Şehadet Üzerine Rahatlık

92

Bugün tartıştığımız konulara bakarak büyük bir rahatlık içinde olduğumuzu söyleyebiliriz.
Eğer geçimimizi temin ediyorsak, evde çorba kaynıyorsa, maaşlara zam yapılmışsa, emekli aylığındaki artışa muhtaç değilsek, değmeyin keyfimize…

Halimiz keyifli olunca, bize ne; uzun tutukluluk sürelerinden, Hasdal ve Silivri’deki askerlerden ve de İlker Başbuğ’un nerede yargılanacağından…

Başımızı sokacak ev almışsak, hele yanına birde yazlık uydurmuşsak, birkaç tanede güzel devre mülk edinmişsek; anayasa dediğin şey nasıl yazılırsa yazılsın, ne olur ki!..

Çocukları üniversitede okutuyorsak, onları cemaate, tarikata sokup iktidara yaklaştırıyorsak ve böylece devlet kapısında iş buluyorsak ve hele birde askerliği bedelli yaptırabildiysek; bize ne İsrail’den ve Suriye’deki kavgadan. Birde şu Kıbrıs’tan kurtulsak!

Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı kalkacak onu da yargılayacaklarmış, sırada da Büyükanıt varmış, benim haricimde kimi yargılarsa yargılasınlar diyorsak…

İşler tıkırında, ihalenin yönü hep bana, ithalat iyi, ihracat çok çok iyi, birde şu kıdem tazminatını kaldırsalar diye bekliyorsak…

Gözümüz ve kulağımız gelecek erzakta, kapıya bırakılacak kömürde, hastalıkta verilecek ilaçta, okula giden çocuğa gelen harçlıkta; velhasıl hep avantadaysa…

Ne mutlu bizlere!

Bu keyfi sürmemizin ve bu rahatlığı yaşamamızın bedelini kim ödedi veya kimler ödüyor derseniz? Onu da artık sormayın canım. Ne demişler üzümü ye, bağını sorma!

Ülkemi gezip gördüğümde ve sokaklarında dolaştığımda; garip, muhtaç, fakir olarak nitelendirebileceğim insanlarla karşılaşıyorum. Bir çoğu memleketin rahatlığından payına düşeni alamasa da memlekete olan zorunlu borçlarını askerlik ve vergi başta olmak üzere sıkıntıyla yerine getirmeye çalışıyor.

Rahatlık üzerine yaşayan insanlarımızın, yaşadığı hayatın bedeli ise milletimizin bazı çocuklarının şehadet makamına ulaşırken döktükleri kanla ödeniyor ve böyle giderse ödenmeye de devam edecek. Ve şehadet makamına ulaşırken döktükleri kanla, bazılarımızın fütursuzca rahat yaşamasını temin eden bu evladlarımız, çoğunlukla fakir fukaranın binbir emekle yetiştirip asker ocağına gönderdiği garip aslanlardır.

Bugün Türkiye’de lüzumsuz yere tartışanlara, değerleri sömürenlere, takiye yapanlara, yaptığı işin hakkını vermeyenlere, haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlara, bir kez daha hatırlatmak için söylemek isterim ki; rahatlığınız şehadet makamına ulaşırken çocuklarımızın döktüğü kan üzerinedir.

Onun için bu ağır bedel nedeniyle, herkes sorumluluğunun bilincinde olarak, hareket etmelidir. Otuz küsur sene Kenan Evren ve arkadaşları hakkında susanların, hatta el pençe divan olanların yaşı 95’e merdiven dayamış bir adamı Türkiye’nin meselesi olarak gündeme taşımaları, Cumhurbaşkanın süresinin 5 yıl mı 7 yıl mı olacağı ya da ana muhalefet partisi genel başkanının yargılanıp yargılanmayacağı, Fenerbahçe’nin ligden düşüp düşmeyeceği vs. benzeri konuları tartıştırmaları, gerçekten içinde bulunduğumuz rahatlığı temin eden şehitlerimize ve onların ailelerine bir rahatsızlıktır diye düşünüyorum.

Diyojen, utancından yüzü kızaran bir delikanlıya şöyle der “Aferin, işte faziletin rengi budur!”

Diyojen’in gence söylediği bu söz, eğer yaptıklarımızdan yüzümüz kızarmıyorsa bile biraz bizi kendimize getirsin.

Bu sebeple, Türkiye’de herkes aziz milletimizin asil ruhundaki güzel duyguları ve aklındaki temiz düşünceleri, suistimal etmeden hareket etmeli, ülkemizi suni tartışmalardan korumalı ve herkes yaptığı işin hakkını vermelidir. Kızaracak bir yüzün kalmaması da ülkemiz için ayrı bir talihsizliktir.