Adı Serdar‘dı, soyadı Yeşilyurt. Dördü kız, ikisi erkek altı kardeş ana babalarıyla birlikte briketten yapılmış iki odalı, çinko çatılı toplam 10 metrekare bir evde yaşıyorlardı. Baba Ümmet 55 yaşında. Bir narenciye bahçesinde bekçilik yapıyor. Bahçedeki ağaçları sulaması karşılığında bu evde oturuyor ve ayda yaklaşık 60 lira para alıyor. Engelli kızı Selma için de devlet 3 ayda bir 580 lira maaş veriyor. Bu para da kızının giyimi ve yiyeceğine ancak yetiyordu.
Bu evde ne yenir, ne içilir bilinmezdi. Ama ne giyildiği Serdar şehit olunca fark edildi. Van’ın Gürpınar ilçesinde operasyona giden birliğe teröristlerin taciz ateşi açması sonucu jandarma çavuş 20 yaşındaki Serdar Yeşilyurt’un şehit olduğu haberinden sonra olanlar bir başka dağladı yürekleri.
Serdar’ın ailesinin giydiklerini törene gelenler görseydi, utançlarından başlarını kaldıramaz diye düşünmüş olmalı Belediye Başkanı. Gece özel bir mağaza açtırılarak giydirildi Serdar’ın ailesi. Böylece gelen büyüklerin(!) yanına çıkabilecekleri kıyafetler tedarik edilmiş oldu.
Fakat bu hayırlı işi bile yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Hayrı (!) yapanlar şehide karşı gereken görevi yaptığını duyurmak, bu suretle kendinin ve devletin vicdanını rahatlatmak istemiş olmalı ki, yardım gazetelere manşet oldu. Şehit Serdar’ın ailesi, belediye tarafından kendilerine yapılan yardımın duyulmasıyla rencide olduklarını söyledi. Baba Ümmet Yeşilyurt, “Serdar duysa üzülürdü. Kimseden yardım kabul etmezdi. Yoksuluz, ama o kadar düşmedik. İncindik” dedi.
Serdar, Adana’nın Kozan İlçesi Bucak Köyünde defnedildi. Sağlığında baba evinde de zaten bir mezar alanı kadar yer düşüyordu O’na. Devletine karşı içimizde en az borçlu olanlardan biriydi. Vatan toprağını korumaya çalışırken en aziz varlığını, canını verdi. Zaten verebileceği başka nesi vardı ki?
Oysaki çoğumuzun bu vatan için verebileceği candan çok daha değersiz, mallarımız, mülklerimiz, makamlarımız, şöhretimiz vardı. Vatan için, millet için, bu ülkenin şerefi ve namusu için bile olsa, maddi varlıklarımızın kılına dokunulmasını dahi gözümüze alamıyorduk.
Üstelik bu imkânlara sahip olanların bir kısmı, Serdar ve arkadaşlarının bir metrekaresi için canını verdiği, vatan topraklarının bir bölümünü verirsek huzura kavuşacağını düşünmekteydi. Bunun için “ver kurtul” pazarlıklarını tavsiye ediyorlardı.
“Vatan toprağı pazarlık konusu yapılmaz” diyenler çağdışı kalmakla suçlanırken, çağdışılıkla suçlananların sesi sadece şehit cenazelerinde “şehitler ölmez, vatan bölünmez” derken duyulabilir hale gelmişti.
Hırant Dink’in cenazesinde “hepimiz Ermeni’yiz” sloganını kullananların, bir şehit cenazesinde ve hatta bir terörist cenazesinde “hepimiz Türk’üz” demesine şahit olabildiniz mi? Bırakın hepimiz Türk’üz demeyi, anayasamızda bu devlete “vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk kabul edilmesine” karşı çıkmalarını neyle açıklarsınız?
Şehit Serdar ve arkadaşlarının yücelikleri yanında, bu kadar “çukur” insanların da olması Yaratanın bir hikmeti olsa gerek. Bu “çukur” adamlar Atatürk’ün muhteşem vecizesini de dağlardan taşlardan, okullardan, resmi binalardan silme gayreti içindeler.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden rahatsız olanlar sadece liberal ve sosyalistler değil. İslamcı kesimden bazıları da (belki farklı gerekçelerle de olsa) aynı görüşte. (Dikkat ediniz “Türk olana” değil, “Türk’üm diyene” denildiği halde.)
Bu görüşte olanlar çoğumuz gibi milli şairimiz Mehmet Akif’i çok severler. Sormak gerekir bu arkadaşlara. Mehmet Akif merhumun “Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi” tarifi Şehit Serdar ve arkadaşları için geçerli değil mi? Hanginiz bu büyük şairimiz gibi “kahraman ırkım“, “Hakk’a tapan milletim” gibi kavramları kullanabiliyorsunuz?
Türkiye bu sıcak acılar içindeyken Devleti yönetenler 30 yıl öncesi yaşanan acılara ağlamak, müsebbiplerine hesap sorma aldatmacasından oy devşirmek hesapları yapmakta.
Bir yanda “Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” diyen Serdar’lar, Mehmet’ler şehitlik mertebesine uçmakta… Diğer yanda “anaların gözyaşları dinsin” bahanesiyle 42 bin can kaybının faili teröristbaşı muhatap alınsın, onunla pazarlık yapılsın diyerek “ver kurtul” tezi savunulmakta… Hem de “verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı” mısralarını okuyarak yetişen şimdiki “açılım“cılar tarafından.
Teröristlerin “hayâsızca” saldırılarına karşı “gövdesini siper eden” Şehit Serdar ve diğer mübarek şehitlerimizin hürmetine mübarek vatanımız için, elbette “Doğacaktır va’dettiği günler Hakk’ın.” Buna iman ediyoruz.
Şuna da inanıyoruz ki, beslendikleri manevi pınarlardan çok ayrı mecralara açılanların, mukadder akıbetlerini görmemiz de çok yakın.