Şehir Hastaneleri

165

Ülkemize yapılan her yatırıma sevinmek, vatan ve millet sevdalısı insanların normal davranışı olması gerekir.

Fakat son zamanlarda yapılan ve yapılması planlanan bazı dev yatırımlar bende sevinç yerine endişe ve hüzün duyguları yaratıyor.

Var olan Atatürk Havaalanını kapatıp, şehir dışında İstanbul Havalimanı adıyla çok daha büyüğünü, hem de sıfırdan “yolcu garantili” Yap- İşlet- Devret usulüyle yapılmasına sevinemiyorum.

İlave kapasiteye ihtiyaç varsa, Sabiha Gökçen’in kapasitesi artırılabilirdi. (Böyle yapsak 7 milyar dolarlık dış borç almayacaktık ve yılda 500 milyon dolar daha az dış borç faizi ödeyecektik.)

O da yetmezse bir yandan Atatürk Havalimanını çalıştırırken aynı zamanda neden aynı ölçekte veya biraz daha büyük başka havaalanı yapmadığımızı sorguluyorum. Mesela “Londra’da beş havalimanı yapan İngilizler birden daha mı az akıllı?” diye düşünüyorum.

“Kanal İstanbul” adı altında yapılacak yatırımın tam da “ekonomik tetikçilerin” yönlendirilmesiyle yapılan verimsiz ve ülkemizin ekonomik kaynaklarını kurutacak yatırım sınıfına girdiğini düşünüyorum.

Uluslararası antlaşmalarla yabancı gemilerin bedava geçebildiği İstanbul Boğazı gibi doğal ve geniş bir kanal varken, gemilerin yapılacak kanaldan para vererek geçmek isteyeceklerine inanamıyorum.

Trakya Bölgemizi ikiye bölecek kanal üzerinde kaç tane “Boğaz Köprüsü” yapılması ihtiyacı doğacağını düşünmek bile istemiyorum.

Bunlarla ilgili düşüncelerimi ileride belki başka yazı konusu yapabilirim.

“Şehir Hastaneleri” adı altında yapılan dev hastanelerin de sevinemediğim yatırımlar arasında olduğunu sayabilirim.

Hafta sonu Antalya’da yapılan Aydınlar Ocakları 48. Büyük Şurası‘nda sunulan tebliğler arasında “Şehir Hastaneleri” konusu da vardı. Bu hastaneler hakkındaki endişelerim, konunun uzmanı olan Prof. Dr. Hasan Serdaroğlu‘nu dinlediğimde tam bir üzüntüye dönüştü.

Aşağıda bu sunumdan aldığım notları ve diğer bazı bilgileri paylaşıyorum. Kararı siz verin.

*****************************

Şehir Hastanelerinin Maliyeti

Şehir Hastaneleri devletin bir özel şirket grubu ile yaptığı uzun süreli sözleşmelere göre yapılmakta. Yerini devletin verdiği, projesini devletin hazırladığı hastanelerin inşası, cihazların ve finansmanın teminini şirketler grubu yapmaktadır. Devlet 25 yıllığına hastaneyi bu şirkete kiralamaktadır. Devlet belirlenen sayıda hasta garanti etmekte, bu sayının altında kalırsa garanti edilen sayı ile aradaki farkın hasta başına ücretini devlet ödemektedir.

Kalkınma Bakanlığı’nın raporuna göre, 18 Şehir Hastanesi yapılıyor. Sözleşme değeri 10,6 milyar dolar olan bu hastaneler için 25 yıllık dönem içinde her yıl yapılacak ödemelerle birlikte ödenecek para 30,3 milyar dolar olacak.

Şirketler yalnızca kiradan 25 yıl içinde 20 milyar dolar kazanacak. Bu da dolar bazında yıllık yüzde 8 gibi bir kazançtır. Bu tefeci faizlerinde bile görülmeyen yüksek bir kazançtır. Dolar bazında yüzde 1,5-2 gibi oranlar makul sayılmaktadır.

Hastaneyi yapan şirket sadece kira geliri de almayacak. Yapılan anlaşmaya göre hastanelerin en çok gelir getiren, Röntgen, MR, PET gibi birimleri, hastane laboratuarları, bakım onarım hizmetleri, hastane içinde ve dışında yapılan dükkânlar, otel, otopark gelirleri ve diğer 19 kalem hizmetin gelirleri de hastaneyi yapan şirkete ait olacak.

Hastaneyi yapan şirket böylesine ballı kazançlar elde ederken bu hastanelerin devlete maliyetleri nasıl olacak?

Bu hastanelerde hasta yatağı başına düşen maliyet özel hastanelerin ortalama maliyetinin 3,5 katı olacak.

Birim maliyet artsın diye bu hastanelerde yatak başına düşen kapalı alan modern hastanelerden yüzde 40 daha fazla olarak projelendirilmiş. Böylece birim inşa maliyeti yükseltilmiş. Bu arada devletin enerji, bakım onarım ve temizlik giderleri de artmış olacak.

Döviz bazında alınan kredinin ödenmesi de döviz olarak yapılacağından, bu hastanelerin hizmetlerinden yararlanacak olan vatandaşlarımız, her kur artışından kaçınılmaz olarak etkilenecek.

Şehir Hastanelerinin bir yıllık kirasıyla 150 yataklı 64 hastane yapabiliriz. Peki, neden 25 yıl boyunca kira ödeyelim?

***********************************

Şehir Hastanelerinde Hizmet Kalitesi ve Hizmete Erişim

Tüm dünyanın kabul ettiği ölçütlere göre hastanelerde ideal yatak sayısı 200-600 arasıdır. 600 yatağın üstünde verimlilik açısından sorun yaşanmaktadır. Türkiye ise 1.000- 4.000 yataklı hastaneler inşa ediyor.

Bir başka önemli husus ise ölçekleri itibariyle şehir merkezlerinde arsa bulunamadığından bu hastaneler hep şehir dışına yapılmakta.

Şehir Hastanesi yapılan il merkezlerinde halen hizmet üreten devlet hastaneleri kapatılacaktır.

Mesela Denizli’de 1.000 yataklı Şehir Hastanesi faaliyete geçtiğinde Denizli Merkezdeki toplam yatak kapasitesi 995 olan iki devlet hastanesi kapatılacak.

Mersin’de 1.294 yataklı Şehir Hastanesi kuruldu. 812 kapasiteli iki hastane kapatılıyor.

Adana’da 1.550 yataklı ŞH açılınca, toplam kapasitesi bunun kadar olan üç hastane kapatıldı. Bunlardan bir tanesi 5 yıl önce hizmete girmiş.

Kocaeli’de 1.180 yataklı Şehir Hastanesinin 2020 Mart ayında hizmete girmesi planlanıyor. Merkezdeki hastanelerin akıbeti ne olacak bilmiyoruz.

Ankara’da 3.600’er yataklı iki Şehir Hastanesi hizmete girince merkezdeki 12 kamu hastanesi kapatılacak.

İstanbul’da toplam yatak sayısı 6.780 olan iki şehir hastanesi hizmete girince merkezdeki kaç hastanenin kapatılacağı belli değil.

Yoğun trafik sorunları olan bu şehirlerde acil hastaların şehir dışındaki hastaneye erişimi sırasında can kaybı veya hastalığın tedavisinin güçleşmesi gibi ciddi sıkıntılar yaşanacak.

Kapatılacak olan devlet hastanelerinin bir kısmı yeni veya yenilenmiş hastanelerdir. Yapılacak Şehir Hastaneleri bütün teçhizat ve donanımıyla sıfırdan yapıldığından, kapatılan devlet hastanelerinin cihazları muhtemelen hurdaya çıkacaktır.

Dünyanın terk ettiği bu verimsiz hastaneleri neden yapmakta direniriz?

Neden var olan hastaneleri kapatırız? Ve yeni hastanelerin neden bu kadar pahalıya mal olduğunu sorgulamayız?

 

 

Önceki İçerikİstanbul Mahallî İdareler Seçimini; Tecrübeli Siyasetçi ve Hukukçu Av. Yaşar Topçu ile Değerlendirdik.
Sonraki İçerikPeygamberlik ve Saltanat
Ruhittin sönmez
Ruhittin Sönmez 1956 Bucak/ Burdur doğumludur. 1980’den itibaren Kocaeli’de yaşamaktadır. EĞİTİM: İlkokul, orta okul ve lise eğitimlerini Bucak’ta yaptı. 1973’te İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliğinden ve 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İŞ HAYATI: 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuvar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001’de 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 03.03.2010’den itibaren Serbest Avukat 2018’den itibaren Arabulucu Sosyal Faaliyetler: Yaklaşık 16 yıl Türk Sanat Müziği korolarında korist olarak çalıştı. (İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubu) 250 Mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi ve 7 yıl Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Ocak 2023’ten itibaren aynı programı noktaTV’de devam ettirmektedir. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada 2 gün köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.