duruşunda:”Acaba, yine teröristler mi durdurdu?” diye endîşe edecek.

Yoldaki her karartı karşısında: ” Yine teröristler mi?” diye kaygılanacak.

Sokakta yürürken, hep tedirgin olacak.

Vâsıtaya her binişinde tereddütler içinde bulunacak.

Bilhassa, askerlik çağı gelmiş çocuklarını, kara yoluyla göndermekten kaçınacak.

Borç harç bulup buluşturup, bütün imkânsızlığına rağmen, gidip gelmelerini, ancak uçakla sağlamak zorunda kalacaktı. Nitekim kaldı!

Eğer onlar, bu güzel ve eşsiz vatan uğrunda, tatlı canlarını, fîsebîlillah selsebîl etmeseydiler.

Halk; akşamları, Güneş batar batmaz, apar topar ve bir an evvel evlerine can atmayı,kâr üstüne kâr bilecekti.

Güneş batar batmaz, kepenkleri indiren esnaf; yine koşar adımlarla evin yolunu tutacak; evlerine kapağı atar atmaz, hemen perdeleri çekecek; dışa karşı artık kör, sağır ve dilsiz olmayı canına minnet bilecekti.

Akşam olur olmaz; sokakları yine boş, tenha ve ıssız bir şekilde, in cin top oynar bir vaziyette bırakmış olacaktı.

Ne hazindir ki, şâirin:

“Tesellîden nasîbim yok; hazan ağlar baharımda
Bugün hânümânsız bir serseriyim öz diyarımda!”

Dediği gibi halk; acı duygular içinde, Doğu’dan Batı’ya, binbir endîşe ve tereddütle yolculuk ederken; …şehrine gelince derin bir nefes alır; sanki yabancı bir diyardan öz memleketine ulaşmışcasına bir rahatlık hissederdi.

Şayet Bedr’in Arslanları gibi şanlı şehitlerimiz olmasaydı; düşmanı sevindiren  -varsa-

dostu ağlatan, bu içler acısı durum sürüp giderdi.

30

Evet, bu satırların yazarı, 1977  – 1999  yıllarını, Diyarbakır – Erzurum – Van üçgeninde geçirmiş olmasından ötürü; ancak çok azını yazabildiği hâdise ve olayları; binlerce mağdur  yöre halkıyla birlikte bizzâtiliklerine kadar hissetmiş ve yaşamıştır.

Bundan dolayı, şanlı şehitlerimizin boşuna ölmediklerinin tam bir bilinci içindedir.

Şehir içinde bile, geceleyin evin kapısında duyulan bir tıkırtıdan: “Acaba terörist olabilir mi?” diye heyecanlandığımız anlar çok olmuştur.

Allah, bu millete öyle günleri bir daha göstermesin. İşte bu günleri o şehitlere borçluyuz.

Neylersin ki:

“Bayrakları Bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak; eğer uğrunda ölen varsa Vatan’dır.”

Evet, vatanımızın vatan oluşu, şehitlerimiz sayesindedir.

Gerçekten şâirin:
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.”

Dediği gibi, şehitlerimiz, bu vatanın gerçek sahipleri olduklarını kanlarıyla tescîl ettirmişler; şehadetleriyle kabul ettirmişlerdir.

Velhâsıl, şehitlerimiz, iç-dış düşmanlarımızın isteklerini kursaklarında bırakmakla; şehit oluşlarının karşılıklarını fazlasıyla aldılar. Asla boşuna ölmediler.

Vatan ayaktaysa, Bayrak dalgalanıyorsa, işler yolundaysa; demek ki onlar boşuna ölmediler. Beyhûde yere şehit olmadılar.

Bütün şehit yakınları müsterih olsunlar.

Şehitlerimiz, hakkıyla vazîfelerini yaptılar. Vatana canlarıyla göğüs gerdiler. “Bir Gül bahçesine girercesine.” Toprağın kara bağrına girdiler.

Ne mutlu o şehitlere.

Ne mutlu siz şehit yakınlarına.

Ne mutlu böylesine fertlere sahip olan Türk Milleti’ne.

Azîz Şehitlerimiz!

Vatan size minnettardır.

Bugün varsak, yaşıyorsak; önce Allah, sonra sizlerin sayesinde varız, yaşıyoruz ve inşâllah Kıyamet’e kadar da yine yaşıyor olacağız.

Ey mübârek ve şanlı şehitlerimiz:

Olmadı azîz canlarınız boşuna heder,

Sizlere kucağını açmış duruyor Peygamber.

 

31 – 34

Önceki İçerikDemokrasi ve Türkiye
Sonraki İçerikHz. Peygamber (S.A.S.)’e İtaat
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.